Milyonlarca insanın yaşadığı İstanbul’da kâbus halini alan trafik sorununa karşı vazgeçilmez ulaşım araçlarının başında metro geliyor. Aslında metro artık ulaşım aracından çok daha fazlası, yerin altında adeta yeni mahalleler oluşmuş durumda. Her gün 2 milyondan fazla yurttaşın kullandığı İstanbul Metrosu’nun içerisinde yüzlerce dükkânın olması hiç de şaşırtıcı değil. Çünkü dediğimiz gibi, yerin derinliklerine doğru inen […]

Metro çalışanları gün yüzü görmüyor

Milyonlarca insanın yaşadığı İstanbul’da kâbus halini alan trafik sorununa karşı vazgeçilmez ulaşım araçlarının başında metro geliyor. Aslında metro artık ulaşım aracından çok daha fazlası, yerin altında adeta yeni mahalleler oluşmuş durumda. Her gün 2 milyondan fazla yurttaşın kullandığı İstanbul Metrosu’nun içerisinde yüzlerce dükkânın olması hiç de şaşırtıcı değil.

Çünkü dediğimiz gibi, yerin derinliklerine doğru inen merdivenlerden, uzun yürüyen bantlardan ve birkaç kattan oluşan tünellerden geçerek ulaştığımız metronun her bir durağı neredeyse ayrı bir mahalle. Ve o mahallenin esnafında çalışan emekçiler güneş yüzü görmüyor. Oksijeni dışarıdan içeriye pompalanan kirli havadan almaya çalışıyor, gürültüye ise zaten çözüm yok.

“Havasızlıktan başım dönüyor”

Yenikapı-Hacıosman metrosu istasyonlarında çalışan emekçilerle yaşadıkları sıkıntıları konuşuyoruz. Emekçiler, çalışma koşullarından ötürü çok yıprandıklarını, fiziksel ve psikolojik sorunlar yaşadıklarını ama borçlarını ödemek ya da ailelerini geçindirebilmek için çalışmak zorunda kaldıklarını anlatıyor.

Bir büfede çalışan, ismini vermek istemeyen bir kadın emekçi şöyle diyor: “Burada çalışmaya alışmam hiç kolay olmadı. Aslında hâlâ alışabilmiş değilim. Havasızlık nedeniyle sık sık başım dönüyor. Bulabildiğim her fırsatta kendimi dışarı atmaya çalışıyorum. Karanlık ve gürültüden psikolojim bozuldu. Ama yapacak bir şey yok, mecburuz.”

“Gece mi gündüz mü belli değil”

Ardından yine bir büfede çalışan Mehmet Er ile karşılaşıyoruz. Er, 17 aydır burada çalışıyor. Onun da en büyük sıkıntısı bütün gün kapalı, güneş görmeyen bir ortamda bulunmak zorunda olmak. 44 yaşındaki Er, 12 yaşından beri çalıştığını, ancak hiç bu kadar sıkılmadığını belirtiyor ve ekliyor: “Ben hep bakkalda çalıştım. Böylesine kapalı alanda hiç olmadım. Gecede misin gündüzde misin belli değil, hep aynı. İnsan karamsarlaşıyor. Hiçbir zaman işten kaçmam ama artık sıkıldım.”

“64 saat çalışıyorum aldığım ücret asgari”

Mehmet Er’in eskiden kendisine ait bir bakkalı varmış ancak iki buçuk yıl önce kirasını ödeyemediği için dükkânı kapatmış. İki çocuğundan biri lise üçüncü sınıfta, diğeri ise üniversite öğrencisi. Bağ-Kur’dan emekli olduğunu ama emekli aylığının yetmediğini söyleyen Er, “Çocuk okutuyorum, mecburen çalışacağım. Hayat şartları zor, evim kira. Haftada 56 saat, bazen 64 saat çalışıyorum, aldığım ücret asgari. Yoğun çalışma değil de havasızlık rahatsız ediyor. Burası çok tozlu, en büyük sıkıntı bu. Gürültü de rahatsız ediyor. Sadece insanların değil, makinelerin, havalandırmanın, trenin de gürültüsü var” diye konuşuyor.

“Borçlarımı ödemek için çalışıyorum”

Metro içerisinde bir fırında çalışan Baki Toraman ise şu anki işinde iki buçuk yıldır çalıştığını belirtiyor. Daha önceden bir restoranda garsonluk yaptığını, ancak çalıştığı yer kapandığı için işsiz kaldığını anlatan Toraman, metrodaki işine bir arkadaşı vasıtasıyla girdiğini söylüyor:

“İşsiz kalınca bir süre çalışmadım. Kredi kartı kullandım tabii. Borçlandım. Şimdi onları ödemek zorundayım. Yavaş yavaş kapattık Allah’a şükür.” Mehmet Er gibi Baki Toraman’ın da en çok zorlandığı şey kapalı ortamda çalışmak. Sık sık tavanın yüksekliğinden ve metronun basıklığından yakınan Toraman, sıcaklık konusunda da sıkıntı yaşadığını ifade ediyor.

