60’lı yıllarda “Kıbrıs Türktür Türk Kalacaktır” mitingleri düzenlenirdi. Ve o mitinglere öğrenciler topluca götürülürdü. Ortaokul sıralarında birine ben de gitmiş / götürülmüştüm, hatırlıyorum. Ellerimizde bayraklar, Kıbrıs için bağırırdık. “Slogan” sözcüğünün varlığından henüz haberdar olmadığımız o yaşlarda slogan atardık. Gururla! Çünkü bize “milletimiz için iyi bir şey yaptığımız” söylenirdi.

Türkiye’de, Kıbrıs, iktidarların kara kitabından eksik olmamıştır. Elbette diğer önemli başlıklarla birlikte: Kürtler... Avrupa Birliği… Sol düşmanlığı... Vs.

Her biri, “MİLLİ MESELE” olarak siyasete ve hayatımıza damga vurdu.

İşin trajik yanı şu; her biri için hayatlar feda edildi, milyarlar harcandı ama hiç birinde sonuca / barışa varılamadı.

Sıra şimdi, Kürdistan referandumunda.

Bir kez daha akıl devre dışı. Bir kez daha “milli duygularla” coşup duruyoruz. Haberlere, köşe yazılarına, manşetlere bakarsanız, yarın Kuzey Irak’tayız! Dahası, RTE’ye bakarsanız, o topraklarda doğmaktan başka hiçbir suçu / dahli olmayan insanlar “yiyecek bulamayacak”...

Vahim olan, bu coşkuya CHP’nin de katılması.

Evet, MHP dünden hazır. Hatta 5 bin silahlı / dövüşken ülkücü saldırmak için talimat bekliyor. Elbette, Meral Akşener’in partisi de, genetik kodları nedeniyle aynı tepkiyi verecek.

Ya CHP? Onun bu kampta işi ne? Tezkere görüşmeleri sırasında Meclis’te yapılan konuşmalar ve gösterilen tavır, neyi gösteriyor? CHP’nin HAYIR cephesinden kopup milli davaya koştuğunu mu?

• • •

Erdoğan -Soner Yalçın’ın da yazdığı gibi- lider olma özelliklerinden yoksun bir siyasetçi. 15 yılda yüzlerce örneğini gördüğümüz üzere, “günübirlik kurnazlığı” strateji sanıyor. Politik zikzakları, kimi zaman takiyye olarak yorumlanıyor. Ancak son yıllarda iyice netleşti ki, sorun bunun ötesinde. RTE / AKP;

» Sorunları göremiyor. Her meseleye mezhepçi İslam gözlüğüyle baktığı için görüş alanı son derece sınırlı.

» Sorunları göremeyince, çözüm de üretemiyor. Duygusal ağırlıklı tepkiler veriyor. Hamasete sığınıyor. Günü kurtarmaya çalışıyor.

» Çözüm üretilemeyince, bölgenin giderek ağırlaşan sorunlarını da eklersek, yaralar iyileşmek yerine kangrene çevriliyor. Fatura kabarıyor.

Böyle durumlarda, bir klasiktir! Sorunlarla baş edemediğiniz zaman milliyetçi rüzgâra güvenirsiniz.

Aç bayrağı, ver Mehter’i... At, vatan millet nutuklarını... Kim dayanabilir böyle bir atmosfere!

CHP’nin, aklı başında görünen kimi yazarların, önemli kamuoyu önderlerinin dayanamadığı ortada.

Milliyetçilik ve elbette onunla birlikte anılan savaş rüzgârları şiddetleniyor.

Hayır, savaş çıkacağına… Erdoğan’ın bunu göze alabileceğine inanmıyorum...

Ama, hem politik hem de ekonomik olarak bu rüzgarın “işine yaradığını” düşünüyorum.

Baksanıza, birden bire Erdoğan’ı diğer liderlerle birlikte (yeniden) “milli mutabakat” tablolarında gördük. Politik olarak en zayıf düştüğü.. Hatta, Saray’a yakın kalemlerden Abdülkadir Selvi’nin ifadesiyle “karizmayı çizdirdiği” bir dönemde.. Erdoğan gücünü konsolide etmek için milliyetçi söyleme sığındı.

• • •

Ekonomik olarak da, aynı şey söz konusu.

Yazarlar, “savaş zamları” diye yorumluyor ya! Yalanın / saçmalığın daniskası!

Zamlar, savaş ihtimali var diye yapılmayacak. Tam aksine, zam yapılabilsin diye savaş ihtimali gündemden düşürülmeyecek.

Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın MTV’ye yüzde 40 gibi akla ziyan (ve yasalara aykırı) zammı açıklarken, konuyu teröre falan getirmesi.. Suriye ve Kuzey Irak’taki “rolümüzden” söz etmesi durumu izah etmiyor mu!

Evet, iktidar ekonomide en kritik dönemini yaşıyor. Kimi yandaş kalemlerin ya da İstanbul Sanayi Odası yöneticilerinin bile artık daha yüksek sesle itiraz etmeye başladığı malum. Sıcak para eskisi kadar akmıyor. Oy devşirmek için akıtılan kamu kaynakları da kurudu kuruyacak. Enflasyon çift haneye demir attı. Yoksullarla zenginler arasındaki uçurum da kapanacak gibi değil. Çok net görünüyor: Erdoğan’ın / iktidarın çıkış yolu kalmadı. Başarısızlığının, beceriksizliğinin, elde avuçta ne varsa kaybetmenin faturasını topluma ödetecek. Bu nedenle zamlara / vergilere / ek vergilere / ötv’lere yüklenecek. Elbette bunu yaparken de, “aa kuşa bak” diyecek.

• • •

Muhalefet için bundan daha elverişli bir zemin bulunabilir mi?

Zemin güzel, hava durumu müsait. Ama muhalefet ne yapıyor? Topu kendi kalesine atıyor.

Zira, tıpkı “din” meselesinde olduğu gibi “milliyetçilik” meselesinde de “ELALEM NE DER” diye düşünüyor. Korkuyor.

Buna izin vermemeliyiz. Hazır, referandumda ve Adalet Yürüyüşü’nde buluşmayı başarmışken.. İstanbul, Ankara gibi kritik kentlerde büyükşehir belediyelerini geri alma umudu doğmuşken... Erdoğan’ın çevresi giderek daralır, “içerdeki isyan” büyürken... İzin vermemeli, yolumuza devam etmeliyiz.