Bakmayın “mevsimlik” dediğime, mevsimlik ama dört mevsimlik! Yılın her ayına yayılan bir sefalet onlarınki. Öyle bir sefalet ki, hallerini tanımlarken “yoksulluk” sözcüğü pek zavallı kalır.

Dün BirGün’de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın verileri haberleştirilmiş ve “oturulamayacak derecede bakımsız ve sağlıksız hane sayısının 16 bin 424’e ulaştığı, 10 bin 498 hanenin çocuklarının öz bakımını kendi imkanları ile sağlayamadığı”, 2,5 milyona yakın hanenin elektrik ve gaz faturasını ancak sosyal yardımla ödeyebildiği yazılmıştı.

Oturulamayacak derecede bakımsız ve sağlıksız bir hane” nasıldır?

Bozkırın ortasında, suyun ve elektriğin, banyonun ve tuvaletin olmadığı, toz toprak içinde, gece soğuktan titreştiğiniz, sıcakta kavrulduğunuz, buzdolabı falan olmadığından bir bardak soğuk suya hasret kaldığınız derme çatma bir çadır? Oturulamayacak derecede bakımsız ve sağlıksız sayılır mı?

***

Mevsimlik tarım işçilerinden söz ediyorum!

Türkiye’nin kuru soğan üretiminde yüzde 22,5’lik payla ilk sırada yer alan Ankara’da kentin biraz dışına çıkarsanız, tarlaların kenarlarına kurulmuş derme çatma gölgelikleri, yemek yerken altına sığınmış kadın, erkek ve çolukları, kavurucu sıcakta soğan tarlalarında eğilip doğrulan insanları görebilirsiniz. Göremeyeceğiniz soğuk havalarda içinde titreştikleri çadırlar!

Ahmet onlardan biri. Liseyi bitirmiş. Onun doğduğu yerlerde doğduysanız, Kürtseniz, okumanın boş olduğunu söylüyor. “Torpilin yoksa, okulu bitirsen ne olacak. Atanamıyorsun. Kimse bizim derdimize çara bulamaz. Çekmeyin fotoğraflarımızı. Sil onları dayı, sil!” diye yürüyor üstümüze.

66 yaşındaki babası durdurmasa, öfkesi bize çok daha sert patlayacak. Ama haklı. Birileri geliyor, konuşuyor, çekiyor, gidiyor… Onun hayatında hiçbir şey değişmiyor. Başına bela gelmesinden başka! Bugünü yok, yarını yok…

***

Bir hiçliğin ortasında, derme çatma bir çadırda, banyo, tuvalet, elektrik ve sudan yoksun yatıp kalkarak, dün bitirdikleri tarladan sonra şimdi de ailece girecekleri 10 dönümlük soğan tarlasına bakarken öfkesini yanlış yere yönelttiğini düşünecek hali de yok.

Babası kendini bildi bileli bu işte. Nisan’da Siverek’ten çıkmışlar. Önce AdanaAnkara’ya soğana gelmeden de Malatya’da kayısıdaymışlar. 1-1,5 ay kadar daha buralardalar. Sonrasında “çavuş”, onlar “elçi” ya da “dayıbaşı” da diyorlar, nerede iş ayarlarsa oraya.

Çavuş mevsimlik tarım işçilerini Urfa, Mardin, Şırnak, Diyarbakır gibi illerden toplayıp; Adana’dan Ankara’ya kadar Türkiye’nin dört bir köşesine tarla ve bahçelerde çalışmaya taşıyan kişi. Genelde her işçinin gelirinden yüzde 10 alıyorlar.

Yevmiye 125 lira” diyor, Siverek’ten Ankara’ya gelmiş Ömer. 7 çuval doldurduğunuzda bir yevmiye ediyor. 10 km kadar uzakta bir başka tarlada Diyarbakır’dan gelen Abdurrahman var. Tarlada 7 aile çalışıyorlar. Yevmiyeleri 175 liraymış.

Her ikisi de Suriyelilerden şikâyetçi, onlar gelince işleri bozulmuş!

4’üncü ayda köylerinden çıkıp 10’uncu, 11’inci aya kadar o tarla senin bu tarla benim dolaşan mevsimlik tarım işçilerinin birinci talebi sigorta. Sonra, insan onuruna yakışan koşullarda barınabilecekleri yerler istiyorlar.

***

19 yıldır Ankara’nın köylerine gelen Abdurrahman’a göre bu süreçte değişen tek şey şu: “Eskiden 1,5 gün çalışıp 1 torba un alıyordum, şimdi 4 gün çalışıp 1 torba un alıyorum!

Bizim köye 80 oy vardır. Yarısı AKP yarısı HDP. Şimdi AKP oy alamaz. AKP’liler döndü. Dindarlar CHP’li oldu. Benim oyum ilk turda Demirtaş, ikinci turda Kılıçdaroğlu.” diye ekliyor.

Ona göre, “Tayyip gidecek, kesin.” Peki, mevsimlik sefalet biter mi? İşte onu bilemiyor!