Nihat Gökhan Yenice 1815 Amerikasının güney eyaletlerinde ne erkek ne kadın hiç bir siyah güvende değildir. Kölelikle kirletilmiş bir dünyaya 1970’li yıllardan açıklanamaz bir şekilde geçiş yaparak ‘yakın’larının dünyasına inen siyah bir kadının gözlemleri ve macerasıdır bu yapıt ve tam da yüzeyde böyle durur. Amerikan bilimkurgu edebiyatının en önemli ve sayılı siyah/kadın yazarlarından Octavia Estelle […]

Mevzubahis sadece Amerikan köleliği değil

Nihat Gökhan Yenice

1815 Amerikasının güney eyaletlerinde ne erkek ne kadın hiç bir siyah güvende değildir. Kölelikle kirletilmiş bir dünyaya 1970’li yıllardan açıklanamaz bir şekilde geçiş yaparak ‘yakın’larının dünyasına inen siyah bir kadının gözlemleri ve macerasıdır bu yapıt ve tam da yüzeyde böyle durur. Amerikan bilimkurgu edebiyatının en önemli ve sayılı siyah/kadın yazarlarından Octavia Estelle Butler, 1979’da yayımladığı bu romanında büyüklerinin aktardığı hikâyeler ve küçükken annesinin maruz kaldığı davranışların romanı yazmaya dair onu yönlendiren itkiyi ortaya çıkardığını söyler. Her ne kadar 1970’ler 1815 kadar korkunç olmasa da şu an bile ABD’de varlığını sürdüren ırkçı hareket ve kitlenin yarattığı adaletsizlik ve şiddet üzücü bir şekilde sürüyor. Konu her ne kadar Amerikan köleliği ve onun biçimlendirdiği faşizm üzerinden aktarılsa da bu hikâye insanın insana zulmünün çarpıklığını ve bu çarpıklığın sonuçlarıyla yüzleşmemizi sağlaması açısından çok önemli. Bir insanın bir diğer insanı; din, dil, renk, kültür vb üzerinden aşağılayarak hareket etmesi kabul edilebilir mi? “İnsanların köleliği kabullenmeleri için bu kadar kolay eğitilebildiklerini hiç fark etmemiştim” diye yazar kitabında Butler ve bu noktada teslimiyetin de zulüm kadar korkunç olduğunu sergiler okuruna. Diğer taraftan kapitalist sistemin fırsat verildiğinde köleliği nasıl meşrulaştırdığını ve Kuzey Güney Savaşı’nın aslında köleleri özgürleştirmek için değil kapitalist kamplar arasındaki iktidar edinme çabasından ortaya çıktığını görürüz. Mesele köle ticareti ve kölelik değil bu sistemin nasıl işler tutulabildiği ve işlerliğinin (sözde) kırılmasından sonra bile hâlâ tam olarak temizlenememiş olmasının yarattığı kaygıdır. Amerikan İç Savaşı üzerinden 204 yıl geçti ve Amerika’da Afrika kökenlileri aşağı gören ve gelişmelerini engellemek isteyen politikalar ve yapılanmalar halen sürüyor.

Butler, bir bilimkurgudan ziyade içinde hiç bilim olmayan fantastik bir roman yazmıştır aslında. Zaman yolculuğunun nasıl gerçekleştiği ve evrenler arasında geçiş olayını yaşayanlar ve kitabı okuyanlar için bir muamma. Lakin, Butler’ın bu yapıt için misyonu da bilimsel temelli fantezi değil sosyal yapılanmanın temelini sorgulamak doğrultusunda. O yüzden kitabın ana karakteri ‘Dana’nın nasıl olup da kolunun koptuğunu soruşturan sahneden itibaren bir bilimkurgu değil bir tarihsel kurgu gibi hareket eden metne dalarız. Butler sade ama güçlü diliyle bize 1800’lerin korkunç panoramasını aktarırken ırkçılığın, faşizmin ve boyun eğmenin iğrenç durumunu sergiler. Kitabın içerdiği maceranın süprizi Dana’nın bu zaman sıçramalarında yanında olmadık şeylerle seyahat edebilmesi olur, bu yüzden de kocası 1800’lerde yıllarca yaşamak zorunda kalır oysa geldiği dünyada o kadar zaman geçmez. Bu yüzden Kevin (Dana’nın beyaz kocası) yıllarca kaldığı geçmişten geri döndüğünde oryantasyon sorunları yaşar. 70’lerin özgür siyah kadınının 19. yüzyıl başlarında kölelik kuralları içerisinde hareket edebilme yeteneğini nasıl geliştirdiği ve süreci gözlemleyerek uyum sağladığına dair olan kısımlar, hayatta kalma güdüsüyle birleşen korkunun teslimiyete ve köleliğe boyun eğişi biçimlendirdiğini gösterir bize. Öyleki kitap adeta tüm toplumlarda baskı ve ötekileştirme yoluyla azınlık/köle sınıfına indirgenmiş kültürlerin üzerindeki zulmün genel bir resmi haline gelir ve evrenselleşir. Okuyucunun bu resmi görüp, kötülükten kaçınmamazı ve insanı insana düşman eden fikirlerin tümünün karşısında korkusuzca durup çatışabilmemizi ateşlemek için yazılmıştır adeta. Öyle ki ırkçı tavırların sivrildiği kasaba ve eyaletlerde toplu okumalar düzenlenmiş ve kitabın mesajı sayesinde bir çok ırkçı fikrini kökten değiştirmiştir.

Ayrıca O.E. Butler MacArthur Vakfı tarafından verilen “MacArthur Foundation Fellowship” (Dahilik ödülü olarak bilinir) almış şu ana kadar ilk ve tek bilim kurgu yazarıdır. Faşizm ve ırkçılığın çarpıklığına karşı bir duruşu olan her insanın kütüphanesinde yer alması gerektiğini düüşündüğümüz bu kitap, böyle bir duruş sergilemeyen ama durumdan şüphelenenlerin çarpıklığı kavraması için de alması gereken bir yapıt.