“Burnumuzdan içeri ray tozu doluyor”

Metroda dolaşmaya devam ederken peronun hemen ortasında kurulu bir kahveciye denk geliyoruz. Muhasebe mezunu, 23 yaşında bir genç çalışıyor burada. Kaygılarından dolayı bize sadece isminin baş harflerini veriyor.

M.Y.’nin 1 yıldır çalıştığı işinde ilk zorlandığı şey ray tozları ve gürültü olmuş. Beden yorgunluğunun önemli olmadığını ama psikolojik olarak yorulduğunu dile getiren M.Y., şunları söylüyor: “Gün yüzü görememek gerçekten çok kötü. Bir de sürekli tren geliyor gidiyor, sesler çok güçlü. Seslere karşı duyarsızlaşsan da burnundan içeri ray tozu doluyor. Oksijen zaten çok az.”

İnsanların empati yapmaktan uzak olduğundan da yakınan M.Y. “Bu toplumsal bir şey. Herkes çok kaba” siteminde bulunuyor. M. Y. geleceğini burada planlamadığını, ama şimdilik burada çalışmaya mecbur olduğunu dile getiriyor.

“Yazın aşırı sıcak kışın aşırı soğuk”

27 yaşındaki Jeyhun Gurbanov da büfe çalışanı. İletişim bölümünde yüksek lisans yaptığını belirten Gurbanov, “Burada 3 yıldır çalışıyorum. Öğrenci olarak Azerbaycan’dan Türkiye’ye geldim. Geçinmek için çalışıyordum. Okulum biraz uzayınca sıkıntı çıktı ve Azerbaycan’a dönmek zorunda kaldım. Şimdi de öğrenci olarak tekrar döndüm Türkiye’ye. Tabii ki geçinmek için çalışmam gerekiyor. Onun için buradayım” diyor.

Diğer emekçiler gibi Gurbanov da havalandırmanın yetersizliğinden şikâyetçi. Bir diğer ciddi sıkıntı ise sıcaklık. “Burası yazın aşırı sıcak, kışın aşırı soğuk” diyen Gurbanov, yoğun sesin de çalışmaya engel olduğunu belirtiyor.Gurbanov’a ‘Çalışırken rahatsız olduğun başka neler var?’ diye soruyoruz ve Metro işletmesinin çöpleri toplamadığını öğreniyoruz. Anlattığına göre çalışanlar, çalıştığı işletmenin çöplerini dışarı çıkararak kendileri atmak durumunda. Gurbanov ayrıca, İstanbul Metrosu’nun işletmeler için koyduğu kuralların çok katı olduğunu düşünüyor.

Burası benim için geçici bir istasyon

Gurbanov ile metronun kapalı ve basık olması hakkında da konuşuyoruz. Kendisi bu durumdan şikâyetçi ama “Bu sadece metroya özgü bir şey değil ki. AVM’de çalışsan da aynı, plaza da çalışsan da aynı. Kimse güneş görmüyor” ifadelerini kullanıyor.

Gurbavov’a “Burada uzun yıllar çalışacak mısın” diye sorduğumuzda ise aldığımız yanıt şu oluyor: “Şimdilik geçinebilmek için çalışıyorum. Bir yandan da para biriktiriyorum. Gelecekte Türkiye’de gerçekleştirmek istediğim planlarım var. Yani burası geçici bir istasyon benim için…”

Sağlıkları ciddi risk altında

İşçi Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. İbrahim Akkurt, metro çalışanlarının çalışma koşullarının sağlıkları üzerinde nasıl etkiler yaratacağını anlattı. Gürültülü, güneşsiz, havasız ortamın sağlık için risk faktörü olduğunu vurgulayan Akkurt, bütün bunların bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olacağını söyledi.

Güneşsiz ortamda çalışmanın başta D vitamini olmak üzere vitamin yetmezliklerine neden olacağını belirten Akkurt, metro çalışanlarında ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarını şöyle anlattı:

“Sık sık enfeksiyonlara maruz kalacaklardır. Kapalı ortamda hava sirkülasyonu iyi değildir. Orayı kullanan hasta yolculardan özellikle öksürük ve hapşırıklarla ortaya çıkan damlacıkların havada uzun süre kalmaları solunum yolları enfeksiyonlarına neden olur. Yine kapalı ortam olması nedeniyle tozla ortaya çıkabilecek partiküllerin inovasyonu hava yollarında aşırı duyarlılıklara astıma, bronşite neden olur. Sürekli kapalı ortamda çalışıyor olmak psikolojik olarak da etkileyip bir takım psikolojik rahatsızlıklara, anksiyeteye, depresyona yol açar. Bu koşullar, birçok patolojinin ortaya çıkmasını hızlandıracak ya da neden olduğu o patolojilerin farklı sistemleri üzerindeki etkileri zamanla ortaya çıkacaktır.”