Kitabım çıkalı bir ay oldu, raflarda yerini aldı. Ülke gündemi önceliği dolayısıyla fırsat bulup okurlarımla paylaşamamıştım. Bu hafta yoğunluğum dolayısıyla yazımı yetiştirememeyi bahane edip kendime iltimas geçtim. Lütfunuza sığınıp tanıtım amacıyla sunuş yazısını aktarıyorum.

Kitaba koyduğum isimden de anlaşılacağı gibi son söyleyeceğimi baştan söyleyerek okuru yönlendirdiğimi düşünenler olabilir. Tek kelimeyle militan olmaktan bahsediyorum. Bunda bir sakınca görmediğim gibi düşüncelere müdahale etmek değildir kastım, okurun itirazını ya da takdirini yüksek sesle söylemeye ve tartıştırmaya teşfik etmektir -hadi çekinmemeyim, ajite etmektir- amacım. Çünkü konuşan insan bilgisini sorguladığı gibi öğrenmeye her daim aç olan yazara da katkı sağlayacaktır. Buna kitabın içeriğinin raflarda kalmasındansa hayata akmasını istememin ve son kertede harcadığım emek açısından hakkım olduğunu düşünüyor olmamı da eklersem niyetimin kötü olmadığı anlaşılır umarım.

Militan fotoğraf ve fotoğrafçı derken neyi kastettiğim kitap okununca anlaşılacaktır. Aslında okuru bu teze ısındırmak için önden iki kitap yazdım. Bunlardan biri “Fotoğraf İdeolojisi” diğeri “Sanat, Teknoloji, Bilim ve Fotoğraf” adlı kitaplardı. İlki fotoğraf terminolojisinde kullandığımız kavramları ve olguları siyasal görüşüm olan ‘diyalektik materyalist’ felsefe açısından açmaya ve egemen ideoloji tarafından bu kavramların ve olguların nasıl kullanıldığını ve içinin nasıl boşaltıldığını anlatan bir çalışmaydı ve finale doğru iki tezim öne çıkıyordu. Birincisi Andy Warhol, Cindy Sherman, Yasamusa Morimura, Sherie Levine gibi ülkemizde sanatları çok da sorgulanmadan -Batı’lı hayranlığı, meta ve müze değeri üzerinden- kabul görmüş eleştirel gerçekliğin ötesine geçememiş postmodern sanatçıların eserlerini eleştirmem, ikincisi ise Belgesel Fotoğraf sanat değildir, fotoğrafçısını da sanatçı yapmaz tezimdi.

“Sanat, Teknoloji, Bilim ve Fotoğraf” kitabım; iktidar ideolojisinin sanat, teknoloji ve bilim alanında fotoğrafı/görüntüyü/imgeyi kullanarak insan ve toplumların algılarını nasıl şekillendirdiğini, bireyi hem kendine hem de yaşama nasıl yabancılaştırdığını, ürettiği “verili gerçek”liği yayarak yeni bir gerçeklik, yeni bir tarih yaratma ve böylece ideolojisini yayma çabalarını deşifre ediyordu.

Bu serinin son kitabı “Militan Fotoğraf ve Fotoğrafçı” ise fotoğrafçılar kadar görüntü üreten ve kamusal olan her yerde üretimini paylaşan herkese (sinema, video, tiyatro, yazılı ve görsel medya vb. uğraşanlar) önceki iki kitapta aktarmaya çalıştığım tespitlerden yararlanarak ne yapmalı sorusuna bir yanıt niteliğinde.
Eleştirilerinizi bekliyorum.