Sağ olsun TRT Radyo 3, bir sabah programında Paul Hindemith’in yönettiği orkestra kayıtlarını dinliyoruz. 1935’te devletin davetiyle Türkiye’ye gelip klasik müzik kültürünün hem eğitim hem de performans açısından gelişmesine büyük katkıda bulunan Hindemith Nazilerin hoşlanmadığı bir müzisyendi.

Propaganda Bakanı Goebbels’in “atonal gürültücü” diyerek kendince hakaret ettiği usta müzisyen faşistler tarafından ‘dejenere’ ilan edilmiş, yapıtları yasaklanmıştı. Karısının Yahudi olması da tüm bunların tuzu biberiydi. Baskılar yüzünden 1938’de Almanya’yı terk etmeseler belki de hayatları milyonlarca insanınki gibi bir toplama kampında sona erecekti. Radyo 3 dinleyicilerine işte böyle bir tarihsel karakterin müziğini dinletiyordu.

Müzik bitti, sunucu kapanış anonsunu yaptı, jenerik girdi. Faşizm zulmünden payını almış Hindemith’in müziğinden bir-iki dakika sonra, Türkiye tarihinin en faşist ve fetişist şiirlerinden biri patlayıverdi hoparlörde: “Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü / Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü / Işık ışık, dalga dalga bayrağım/ Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. / Sana benim gözümle bakmayanın / Mezarını kazacağım. / Seni selâmlamadan uçan kuşun / Yuvasını bozacağım.”

Arif Nihat Asya’nın akıl sınırlarını zorlayan bu acımasız dizeleri herhangi bir karşılaştırma nesnesi olmadan da yeterince dehşetlidir. Ama BOP eşbaşkanının perde arkası anlaşmalarla başlattığı bir askeri operasyonu kamuoyunun gözünde meşrulaştırma amacıyla tam da 1930lar Almanyasına yakışır biçimde sunulunca yaşattığı dehşet artıyor.

Elbette edebiyat yapıyor Asya, ve okurlarının duygusal tepkilerini artırmak için başta teşbih (benzetme) olmak üzere edebiyatın sunduğu tüm dil olanaklarını da kullanıyor. Ama bu dizeler, ‘edebiyat’ kavramının çağrıştırdığı insancıllığa karşı, olabildiğince bilimsel ve soğukkanlı bir yazınsal analizin bile açıklayamayacağı yoğun bir şiddet içeriyor. Operasyon sırasında asker selamı vermeyen futbolcuların, sosyal medyada operasyona desteğini açıklamayan oyuncu ve müzisyenlerin lanetlendiği bir süreci ideolojik düzeyde desteklemek için, sabah akşam insanlık kültür tarihinin en güzel yapıtlarından örnekler sunan TRT Radyo 3’ün bile alet edildiği, bariz biçimde 6-7 Eylül Olayları’nın, Maraş ve Çorum katliamlarının, Madımak’ın dinamosu olan bir şiddet bu…

Rasyonel bir kamu yayıncılığı ortamında “Sana benim gözümle bakmayanın / Mezarını kazacağım. / Seni selâmlamadan uçan kuşun / Yuvasını bozacağım.” gibi korkunç tahammülsüzlük ifadeleri rahatlıkla 18+ olarak değerlendirilebilecekken, bu ülkede ilköğretim öğrencilerinin bile bu kan kokulu dizeleri ezberlemesi sağlanıyor.

Türkiye’nin ne yazık ki böyle faşizan eğilimlerle demokrasi arasında gidip gelen bir tarihi var. Bu sarkaç hareketinin demokrasi ucunda sosyalistlerin payı büyük tabii; Belki gün gelir, radyo ve TV kanallarımızda iktidarın yapıp ettiklerinden bağımsız biçimde bir insanlık şiiri okunuverir; mezar kazmaktan, yuva bozmaktan söz eden şiirin kararttığı dünya bir şiir süresince aydınlanır belki: “Çalıyorum kapınızı, / teyze, amca, bir imza ver. / Çocuklar öldürülmesin / şeker de yiyebilsinler.”