Tarlabaşı, İstanbul’un tarihi semtlerinden biri… Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı ve TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar’ın “devlete çarpık bakmanın yuvası” ifadeleriyle tanımladığı Tarlabaş’nın çehresi, kentsel dönüşüm projesiyle değiştirildi. Mahalle sakinleri, acele kamulaştırma kararıyla göç ettirildi. Proje, yargı kararlarıyla iptal edilse de ‘dinleyen’ olmadı. İktidara yakın Çalık Holding’e bağlı GAP İnşaat’ın 2011’de başladığı, ‘talan projesi’ ise devam […]

Mevzu rantsa yargıyı  dinleyen yok

Tarlabaşı, İstanbul’un tarihi semtlerinden biri… Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı ve TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar’ın “devlete çarpık bakmanın yuvası” ifadeleriyle tanımladığı Tarlabaş’nın çehresi, kentsel dönüşüm projesiyle değiştirildi. Mahalle sakinleri, acele kamulaştırma kararıyla göç ettirildi. Proje, yargı kararlarıyla iptal edilse de ‘dinleyen’ olmadı. İktidara yakın Çalık Holding’e bağlı GAP İnşaat’ın 2011’de başladığı, ‘talan projesi’ ise devam ediyor.

Her şey, söz konusu alanın, 28 Mart 2006’da yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararıyla ‘yenileme alanı’ ilan edilmesiyle başladı. İhaleyi, GAP İnşaat alırken, Beyoğlu Belediyesi, mülk sahipleriyle anlaşma sağlayamadı. Bunun üzerine, ‘kamulaştırma’ adımı atıldı. Projeye karşı yargı süreci devam ederken, birçok ev, “yıkılma tehlikesi” bahanesiyle boşaltıldı. Kiracılara tebligat yollandı, baskı yaratıldı. 2011 itibariyle de sokaklar boşaltıldı, yurttaşlar göç etmek zorunda kaldı. Son olarak da Danıştay, 14. Dairesi, iktidara yakınlığıyla bilinen Çalık Holding’e bağlı GAP İnşaat’ın sürdürdüğü projeye ilişkin daha önce verilen iptal kararını onadı. ‘Geç gelen adalet’e bir örnek daha eklenmiş oldu.

Peki, Tarlabaşı’nda durum ne? Danıştay’ın onama kararının ardından proje hangi aşamada? Göç ettirilen insanlar kararı nasıl yorumluyor? Biz de bu sorulara yanıt aramak için Tarlabaşı’na gidiyoruz.

NE DEĞİŞTİ DE YIKILDI?

İlk olarak, eski Tarlabaşı Mülk Sahipleri ve Kiracıları Kalkındırma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği’nin sözcüsü Erdal Aybek ile buluşuyorum. Aybek, kentsel dönüşüm projesi sonucunda Tarlabaşı’ndan göç etmek zorunda bırakılan yurttaşlardan birisi. Şu an Laleli’de yaşıyor. Hemen başlıyoruz Tarlabaşı’nın dar sokaklarında konuşmaya. Aybek, proje dâhilindeki 278 binanın 209’unun tescilli yapı olduğunu hatırlatarak başlıyor sözlerine. Çarpıcı aktarımlarda bulunarak devam ediyor: “Bize daha önce izinsiz boya yaptık, çatımızı onardık diye 3 bin lira cezalar kesildi. İcra yoluyla ödedik, tescilli yapının ruhuna aykırı deyip cezalandırdılar bizi, şimdi gördüğün gibi hepsini yok ettiler, ortadan kaldırdılar. Ne değişti de yıkıma izin verildi?”

Devamında da eliyle yerdeki taşları gösterip, “Taşlara iyi bak, bunlar 50 yıllık… İstanbul’un göbeğindesin asfaltın 50 yıllık bir sorun yok mu?” diye soruyor ve yanıtını kendi veriyor: “Kamu hizmeti vermekle yükümlü belediye, zaman içerisinde metruklaştırmayı hızlandırdı. Bilinçli yaptılar.”

Proje alanının dışarısında gezerken, Aybek’e Danıştay’ın iptal kararını onamasına ilişkin düşüncelerini soruyorum. “Gördüğün gibi proje yürüyor, karar uygulanmıyor, bir haksızlık olduğu ortada” şeklinde yanıt veriyor.

