Uzaktan eğitimde yer alan başörtülü öğretmene yönelik ifadeleri gerekçe gösterilerek hakkında suç duyurusunda bulunulan gazeteci Can Ataklı bugün yayımlanan yazısında açıklama yaptı.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın suç duyurusunda bulunduğu Can Ataklı'dan açıklama

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hakkında suç duyurusunda bulunulan gazeteci Can Ataklı, konuya ilişkin açıklama yaptığı yazısında Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'a bazı sorular yöneltti.

Ataklı, bugün Korkusuz gazetesinde yer alan "İktidarın yarattığı yeni ortam “Sus susmadıkça sıra sana gelecek" başlıklı yazısında konu hakkında açıklama yaptı.

Ataklı, yaptığı açıklamada, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'a bazı sorular yöneltti.

Can Ataklı'nın yazısının ilgili bölümünde şu ifadeler yer aldı:

"Şu sıralar canım çok sıkkın.

RTÜK cezası ya da Milli Eğitim Bakanlığı’nın suç duyurusunda bulunmasından değil.

Bunların olacağını zaten biliyordum veya “tahmin ediyordum” diyeyim.

İktidar ağır bir başarısızlık ve beceriksizlik içinde ne yapacağını bilemiyor.

Böyle durumlarda gündem değiştirilir, saçma sapan konular tartışılmaya açılır, birileri suçlanır, linç kampanyaları düzenlenir, böylelikle toplumun gözü farklı noktalara kayar, olmadık konuları konuşmaya başlar ve iktidar bu sayede kendini gizler.

Benim canımı sıkan 40 yılı aşkın gazetecilikten sonra uğradığım suçlamanın niteliği.

RTÜK hakkımda diyor ki; “Can Ataklı’nın “Gün Başlıyor” programında, derslerde başörtülü öğretmenlerin yer almasını “çok yanlış ve facia” olarak nitelemesi, ilgili yasanın ‘Yayın hizmetleri… Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz’ ilkesine aykırı bulunarak, Tele 1’e en üst limitten idari yaptırım ve 5 kez program durdurma cezası verildi.”

Bunca yıllık meslek hayatımda ki bunun önemli bölümü yazarlık ve TV yorumculuğu olarak geçti, hakkımda açılmış ciddi tek dava yok.

25 yıl öncesinden kalan bir para cezası dışında mahkumiyetim yok.

Bugüne kadar ırk, din, dil, cinsiyet ayrımı yaptığım tek bir yazım, tek bir konuşmam yok.

Ama RTÜK’ün başkanı “toplumda doğan tepki” bahanesiyle bu suçlamayı yapıyor ve olabilecek en ağır cezanın verilmesini sağlıyor.

Ya Milli Eğitim Bakanı’na ne diyeyim?

Milli Eğitim Bakanı da benim hakkımda “Öğretmenin başörtüsü üzerinden dini değerleri alenen aşağılama, kamu barışını bozmaya teşebbüs ile halkı kin ve düşmanlığa sevk etme” suçlarından cezalandırılması talebiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuş.

Hani “aklımı yitireceğim” desem yeridir.

40 yılın sonunda bu kadar saçma sapan bir durumla karşılayacağımı, ülkemin bu hale getirilmiş olacağına inanmak istemiyorum.

Ancak iktidarda AKP var ve “hayal bile edemediklerimiz” oluyor hep.

Arık belli ki tek kelime eleştiri bile duymak istemiyorlar.

Artık gerçeklerin konuşulmasını asla istemiyorlar.

Bilgisizliklerinin, beceriksizliklerinin ortaya çıkmasından çok korkuyorlar.

Yıllardır kullanılan bir slogan var biliyorsunuz.

Her türlü haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı “susma, sustukça sıra sana gelecek” diye bağırıyor yüz binlerce insan meydanlarda.

Sanki o günleri geçiyoruz.

“Sus yoksa susmadıkça sıra gelecek” havası hakim ülkede.

Ama merak etmeyin bu da geçecek.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Suç duyurusunda bulunan Milli Eğitim Bakanı’na ben de bazı sorular sormak istiyorum
Uzaktan eğitimle ilgili eleştiri bile değil, bir saptamamı “Öğretmenin başörtüsü üzerinden dini değerleri alenen aşağılama, kamu barışını bozmaya teşebbüs ile halkı kin ve düşmanlığa sevk etme” olarak değerlendirmiş Milli Eğitim Bakanı Selçuk.

Nasıl vardı bu kanıya bilemiyorum.

Bir kere ben “türban” dedim, bakan bey bunu “başörtüsü” olarak telaffuz ediyor.

O ya da bu, benim söylediklerim dini değerleri alenen aşağılama ise demek ki türban ya da başörtüsü Müslüman olmanın bir gereği.

Beni mahkemeye verdiğine göre eğer yargılanırsam ve mahkum olursam, türbanın dini simge olduğu tescil edilmiş olacak.

Ben böyle bir mahkeme olacağını düşünmüyorum ama demek ki bakanımıza göre türban bir dini simge.

O halde eğer izin verirse kendisine bazı sorular sormak istiyorum.

Bakan Selçuk, şu an bakan olduğu için kurduğu ve düne kadar sahibi olduğu Maya okulları ile bir ilgisi olmadığını söyleyebilir.

Öyle olsa bile okullar aile tarafından yönetiliyor ve herkes asıl sahibinin kim olduğunu biliyor.

Bu nedenle;

1- Okullarınızda kaç başörtülü personel var?

2- Bu personelin kaçı öğretmen olarak görev yapıyor?

3- Devlet okullarında uygulanan “haydi camiye” projesi kapsamında bugüne kadar kaç öğrenci sabah namazı için camiye gitti?

4- Devlet okullarında konferanslar veren İlim Yayma Cemiyeti sizin okullarınızda kaç konferans verdi?

5- Devlet okullarında din eğitimi için görevlendirilen sarıklı imamlardan sizin okullarınızda kaç tanesi görevlendirildi?

6- Başta Ensar ve TÜRGEV olmak üzere yardım kurumu olarak görev yapan kuruluşlar okullarınızda hangi aralıklarla stant açıyor, öğrenci toplantıları yapıyor?

7- Bütün okullarınızda devlet okullarında açılmasına izin erdiğiniz mescitler var mı?

8- Öğrenciler bu mescitlerde ders saati olsa bile vakit namazı kılabiliyor mu?

Bu soruları Milli Eğitim Bakanı’na devlet okullarındaki uygulamalarına dayanarak soruyorum.

Bana gelen bilgilere göre bakanın okullarında türbanlı öğretmen ve personel yok, çocuklar camiye götürülmüyor, okullarda mescit yok, hacılar hocalar okullarda ders vermiyor, dinci vakıflar bu okullarda cirit atmıyor.

O halde, trol takımına da sormak isterim; Benim bir durum saptamam karşısında “dine hakaret ettiğim” sonucuna varan bu bakana “Siz okullarınızda çocukları niçin iyi birer Müslüman olarak yetiştirmiyorsunuz?” diye sorar mısınız lütfen."