On yıl kadar önce bir Hong Kong gazetesinde konunun ne kadar rivayet ne kadar gerçek olduğunu bilmediğim bir yazı okumuştum. Yazı, cin fikirli ve dini bütün bir Müslüman müteahhidin bir projesinden bahsediyordu. Bazı ölü yakınlarının ifadesine göre, bu müteahhit rant açısından şehrin çok değerli bir yerinde bulunan Müslüman mezarlarını (de ki kupon arsa) başka bir yere taşımayı teklif etmişti. Yeşillikler içinde adeta devremülk görünümlü yeni mezarlar yaptırmayı, ölülerin ruhuna mezarlıkta yirmi dört saat Kuran okutmayı, ücretsiz servis araçları vs önerdiği yazıyordu. Mezarlık yerinde durduğuna göre, mezar hırsızı kılıklı müteahhidin orası için düşündüğü inşaat projesi yatmış olmalı. Bunları yazının başlığına kısa bir cevap olsun diye yazdım. Umarım bu hikâye memleketteki açgözlü böcek sürülerinin aklına karpuz kabuğu düşürmez ve ölülerimizi bari rahat bırakırlar.

Neyse, yazmak istediğim hikâye başka ve bence daha ilginç. Memleket insanının çoğu gibi hırsızın ve hırsızlığın envai türüne şerbetli olmama rağmen, bir Çin gazetesinde okuduğum ve “Yeni Çin” girişimciliğinin yaratıcılığını temsil ettiğini düşündüğüm bir hırsızlık haberi bana bile “Yuh artık!” dedirtti. Ya benim hayal gücüm zayıflamış ya da kapitalizmin doğası kendi suretinde bazı yeni iş alanları yaratmaya başlamış. Hangisi daha fena bilmem…

Bahsettiğim yeni iş alanı şu: Bir eyalette yakın zamanlarda gömülen cenazeleri çalmak ve komşu eyalette satmak. Gel de “Yuh artık!” deme… Bu eyaletlerden birinde ölülerin yakılması yasal zorunluluk; yani gömülmeye “resmi olarak” izin yok. Diğerinde ise yakılma işlemi konusunda zorlama yerine ölenin aile efradı ikna edilmeye çalışılıyor. İkna olmayan ailelerin ölülerini gömmesine şimdilik ses edilmiyor. Lakin gömülene de huzur yok. Her yeni mezar hırsızlar için potansiyel kazanç demek. Mezarında bir gece bile yatamayan mevtalar var.

Bu ticaretten sebeplenen iki müşteri grubu var: Cenaze ve defin işleri memurları ve ölenlerin aile üyeleri. Eyalet yasaları yakma işlemini zorunlu kılmasına rağmen, birçok aile bundan uzak duruyor ve yakınlarını gömmek istiyor. Bu da bu yasaları uygulamakla görevli memurlara sorunu kârlı yoldan çözebilecekleri bir yolsuzluk kapısı açmış. Buldukları çözüm şu: Hırsızlardan 225-450 dolara ceset satın almak ve ölülerinin yakılmasını istemeyen ailelere daha yüksek fiyatla satmak. Memurları yemlemek kaydıyla, ailelerin doğrudan hırsızlardan satın alması da mümkün. Bu cesetler ölen eyalet sakinlerinin adıyla yakılıyor ve böylece bu aileler kendi yakınlarını gizlice gömebiliyorlar.

Mezarları korumak öyle bir hal almış ki, bir köylü “ölüleri korumak hayattakileri korumaktan daha zor olmaya başladı” diyor. Anlatılanlara göre, aileler ölülerini başkalarının takip edebileceği bir iz bırakmadan gizlice gömmeye başlamışlar. Mezarı hırsızlardan korumak için başında aylarca nöbet tutanlar bile varmış.

Gömülen cenazeler kaybolmaya başladığında, ilk önce bunun “hayalet evlilik” inanışı ile bağlantılı olduğunu düşünmüşler (Bazı kırsal bölgelerde, evlenmemiş bir erkek ölü bir “ölü gelin” ile yan yana gömülür. Böylece, sonraki yaşamlarında yalnız kalmayacaklarına ve birbirlerini gözeteceklerine inanılır.) Kaybolan ceset sayısı artmaya başlayınca polis devreye girmiş ve gerçek ortaya çıkmış.

Devletin yakılma işleminde bu kadar ısrarcı olmasının nedeni tarım arazilerine duyulan gereksinim. Mezarlıkların bu arazileri işgal ettiğini düşünüyorlar. Fakat ölümden sonraki hayat için bedenin korunması gerektiğini söyleyen geleneksel inançlar çok sayıda insanın yakılmaya karşı çıkmasına yol açmış. ÇKP aklı bu çatışmayı çözmek için başka gömülme yöntemleri bulmuş: Denize gömülme veya fidan altına gömülme ya da ormanlık alana gömülme gibi “yeşil gömülme” türleri. Göründüğü kadarıyla bu yöntem epey işe yarıyor.

Yazı sanki bir alçaklık destanı anlatır gibi oldu ama bahsedilenler aynıyla vaki…