Eğitim Bakanlığı, Hasan Âli Yücel anısına sadece görevdeki öğretmenlerin katılabileceği “Anadolu” temalı kısa öykü yarışması düzenliyor. Öğretmen okurlarıma duyurmuş olayım, belki ilgilenen olur. Ama aklından geçirip de bu yazıyı okuduktan sonra vazgeçmenizin sorumlusu da olmak istemem.

Öğretmenleri yazmaya teşvik eden bu tür edebiyat etkinlikleri aslında fena bir fikir değil, fakat Eğitim Bakanlığının yarışması sanki edebiyat etkinliği değilmiş gibi geldi bana: Mesela “KATILIM ŞARTLARI”nın edebiyatla ilgisini kuramadım. Yarışmacı öyküsünü “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Millî Eğitim Temel Kanunu ile Türk Millî Eğitiminin genel amaçlarına uygun olarak, ilgili yasal düzenlemelerde belirtilen ilke, esas ve amaçlara aykırılık teşkil etmeyecek şekilde hazırlanması gerekmektedir.” ve “Bu şekilde hazırlanmayan eserler değerlendirilmeye alınmayacaktır.”

Söz konusu mevzuatlar, öğretmenden edebiyat eseri değil, ders kitabına müfredata uygun bir bölüm yazılması ister. Sakatlık burada başlıyor. Sizce de öyle değil mi?

Deniyor ki “‘Anadolu’ teması ekseninde yazılacak bütün öyküler yarışmanın kapsamında kabul edilecektir.” İyi de Anadolu neresi? Öğretmen, Anadolu’dan mevzuata uygun öyküyü nasıl çıkarır? MEB mevzuatına ve denetim sürecine göre öznesi insan olan öykü yazılamaz. İçinde insan olmayacağına göre öğretmen çiçekler, dağlar, ağaçlar; yavrusunu pınara su içmeye getirmiş kuşları yazacak. Çamura saplanmış servis aracını itekleyen taşımalı eğitim öğrencilerinin, ne bileyim hangi cemaat evinde tacize/tecavüze uğrayan çocukların hikayesi edebiyatın konusu olamaz! Niye? Çünkü kanun “toplumcu gerçekçi” edebiyatı yasaklıyor.

Diyelim ki Anayasa, kanun, yönetmelik, genelge ve bilumum ıvır zıvır talimata uygun on sayfalık bir şeyler yazdınız; ya öykünüzü jüriye nasıl ulaştıracaksınız? Yazar, öyküsünü okul/kurum müdürlüklerine, okul müdürlükleri ilçe millî eğitim müdürlüklerine gönderecek. İlçe millî eğitim müdürlükleri ilçe birincisini belirleyip il millî eğitim müdürlüğüne, il millî eğitim müdürlüğü de ilçe birincileri arasından il birincisini belirleyip bakanlığa gönderecek. Eğer bu bürokratik süreci aşabilirseniz bakanlığın oluşturduğu (jüri de denen) Değerlendirme Kuruluna ulaşmış olacaksınız.

İsterseniz bir de jüriye bakalım: Doğan Hızlan adını görmeseydim açıkçası Değerlendirme Kurulunun bir edebiyat jürisi olduğunu anlamayacaktım. Unvanlarından da anlaşılacağı gibi altı kişilik jürinin üçü akademiden. Akademik dergilerin yayın/hakem veya tez danışma kurullarında rastladığımız gibi jüri üyelerinin Prof. Dr. bilmem kim oldukları özellikle belirtilmiş. Edebi yapıtlarda akademik unvan kullanılması ayıplanır. Fakat bu durum, edebiyata değil de mevzuata ve iktidar ideolojisine uygunluk denetimi yapacak bu jüri için geçerli değil.

Jüriye 28 Ekim’de gelecek olan öykülerin 14 Kasım’a kadar okunup derecelendirilmesi gerekiyor. Çünkü sonuç 15 Kasım’da açıklanacak. 83 yaşında 81 öyküyü 17 günde okumak durumundaki Doğan Hızlan’a Allah güç kuvvet versin! Başka ne diyelim...

“YARIŞMANIN AMACI”nda “Türk edebiyatının önemli eserleri yıllar boyunca öğretmen yazarlar tarafından verilmiştir” deniyor. Yalan değil, ama “edebiyata önemli eserler kazandıran öğretmen yazarlar” arasına Mehmet Âkif’i, Necip Fazıl’ı alanın aklına nedense Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Talip Apaydın, Sabahattin Ali gelmemiş! İşsiz güçsüz dolaşmasın diye bir süre öğretmenlik yaptırılmış (Özdemir İnce’nin tespitine göre bir kitabı bile başka bir ülkede yayımlanmak üzere çevrilmemiş) Necip Fazıl anılmış ama ‘bana göre değil’ diyerek öğretmenlikten ayrılmış olan ve Anadolu öykücülüğünün mihenk taşı Sait Faik es geçilmiş!

Bu yarışmanın en garantili ve tatmin edici sonucu alınacak para ödülü. Katılır ve pentatlon sahasındaki bütün engelleri aşar birinci olursanız on bin lirayı cebinizde bilin. İkinci olursanız da boşa zaman harcamışım sayılmazsınız, bu dar günlerde beş bin lira fena para sayılmaz. Katılımcılara bol şans...