Erdal Aybek, İstiklal Caddesi ile Tarlabaşı’nı bölen bulvarı hatırlatarak, “Bir tarafta 15 bin dolar gelir, diğer tarafta ise 700” diyor ve devam ediyor anlatmaya: “Bu gördüğün evlerin çoğu tescilli yapı. Tarlabaşı ile İstiktal Caddesi arasında şöyle bir kolerasyon vardı: Oradaki her mağazada, her dükkânda illa ki biz vardık. Bulaşık yıkadık, simit sattık, saz çaldık, çiçek sattık, çanta bile çaldık… Tarlabaşı’nda yaşıyor, İstiklal’de çalışıyorduk.”

Aybek’e göre, Tarlabaşı’ndan göç etmek zorunda kalan yurttaşların büyük kısmı geri dönmek zorunda kaldı. Bunu, şöyle aktarıyor: “Bize vaat ettikleri Küçükçekmece’de insanlar nasıl entegre olsun? Giden ailelerin bir kısmı, 1 yıl içerisinde geri döndü. Tarlabaşı’nın alt çepherlerinde Dolapdere gibi yerlerde yaşamaya başladılar. Önceden kendi binasında yaşayan insanlar, kamulaştırmadan elde ettiği geliri hemen tüketti, mülkünden de oldu. Dolapdere’de bir odada 30 metre karede 7 kişi kalan insanlar var.”

BELEDİYE TARAF OLDU

Erdal Aybek, Tarlabaşı’nda yaşananlara ilişkin şu bilgileri veriyor: “Belediyenin ihalesine de bir firma giriyor ne hikmetse. Elbette, biz burada oturanlar hayat şartlarımızdan memnun değildik.Bir şirket kamulaştırma yapamaz. Ama Belediye, 50 milyon liraya yakın kamulaştırma yapıyorsa, bizim tapularımız da Çalık Holding’e geçiyorsa, belediye niye ödedi?”

Erdal Aybek

Aybek, Beyoğlu Belediyesi’nin projede tarafsızlığını yitirdiğini aktararak, şöyle sonlandırıyor sözlerini: “Belediye taraf olup, bizi dışarıda bıraktı ve kapı dışarı ettiler. Şimdi bu projeyle yan komşun 300 lira aidat ödeyecek, sen 100 lirayla geçinemez haldeyken.Projenin afişlerindeki insanların ellerinde 4 bin TL’lik çanta var. Bizim gibi insanların iki yıllık kazancı bu para. Parça parça dağıldık. Fakirleştik bölündük, boşandık, suça bulaştık… Kötü bir deneyimdi ve mağdurlar yarattı. Mutluluk başkasını zenginleştirerek, beni mutsuz ederek olmaz.”

***

Bir dava neden 10 yıl sürer?

Tarlabaşı Mülk Sahipleri ve Kiracıları Kalkındırma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği Başkanı Ahmet Gün ile de konuşuyorum. Gün, Tarlabaşı’nda sadece mülk sahiplerinin değil, kiracıların da mağdur edildiğini söyleyerek başlıyor konuşmasına. Gün, derneğin kuruluşuna dair bilgileri aktararak, devam ediyor: “Orada kiracılar da mağdur oldu. Dedik ki, ‘Bunların birçoğu fakir, mağdur olurlar.’”

Peşine, “Tarlabaşı’nda çok şey değişti” diye ekliyor: “Projeye başlarken, halkı olayın içinde tutmadılar. Kamu gücünü kullanarak ellerinden alırız, vermeyen olursa kamulaştırma yetkisiyle yaparız’ dediler. Öyle de yaptılar.” Gün’e Tarlabaşı’ndaki dönüşüm projesiyle ilgili iptal kararı Danıştay tarafından onanarak kesinleştiğini hatırlatıyorum. “Bir dava neden 10 yıl sürer?” diye soruyor ve ekliyor: “İdare Mahkemesi, Danıştay vs. derken, bizi beklettiler!” Gün, “Binalar yıkılınca projeler iptal edildi” ifadesini kullanarak sitem ediyor: “O binaları nasıl getirecekler, mümkün değil.”

