Büyük bir militarist propaganda ve vaatler üzerinden başlayan Fırat’ın doğusuna yönelik askeri operasyon önce ABD sonra da Rusya ile el sıkışılarak bitti. ABD Başkanı Trump, operasyon ve ateşkesi hem Türkiye hem de YPG’ye yönelik havuç-sopa oyununa dönüştürdü.

Trump’ın aşağılayıcı mektubu, Erdoğan ve ailesinin mal varlığını da içeren yaptırım işaretlerinin sonunda ateşkes sağlandıktan sonra ‘YPG/PYD unsurları’ sınır hattından çekilirken Soçi’den çıkan sonuçla, AKP’nin Suriye iç savaşının başından itibaren aldığı pozisyonu büyük ölçüde değiştirmek zorunda kaldığı tescil edilmiş oldu.

Şimdi harap olmuş Suriye içinde kim ne kadar kazandı sorusuna yanıt aranırken, ‘petrol kuyularının güvenliğini sağladık’ diyen Trump’ın sözleri belki de çok şeyi özetliyor.

Operasyon boyunca Kürtlerle Esad arasında köprü kuran Rusya, TSK’nin askeri operasyonunun bittiğini MSB’den önce açıklarken, iktidar bloku, PYD güçlerinin sınırdan uzaklaştırılması adına Suriye muhafızları ve Rus devriyeleriyle beraber çalışmayı kabul etme noktasına geldi. Böylece fiili olarak Esad’ın otoritesi tanınırken, Suriye’de iktidarı İslamcılara devretme hayali de tarihe karıştı.

Tüm bunlar, Amerikan emperyalizminin 8 yıl önceki yıkıcı planlarının bir parçası olarak Suriye’de başlatılan cihatçı seferberliğin son halkasının da kırılması anlamına geliyor. Böylece siyasal İslamcı rejim, Suriye ve bölgede bir İhvancı iktidar alanı oluşturarak etkin olma hayallerini de kaybetti! Öte yandan bu mutabakatların başta IŞİD olmak üzere cihatçı güçler üzerinden ülkemiz için ödediğimiz onca bedelin yanı sıra, iktidar mensuplarının muhtemelen önüne sürülecek yeni riskler anlamına geldiği de bir başka gerçek.

İktidar, Soçi Mutabakatı’nı askeri ve diplomatik bir başarı olarak göstermeye çalışsa da gerçekte ortaya dökülen şey, emperyalizmin çirkin yüzüyle birlikte, kabadayılık gösterilerinin arkasında saklanan bütün uydu politikaların pespayeliğinden başka bir şey değildir. Şimdi, askeri operasyonla oluşan milliyetçi-militarist rüzgar dağılırken, üzeri kapatılmak istenen yönetim krizinin derinliği de bir kez daha gözler önüne serilecek.

Bu koşullarda savaş ikliminde yelkenlerini suya indiren, etkisizleşen düzen muhalefetinin, ‘rutine dönüş’ten medet umması ise siyasi basiretsizlikten başka bir şey değil. Muhalefet ekonomik ve siyasi kriz tüm ağırlığıyla devam ederken kitlelerin sesi olma ve siyasi hedef belirleme konusunda ısrarcı olmak, Türkiye’nin sol/sosyalist güçleri de düzen muhalefetinin ikircikli tavrına karşı, halkın gerçek sorunlarını gündem haline getirme mücadelesini büyütmek zorunda.

YANKEE GO HOME!

Amerikan askeri konvoyunun Fırat’ın doğusundan çıkarken taşlandığına ilişkin görüntüler günlerce tartışıldı! Ama bu görüntüler yüzbinlerce insanın ölümünden sorumlu olan ABD emperyalizminin Suriye topraklarından kovulma görüntüleri değildi. Aksine, ne acıdır ki ABD askerleri Suriye’yi terk edip evlerine döndükleri için taşlandı.

Neredeyse kimse bunu yadırgamadı. Dokuz bin kilometre uzaktan gelen ABD’nin varlığı değil, yokluğu eleştirildi. Hatta solda görünen aydınların, örgütlerin bazıları da Suriye’deki Amerikan varlığına ve politikalarına yönelik her tür eleştiriyi, ‘Kürt düşmanlığı ve milliyetçilik’ karalaması altında taş yağmuruna tuttu! Meşhur Zizek, “Kürtler anti-emperyalist dayanışma uğruna kendilerini mi feda edecek?” diye sordu! Ortadoğu halklarını kirli çıkarları için feda eden Amerikan emperyalizmini bir yana bırakarak...

Tuhaf zamanlarda yaşıyoruz gerçekten de... Celladın kurtarıcı olduğu, halkların cellatlar karşısında çaresiz kaldığı ve her durumda feda edilenin, ezilenin emekçi yoksul halklar olduğu acımasız zamanlar... Evet, şimdi sokaklarda “Yankee go home!” seslerinin yükseldiği o eski günlerde değiliz, belki de o yüzden bu haldeyiz...