Bu hafta gündemimiz gene yoğundu.

Önceki gün bizim Onur nihayet mahkemeye çıktı.

Ankara Adliyesi’nin, eski DGM salonuymuş, nispeten büyükçeydi ama gene de hepimiz sığamadık.

Ben ancak duruşmanın sonuna doğru girebildim.

Avukatlar son konuşmalarını yapıp savcı mütalaasını okuduktan sonra karar için ara verildi.

Karar okunurken sadece tutuksuz sanıkları ve avukatları içeri aldılar.

Biz dışarda heyecanla beklemeye başlamıştık ki, alkış koptu…

Tahliye!..

Onur beş ay sonra Sincan Cezaevi’nin kapısından çıkıp dostları, arkadaşları, yoldaşlarıyla kucaklaştı.

Çok güzeldi.Aramıza tekrar hoş geldin, Onur.

Fazla söze lüzum yok, sen de bilirsin, işimiz çok!..

•••

Urfa’da çocuk asistanı Bahattin Ahmet Yalçın’ın kafasında parke taşı kırdılar.

Sebep?..

Nasıl olur da çocuğumun ateşini düşüremezsiniz?..

Çocuğu muayene edilmiş, hastaneye yatışı yapılmış, serumu takılmış, antibiyotiği başlanmış…

Tıpta “dirençli ateş” diye bir olgu var, her yüksek ateş öyle şıp diye düşmez…

Ben onu, bunu bilmem, doktor değil misin, çocuğumun ateşini anında düşürmek zorundasın…

Yoksa parke taşını kafana yeklerim!..

Mantık aynen bu.

Sağlıkta şiddetin gerekçesi ise sadece bundan ibaret değil.

Şöyle anlatayım…

Doktorlarla hastalar, hasta yakınları arasında eskiden de böyle anlaşmazlıklar olurdu…

Ama şiddete dönüşmezdi.

Çünkü doktora şiddet uygulamak akıldan bile geçirilemezdi.

Çünkü doktorların itibarı vardı.

Ve o itibar doktorları hiçbir güvenlik ordusunun koruyamayacağı kadar şiddetten korurdu.

AKP döneminde doktorların itibarı bizatihi Başbakan, Sağlık Bakanı eliyle yok edilince…

Ben doktora iğne yaptırmam, felç eder alimallah...

Doktorların eli hastaların cebinde...

Doktor efendi dönemi bitti...

O bariyer kalktı.

Başka ülkelerden farklı olarak Türkiye’de sağlıkta şiddetin en önde gelen sebebi işte bu itibarsızlaştırma politikası.

Şiddeti önlemek için ilk yapılması gereken de…

Doktorlara kaybolan itibarlarını iade etmek.

Yoksa Urfa’da gördüğümüz gibi sık sık vahşete de dönüşen bu şiddetin sonu gelmeyecek.

•••

TTB yıllardır emekli hekim maaşlarının düşüklüğünü gündemde tutar ve yükseltilmesi için mücadele eder.

AKP hükümetleri önce uzun süre kulak tıkadılar…

Sonra, özellikle 14 Mart Haftalarında “Yaptık, yapıyoruz, doktorlara zam geliyor” diyerek haberler uçurdular…

Hepsi palavra çıktı.

Hafta içinde yeni Sağlık Bakanı bir kez daha müjdeyi verdi.

Torba kanun teklifi hazırlanmıştı.

Gazetelerde manşetler, televizyonlarda altyazılar, sosyal medyada mesajlar…

Emekli uzman hekimlere aylık 2.000 TL, pratisyenlere de 1.500 TL zam geliyordu!..

Kanun teklifini okuyunca ne görelim!..

Bağ-Kur emeklisi doktora zam yok…

SSK emeklisi doktora zam yok…

Öğretim üyeliğinden emekli doktora zam yok!..

Sadece Emekli Sandığı emeklisi doktora zam var…

Onun da sabit döner sermaye ödemesinden emekliliğe yansıyan kısım zamdan düşülecek…

Ve de, emekli olup da maaş yetmediği için çalışırsa, ki doktorların çoğu böyledir, gene zam yok!..

Kısacası…

Emekli doktorların kahir ekseriyetine zam yok!..

Doktor, ancak ve ancak Emekli Sandığı’ndan emekli olur da çalışamayacak kadar yaşlanır, gözü toprağa bakmaya başlarsa o zammı alabilecek.

Mezarda emeklilik, gibi…

Mezarda zamlı maaş!..