“Ülkenin bölünmez bütünlüğü ve kanal İstanbul”; 2020’nin ilk yazısı (2 Ocak)

“Milletin bölünmez bütünlüğü”, yılın son yazısı.

İki başlığın ortak paydası: “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” (md.3).

Ülkenin ve ulusun bölünmez bütünlüğü, Anayasa’nın, tıpkı laiklik gibi en ayrıcalıklı kavramlarından. “Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü”, Cumhurbaşkanı (CB) ve milletvekilleri andına kadar benzer ve farklı kavramlarla somutlaştırılıyor. “Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü” üzerine and içen (md.103) CB’nin, “milletin birliğini temsil etme; Anayasanın uygulanmasınıı, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin” etme (md.104) yükümlülüğü gibi.

ÜLKENİN BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜ

Ülkenin bütünlüğü ne ölçüde sağlandı? “Mavi vatan” söylemine veya sınırlarımız dışında Mehmetçiklerimizin şehit edilmesi ile misak-ı milli sınırlarımızın korunması arasında doğrudan bir ilişki var mı sorununa girmeyeceğim.

Covid-19 pandemisi nedeniyle toplum “yaşarkalma” savaşı veriyor olsa da, Anayasa andı içenler, Kanal İstanbul’dan Kazdağları’na kadar, sadece nitelikli bir ülkede yaşama hakkını zedeleyen değil, aynı zamanda sağlık riskini derinleştiren proje ve faaliyetlere ivme kazandırdı.

ÜÇLÜ BÖLÜNME EKSENİ

Ulusal bütünlüğü zedeleyici eksenler: hukuksal/tarihsel/siyasal.

-Araçsallaştırma ve yadsıma kıskacındaki hukuk: AKP-MHP ikilisi, kendilerine yöneltilen eleştirilere karşı yargıyı, damocles kılıcı ve zenginleşme aracı olarak kullanırken, siyasal muhaliflerin hukuktan yararlanmaması için, hukuku yadsııyor ve katletmek için devletin bütün aygıtlarını kullanıyor. Hukukla savaş, ulusal yargı sınırlarını aşarak Avrupa ölçeğinde yürütülüyor. Uluslararası toplumla ayrışma; İHAM kararları üzerinden derinleştiriliyor.

-Tarihle hesaplaşmak, 2017 Anayasa değişikliğinde olduğu gibi sadece Cumhuriyet ile sınırlı değil; ama büyük ve kıyasıya savaş, CHP üzerinden Cumhuriyet’e karşı yürütmekteler.

-Siyasal ayrışma, asıl büyük kırılma ekseni. AKP-MHP ittifakını kayıtsız koşulsuz destekleyenler ve başkaları arasında. Hukuka, tarihimize ve Avrupa’ya yönelik savaş, esasen siyasal ayrışmayı derinleştirme ereğine yönelik; “ya benden yana olacaksın ya da sana yaşama hakkı tanımam” dercesine. Ayrıştırmanın ana ereği, ne pahasına olursa olsun siyasal iktidarın eldeğiştirme yolunu kapatmak suretiyle tekçi ve toptancı toplum yaratmak.

İKİYÜZLÜLÜK, ÇİFTE STANDART VE PARALELLİKLER

-Kendi tarihi: Türkiye tarihini, AKP öncesi ve sonrası biçiminde ayıranlar; parlamenter rejime karşı tek kişi yönetimini savunmayı maskeleyebiliyor; Anayasa tebdil ve tağyiri, parlamenter rejim laneti ile gerçekleştirilmemiş gibi.

-Avrupa ile: Avrupa Birliği’ne zeytin dalı uzatarak, İH Avrupa Mahkemesi lanetleniyor. Oysa AB üye devletleri Avrupa Konseyi üyesi ve AB’nin kendisi de, İH Avrupa Sözleşmesi’ne taraf olmaya aday.

-Paralel yapı: ‘Paralel devlet yapısına son’ sloganına sarılanlar, Devlet içinde, Saray ve dışı ayrımına dayanan yeni bir paralel yapı kurdu.

-Hukuk ve hukuksuz alan: Çifte standartlar ve ikiyüzlülükler asıl burada. Hukuktan uzaklaşıldıkça Devlet ve toplum yaşamında hukuksuz alanlar genişledi. “Hukuk bir gün herkese gerekir” sözüne karşı, “benim hukuka ihtiyacım yok” meydan okuması, “siyasal münavebe” yolunu kapatma iradesinin tezahürü olup, hukuka inançsızlıktır.

BÜTÜNLÜK VE BARIŞ İÇİN…

Sonuç olarak Türkiye, 2020’yi, kişi+parti+devlet birleşmesi yoluyla toplumu ve milleti bölme seferberliğine ivme kazandırılan bir yıl olarak kapatıyor.

Toplumsal bütünlük ve barış için öncelikli sorun, Türkiye Cumhuriyetini “insan haklarına dayanan demokratik ve laik sosyal hukuk devleti” yörüngesine döndürme seferberliğidir. Bunun aracı ise, anayasadır.

Ulusal birlik ve toplumsal barış umuduyla 2021 esenlikli bir yıl olsun!