BÜYÜK DRAM YAŞANDI

Gün’e göre, Tarlabaşı’nda büyük bir dram yaşandı. Bunu şu sözlerle açıklıyor: “Burada insanları tepetaklak ettiler lafı bile hafif kalır. Aynı dramı Fener ile Balat’a da yaşatacaklardı. Danıştay’ın iptal etmesi ile geri adım attırdılar. İnsanların malını zorla ellerinden alıyorsun. Mesela bir örnek… Burada bir kadın hasta yatarken gelmiş, zabıta yatağı, yorganı kapıya koymuş… Bu proje için yola çıktıklarında, 4 adanın bir tanesi AVM, üstteki rezidans, onun üzerinde benim binamın olduğu alan 5 yıldızlı otel olarak belirlendi. Halkı düşünmediklerini ifade ettiler.”

***

Yıkım hukuksuzca ilerledi

TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Akif Burak Atlar’a da Tarlabaşı’nda yaşananları soruyorum, şöyle yanıtlıyor: “2005 yılında yürürlüğe giren ve kamuoyunda yenileme yasası olarak bilinen 5366 sayılı yasa kullanılarak Sulukule gibi Tarlabaşı da kültürel ve sosyal anlamda yıkım sürecine alındı. 6306 sayılı Afet Yasası’nın sahip olduğu imtiyazlı durum, o dönem tarihi bölgelerde 2863 sayılı koruma yasası hükümlerini tanımayan yenileme yasası için verilmişti. 2009 yılında onaylanan Beyoğlu Koruma Amaçlı İmar Planı’nda ise Tarlabaşı’nın bir kısmı ile yıkılan Emek’i de içine alan yenileme alanları için ‘bu alanlarda onaylı avan projeler geçerlidir’ hükmüne yer verilerek planlama ilkeleri ihlal edildi. Beyoğlu Kentsel Sit Alanı içinde özel statüyle sahip olan Turizm Alanları gibi, özelleştirme alanı gibi koruma planına alınmayan bölgeler zaten vardı. Fakat yenileme alanlarına tanınan ayrıcalıklarla plan kararlarından bağımsız, ayrıcalıklı proje süreçleri için koşullar elbette sermaye lehine hazırlanmış oldu. Kentin önemli kültürel miras alanlarının sermayenin taleplerine göre yeniden biçimlendirildiği süreçlere tanıklık ettik. Tüm bu yıkım ve inşaat süreçleri ise yargı kararlarına rağmen, hukuksuzca ilerledi.”

***

DÖNÜŞÜMÜN MİMARI BELEDİYE

Tarlabaşı sakinlerinden, kent hakları için mücadele yürüten Deniz Özgür ile buluşuyoruz. Bir süre projenin önünde konuşuyoruz, ardından Tarlabaşı’nın ara sokaklarında meseleyi ele alıyoruz. Özgür’e göre “Tarlabaşı yasası” olarak bilinen 5366 sayılı yasa, sermayenin yağmasını kolaylaştırdı. Şöyle konuşuyor: “Beyoğlu Belediyesi için buranın ‘mimarı’ diyebiliriz. Buranın kamulaştırma maliyetinin Beyoğlu Belediyesi’ni çökerttiğini söyleyebiliriz.”

Deniz Özgür

ÇEVRESİNİ SOYLULAŞTIRAMADI

Özgür, inşaatın 2011’de başladığını ancak senelerdir sürdüğüne dikkat çekerek, “Bu çok büyük başarısızlık” diyor ve ekliyor: “Projenin adı ‘Tarlabaşı 360’dı, sessizce ‘Taksim 360’ oldu. Çünkü Tarlabaşı adıyla uluslararası sermayeye satamayacaklarını düşündüler. Bir soylulaştırma projesi bu, çevresini de soylulaştıramadığı için sermayeyi ürküten bütün ayrık unsular burada yaşamaya devam ediyor. Göçmenleri, buranın ötekileri, transları, yani yaşam dokusu devam ediyor. Böyle bir yerde, riskli yatırım yapmak istemiyor sermaye. O yüzden de buradaki ofisler, rezidanslar, oteller satılmıyor.”

Özgür, Tarlabaşı’nda yaşamaya devam etmek istediğini aktararak bitiriyor konuşmasını: “Öncesinde Erasmuslu öğrenci akını söz konusu iken bugünlerde Arap ve İran turizmi yoğun bir şekilde girdi. 15 yıldır burada yaşıyorum, yaşamaya devam etmek istiyorum. Tarlabaşı hâlâ kimliğini, varlığını koruyor, kentsel dönüşüm projesine boyun eğmiyor.”