İktidardan MHP’ye ve oradan da yargıya yansıyan kriz nedeniyle artık siyasi partiler hukuku da ilga edilmiştir

MHP kurultayı ve yargı oyunları

ORHAN GAZİ ERTEKİN* - N. ANIL GELBERI**

MHP’de farklı kanatlar arasında yaşanan güncel politik çekişmenin nihayet yargının tüm sahâlarına yayılan bir krize dönüşmesi Türkiye’deki iktidar oyunlarını yakından takip edenler açısından hiç de şaşırtıcı değil. Cemaat ve Hükümet arasındaki çatışmanın 17-25 Aralık sonrası içine girdiği iktidar krizi, toplumsal ve siyasal merkezde olduğu kadar yargı iktidarı alanında da yeni ittifak eğilimlerini açığa çıkarmış, AKP ile MHP’nin ve özellikle de MHP’nin devlet kurumlarındaki ana kadrolarının ittifak eğiliminden özdeşleşme sürecine doğru uzanan politik serüvenlerini başlatmıştı. MHP’nin devlet kadrolarının AKP tarafından edinilmesi ve Yargı sahasının paylaşımı, bu yeni politik-ideolojik eğilimlerin başlıca zeminlerinden birisini oluşturuyordu. Tam da bundan dolayı yargıda ortaya çıkan ve çıkacak her kriz aynı zamanda MHP’nin krizidir. MHP’nin krizi ise bizzat AKP’nin krizidir artık. Bizim için ilgi çekici olan nokta da zaten burasıdır. Şimdi bulmacayı çözmeye başlayalım…

MHP’nin krizi iktidarın krizidir

17-25 Aralık sonrası Türkiye siyaseti bütün parti ve oluşumlarıyla beraber bir iç çatışma sürecine girmiştir. Başka deyişle, AKP-Cemaat iktidarının yıkılmasından sonra artık her politik parti ve grup, yeni iktidar inşasının anonim zemini hâline gelmiş, her parti kendi içlerinde birbirlerine karşı mevzi savaşının sahasına dönüşmüştür. CHP’deki Kılıçdaroğlu ile geleneksel ulusalcı siyaset esnafı arasındaki mücadele, AKP içinde Abdullah Gül, Bülent Arınç ve nihayet Davutoğlu’na kadar uzanan kişi ve gruplar ile Erdoğan arasındaki “savaş”, ve dahi MHP içindeki gelenekçiler ile “yenilikçiler” arasındaki çekişme de bu yarılmanın sonuçlarıdır ve nihayetinde bu dönemde bütün kavgalar mahkemede bitecektir.

Bununla beraber MHP, bu açıdan biraz daha hassasiyet taşımaktadır. Çünkü MHP, AKP-Cemaat iktidarının çöküşüyle beraber bütün devlet kadrolarıyla birlikte iktidarın içine taşınmıştır. MHP gibi bir siyasi partide yaşanan hukuk ve yargı krizini daha iyi anlamak için üç noktaya dikkat çekmek isteriz. Birincisi, AKP-Cemaat iktidarının yarılması birçok başka partiden önce MHP’de de farklı politik tercih risklerinin zorlandığı bir dönemi başlatmış oldu. İkincisi, yargı, AKP ile Ülkücüler ittifakının en güçlü biçimde zorlandığı bir sahayı oluşturuyordu. Bu her iki sorun MHP’deki her krizin yargı sahasındaki kadrolara kadar yayılarak dağılmasını ve orada yeni politik cephelerin önünün açılmasına yol açtı. Ve üçüncü olarak 1961 Anayasası ve 1965 Siyasi Partiler Yasası ile başlayan ve belirli bir istikrar kazanan “Siyasi Partiler Hukuku” içtihatlarının “krize” doğru taşınmasının sebebi de işte bu iktidar krizi idi. Açık ve net biçimde söyleyelim ki 17-25 Aralık öncesi MHP'de böyle bir krizin çıkması mümkün değildi. Tüm bunlar MHP içindeki çekişmenin iktidar ve yargının da içinde olduğu oldukça trajik ve o ölçüde de komik sahnelerin birbiri ardına ortaya çıkmasını sağladı.

İktidarın 'Milliyetçi eksen'de inşası

Birinci noktadan ilerleyelim. Erdoğan’ın 17-25 Aralık sonrasındaki temel söylem ve pratiklerine bakıldığında ittifak eğilimlerinin ana zemininin “milliyetçi eksen” olduğunu anlamak zor olmasa gerektir. Bu eksen, yaklaşık bir on yıldır terk ettiği, ama kendisini politik olarak en rahat ve huzurlu hissettiği bir siyasal mevziye denk gelmektedir. “Kürt açılımı” riskini unutmak koşuluyla Milliyetçilik ve muhafazakârlığın Orta Anadolu kasaba ahlakından yeni tekno şehirlerin yırtık müteşebbislerine kadar uzanan huzurlu evliliği de bu mevziyi desteklemiş, “risksiz” bir politik yatırım alanına dönüştürmüştür. Bu gerçek Erdoğan’ın bir yandan MHP ile keskin bir ideolojik çatışma içerisine girerken diğer yandan da milliyetçi taban ve kadrolar ile sıkı ilişkilerin önünü açacak girişimlerde bulunmasına yol açmıştır. MHP’nin sadece ideolojik-politik meselelerinin değil aynı zamanda parti içi sahanın da AKP'nin yeni iktidar inşasının temel zeminlerinden birisine dönüşmesinin sebebi de buradadır.

