Burjuvazi, ne zaman köşeye sıkışsa ya da ne zaman ayağına basılsa “milli ekonomi” lafını ağzından düşürmez. Gücünü sendikalı olmaktan yani kırık-dökük de olsa sendikalı olmaktan alan Bursa’nın metal işçileri MESS’i testislerinden yakalayıp köşeye sıkıştırdıkları anda seninki hemen ilk açıklamasında şu lafı kullandı; “… çalışanlarımızı sağduyu ile hareket etmeye, işlerine sahip çıkmaya, işyerlerine ve milli ekonomiye zarar veren yasadışı eylemlere derhal son vermeye davet ediyoruz.”

Rant ve ‘milli ekonomi’
Milli ekonomi lafı, hukuksuz bitirilmiş dev rant yapılarında da hiç ağızdan düşmez. İmar hukukuna, kentli haklarına aykırı yapılmış binaları, diyelim ki yargı yasadışı buldu. Ne yapılması gerekir? Yıkılması, gasp edilenin geri alınması... Peki oluyor mu? Mümkün değil. Hemen sarılırlar şu gerekçeye; “Efendim milli ekonomidir, yazıktır, yıkılır mı!...” Gerçekten de yapanın yanına kalır. Böyle “milli ekonomi” dinlemeden gerçekleşmiş tek icraat biliyorum, onu da İBB Başkanı iken 1990’larda CHP’li Nurettin Sözen yaptı. Yasalara aykırı yükseltilen Gümüşsuyu’ndaki Park Otel’in tepesini tıraşladı, yanındaki Alman Konsolosluğu’nun binasının boyuna çekti ve tarihe geçti. Başka? Başkasını ben hatırlamıyorum. Hoş, sonra ne oldu? Park Otel’i RTE’ye yakın madenci-inşaatçı-turizmci CVK grubu aldı ve yine kanunsuz imarla, bu beton yığınını tamamlayıp “milli ekonomi”ye kattı!...

Sömürünün boyutları
İşçilerin haklı direnişini “milli ekonomiye zarar veriyorsunuz” klişesiyle yaftalayan MESS’in lokomotifliğini yaptığı patronlar örgütü TİSK, her 6 ayda bir, üye işverenlerin imzaladığı sözleşmelerden, ücret serileri yayınlar. Buradan işçilerin “milli ekonomi”ye ne kadar kazandırdığını da anlarız.

Şöyle ki; TİSK verileri, bize sendikalı ve toplusözleşme nimetini kullanabilmiş yaklaşık 700 bin işçinin ücretleri hakkında bilgi verir. O sayede biz, bu “talihli”ler içinde olmayan, yani sendikasız, sözleşmesiz yaklaşık 15-16 milyon işçinin nelerden mahrum bırakıldığını, bir başka ifade ile o kutsal “milli ekonomi” adına patronlara, örgütsüz oldukları için, ne kadar artık değer kazandırdıklarını da anlarız.

TİSK diyor ki, sendikalı-TİS’li işçilerin 2015 itibariyle eline ortalama net 3 bin 130 TL geçiyor. Bu, “kemiksiz”, yani SGK primi, vergisi ödenmiş, işçinin eline geçen net para ve ortalama... Ücretler sektörden sektöre, kamudan özel kesime değişiyor tabii. O ayrı detay…

Asgari ücretlinin kaybı…
Ayda 3 bin TL kazanıyorsa “Talihli amele”, “talihsizler”, yani örgütsüz, hatta asgari ücrete talim edenlerle kıyaslarsak ne görürüz? Asgari ücretin neti Temmuz’da 1000 TL gibi olacak. Kaç asgari ücretli var? Merkez Bankası, TÜİK’in işgücü veri setinden hesapladı ki, toplam ücretlilerin neredeyse yüzde 40’ı. Yani? Neredeyse 7 milyon. Bu ne demektir? Bu, 7 milyon asgari ücretli, sendikalı olsaydı, TİS hakkını kullanan 700 bin kişinin arasına katılsaydı, onlar da ayda net bin TL değil, ortalama 3 bin TL ücret geliri elde edeceklerdi.

Sadece asgari ücret 7 milyonu aylık 3 bin TL net ücret gelirinden mahrum bırakınca “milli ekonomi” bu işten ne kazanıyor, bilmek ister misiniz? Şöyle hesaplayalım 7 milyon işçi, aylık 1000 TL ücretle ürettiği zenginlikten yılda 7 milyar x12=84 milyar TL pay alıyor. 1000 değil de 3000 TL alsaydı bu pay, 7x3x12= 252 milyar TL olacaktı. Yani, örgütsüzlük, 168 milyar TL kazandırmış “milli ekonomi”ye, yani burjuvaziye. Bu da milli gelirin yüzde 10’una yakın bir dilimin ücretliden esirgenmesi ve patronda kalması demektir. Hesap bu kadar basit.

Gelin daha genel bir hesap yapalım. 17 milyon ücretlinin aylık kazanç ortalamasını 1500 TL alalım. Ne eder? 17x1500x12=306 milyar TL.Yani ücretliye milli gelirin yüzde 17,5’u. Örgütlenip ortalama aylık geliri 3 bin TL’ye çıkarmak ne kazandırır? Milli gelirden yüzde 17,5 pay daha. Yani, ücretliye milli gelirden yüzde 34. Örgütlenmenin işçiye ne kazandırdığını, örgütsüz kalmanın patronlara ne kazandırdığını anlıyoruz, değil mi? Yarı-yarıya…

12 Eylül mirası
Örgütsüzlüğün “milli ekonomi”ye yaptığı bağışı, ihsanı görünce, neden 12 Eylül, önceki Anayasa’da sağlanmış sendika, TİS haklarını budadı, şimdi daha iyi anlaşılıyor olmalı. Neden, zorba Evren’in çalışma yasalarına RTE’nin AKP’si hiç dokunmadı, anlaşılıyor, değil mi? 3 yerine 1-1,5 vermek varken, sömürüyü böyle katmerleştirmek varken, niye 3’ün kapısını açsınlar?...

Ama onlar açmıyorlar diye, talihine mi küsmeli düşük ücretli örgütsüz kitle? Bursa’daki direniş şunu öğretmiş olmalı; Sendikalı-örgütlü oldukları için güçlüler ve patronları dize getirip yalvartıyorlar.

Örgütten büyük güç yoktur… Hiç durma, hemen örgütlen, sendikada, partide, nerede yan yana durabiliyorsan, tek başına kalma, örgütlen… Ancak, örgütlüysen kazanırsın...