Mevsimlik işçilik ve tarımda çocuk emeği son günlerde gıda üretim süreci kapsamında sıklıkla anılıyor. Bu konular, hem tarım sistemi hem de pandemi yönetimi boyutuyla sürekli gündemde tutulması gereken önemli sorunlar teşkil ediyor. Kırsal alanda mevsimlik tarım işçiliğinin, emek gücünün büyük bir kısmını oluşturduğu; 50-55 ilde yüz binlerce mevsimlik işçinin, aileleriyle birlikte tarımsal üretime katıldığı ifade ediliyor. Bununla birlikte, zaten kötü olan yaşam ve çalışma koşullarının pandemi ile birlikte daha da derinleştiği görülüyor. Sonuçta gündem bize, beslenmek için mevsimlik işçilerinin tarlalardaki üretim bilgisi ve emeğine bağımlı olduğumuzu ve bu sürecin adil organizasyonunun önemli bir mücadele başlığı olduğunu gösteriyor.

Tayfun Özkaya bu konuya birkaç hafta önce şu şekilde dikkat çekmişti: mevsimlik tarım işçiliğine bağımlıyız çünkü kırsal alandan kentlere büyük bir göç oldu. Bu göçün büyük bir kısmı gençlerden oluşuyordu. Gençler tarımsal üretimden çekilince kırsal alanda yaşlı nüfus kaldı. Bununla birlikte kırsal alan küçümsendi. Dahası endüstriyel tarım uygulamaları nedeniyle monokültürel üretime geçilmesi, az tür yetişmesine sebep olarak yerel halkın tarımsal üretime daha geniş bir zamana yayılarak katılmasını engelledi. Buna ek olarak tarım işçilerinin ekim yapabilecekleri topraklarının olmaması da mevsimlik işçilik sistemine zemin hazırladı. Sonuçta bugün tarımsal üretimin sürebilmesi, yüz binlerce işçinin il il seyahat etmesini gerektiriyor. Böylece bugüne kadar hep kötü koşullara maruz bırakılmış olan işçilerin, pandemi riski ile birlikte çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi daha da acil bir hal alıyor.

Aslında mevsimlik tarım işçilerinin hareketliliğindeki kısıtlamanın etkilerine bir süredir çay hasadı üzerinden şahitlik ediyoruz. Daha önce çay üreticilerinin durumunu irdelemiştim. Tıpkı çay üreticileri gibi mevsimlik işçiler de seyahat etme konusunda sorun yaşıyorlar. Emek örgütleri, Karadeniz halkı, tarım emekçilerinin sağlıklı seyahat, barınma ve çalışma koşullarının sağlanması için haftalardır hükümete çağrı yapıyor. Üç kez hasat edilen çayın ilk hasadı yapılmazsa mahsulün komple zarar göreceğine dikkat çekiliyor. Bunun da üreticilerin tarlalarını elden çıkarmaya zorlanabileceği konusunda uyarılar yapılıyor.

Çay süreci, bize tarımın olası geleceğine dair bir öngörü sunuyor diyebiliriz. Pandemi koşullarına uygun tedbirlerin alınmaması halinde daha fazla özelleştirmenin kapıda olduğu konusunda sinyal veriyor. O nedenle de tedbirlerin teorik olmaktan çıkması ve uygulanmaya başlanması gerekiyor. Dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi mevsimlik tarım işçileri için seyahat tedbirleri alınması, çalışma ve yaşam ortamlarının iyileştirilmesi, destek paketleri oluşturulması gibi önlemler alınmalı ki tarımsal üretim sürebilsin.

Her şeyden öte, bu gündem tarımsal üretimde mevsimlik işçiliğin adil organizasyonunun aciliyetine işaret ediyor. Tarım politikalarının çocuk haklarını da içermesi gerektiğini hatırlatıyor. Endüstriyel tarım uygulamalarının, yaşamları nasıl değersizleştirdiğini açığa çıkarıyor. Ülkemizde benimsenen tarım politikalarının, üreticiyi ve işçiyi piyasa karşısında savunmasız bıraktığını gösteriyor. Tarımsal üretime dair emek merkezli ve piyasa karşıtı bütünlüklü bir yaklaşım benimsemenin önemi tekrar ortaya koyuyor.