Yargıda AKP-Milliyetçi ittifakı

Ve ikinci nokta: 2014 HSYK seçimi, ülkücü fırkanın, AKP kalkanı ile yargı iktidarının bütün stratejik alanlarında genel eğilimleri belirleyecek ölçüde dağılması ile sonuçlandı. Bu durumun aynı zamanda ülkücü kanat içindeki farklı politik eğilimleri ve tercihleri saklayan bir etki gösterdiğini iddia etmek abartı sayılmayacağı gibi “milliyetçilik” bahsindeki heri çatışmanın da kolaylıkla sirayet edeceği bir sahaya dönüşmesine yol açtığını söylemek de meseleyi anlamak açısından önemli bir görüş sağlayacaktır. Buradan yargı içinde giderek dağılan ve birbirine karşı konumlanan mahkeme kararlarının AKP’nin yargı içindeki ittifak unsurlarının birbirlerine karşı konumlanmasından başka bir şey olmadığını anlamak hiç de zor değildir.

'Siyasi partiler hukuku'nun İlgası

Ve MHP ve kurultay meselesindeki son önemli nokta: İktidardan MHP’ye ve oradan da yargıya yansıyan kriz nedeniyle artık siyasi partiler hukuku da ilga edilmiştir. HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması kararı ile birlikte Türkiye’de siyasi partiler hukuku geleneğinin önemli bir unsuru ortadan kalkmıştı. MHP kurultay kararıyla ise tamamen ilgası ile sonuçlandı. Bunu şundan dolayı söylüyoruz: Türkiye’de 1961 Anayasası ve 1965 siyasi partiler yasasına kadar kendine has bir “siyasi partiler hukuku” bulunmuyordu. Bu nedenle de siyasi partilerin gündelik veya genel faaliyetleri Sulh Ceza Mahkemeleri, Asliye Ceza ve Asliye Hukuk Mahkemelerinin acil ve erken müdahâlelerine açıktı. Medeni kanun ile Cemiyetler kanunu ise asli yasal zemini teşkil ediyordu. Bu durum siyasi partileri, kaçınılmaz olarak, oldukça kırılgan bir hâle getiriyordu. Buna karşılık 1960 Darbesi sonrası kendine mahsus bir “siyasi partiler hukuku” inşasının partileri daha kolay kontrol etmeyi sağlayacağı düşünülüyordu. Nitekim Siyasi Partiler, Medeni Kanun ve Dernekler Kanununun esas hükümlerinden çıkartıldığı gibi ilk derece mahkemelerinin gelişigüzel ve anlık müdahâlelerine de kapatılmak istenmişti. Tabii ki Medeni kanun ve Dernekler Kanunu ise bu yapının yardımcı gönderme unsurları olarak siyasi partiler hukukunu teçhiz eden bir biçimde konumlandırılmıştı. MHP kurultayı için yeterli sayıda imza toplayan muhâlifler topluluğunun siyasi partiler yasası gereği esas muhatabı parti yönetimiydi kuşkusuz. Fakat, yönetimin geçiştirme eğilimi, Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin tuhaf müdahâlesi, buna karşılık Gemerek ve Tosya Mahkemelerinin garip karşılıkları ve nihayet Yargıtay ilgili dairesinin yine tuhaf müdahâlesi kurultay kararı ile son buldu. Karar çok açıktır ki, Türkiye’deki siyasi partiler hukukunu 1961 öncesi hukuki statüsüne taşıyarak çözme eğilimini ortaya seriyordu. Yargıtay başsavcılığı ise her nasılsa ve yine oldukça tuhaf bir biçimde bütün bu tartışmalarda hiçbir müdahâlede bulunmadı. Hukuken sürecin gelişimine bakıldığında her hâliyle tuhaflıklar zinciri ile karşı karşıyayız. Fakat, tüm yukarıdaki parçaları birbiri ile birleştirdiğimizde bulmacayı çözmek hiç de zor görünmüyor…

Nihayetinde Demokrat Yargı Eşbaşkanımız Muzaffer Şakar'ın veciz deyişiyle "İktidar krizleri içtihat krizleri yaratır." Ve artık her tartışma mutlaka mahkemede bitecektir. Bu itibarla ortaya çıkan MHP kararları müstehzi gülümsemelerden fazlasını da hak etmemektedir… Türkiye yaşadığı her güncel krizde yeni ve gerçek bir hukuk ve yargı alanını talep etmektedir artık. Fakat, düzenin aktörleri açısından bu krizin bir cevabı yoktur. Biz cevabı bu sayfalardan vermeye devam edeceğiz.

* Demokrat Yargı Eşbaşkanı
** Avukat