“Yalnız değilim. Sözlerini mahkeme kürsülerinde savunanların, sözlerinin arkasında duranların da yalnız olmadıklarını bilmelerini istedim.”

Mecit Şahinkaya, Kandıra 1 No’lu Hapishaneden yazdığı mektubunda, Cumhurbaşkanına hakaretten yargılananlara böyle sesleniyor.

19 Mart 2015’te hapishaneden Kocaeli Adliyesi’nde görülecek duruşmaya gitmek üzere yola çıkmış. Yanına da yolda okumak için bir kitap almış. Başgardiyan izin vermeyince tartışmışlar.

Mektubunda, “Ne o günden önce ne o günden sonra bir sorun yaşadık. Mahkemeye kitap götürmek yasak değildi. Hâlâ da değil” yazmış. Ama gardiyan o gün “Kafama göre göndermiyorum, git şikâyet et, yasayı uygulatabilecek biri varsa gelsin uygulasın” demiş. Şahinkaya da bunun üzerine şunları söylemiş:

“İçişleri Bakanı Meclis kürsüsünden Anayasayı sallayıp ‘Bu Anayasayı tanımıyorum’ derse, Cumhurbaşkanı kanun tanımazsa buradaki gardiyan da yasayı uygulamaz, hakkıdır.” (Herhalde, Cumhurbaşkanının şu sözlerine atıfta bulundu: “İster kabul edin ister etmeyin; Türkiye’de yönetim sistemi değişmiştir.”)



Sonrası çorap söküğü gibi. Gardiyan “Devlet büyüklerimize ve cumhurbaşkanımıza hakaret etti” diye suç duyurusu yapıyor. Savcılık hemen harekete geçiyor. Adalet Bakanlığı’ndan izin de hemen geliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı Ali Özkaya da müştekilik başvurusunu yapıyor. Her şey hazır. Dava Kocaeli Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılıyor.

İddianameden: “Her ne kadar şüphelinin Cumhuriyet Başsavcılığımızca alınan savunmasında, açık bir şekilde eleştiri yaptığını beyan ederek suçlamayı reddettiği görülse de; elde edilen bilgi (gardiyanın sözleri), belge (?) ve deliller (?) bir bütün halinde değerlendirildiğinde, şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine ilişkin ‘yoğun suç şüphesi’ (?) oluştuğundan; Türk Ceza Kanunun 2993 maddesi uyarınca cezalandırılmasına…”

Savcı Hacı Serhat Karslı, ‘şüphelinin’ halihazırda hapishanede olmasına da bakmadan, hakkında güvenlik tedbirleri uygulanmasını da istemiş.

Ama Kandıra Hapishanesi’nde, davaya konu olmayan başka birçok şey var.

Örneğin, Halk için Mühendislik Mimarlık Dergisi Sorumlu Yazıişleri Müdürü Fatih Özgür Aydın’ın bana gönderilmek üzere yazdığı mektubu hapishane sansürüne takılmış. İronik olan, sansürlenen mektubunda maruz kaldıkları hak ihlallerini yazmış olması. (Zaten 12 saatlik elektrik kesintileri nedeniyle mektup yazmaları da zor.)

Kandıra’dan gönderilmek istenen takvime de el konulmuş. Hapishane idaresinin 2016’yla ilgili ne gibi bir tehdit hissedip takvime el koyduğunu bilmiyoruz.

İdarenin suç duyurusu yapmadığı diğer şey, yemekten böcek çıkması. Bir kez de metal parçası çıkmış. Mahpuslar suç duyurusu yapmış ama savcı, olayda cumhurbaşkanına hakaret olmadığı için dilekçelerini işleme koymamış.

Mahpuslardan Tamer Korkmaz da götürüldüğü Kocaeli Üniversitesi’ndeki Hipokrat Yemini etmemiş bir doktorun “kelepçesinin açılmasına gerek yok” dediği için muayene olamadan hapishaneye geri dönmüş.
Yasin Ciyhan da Kandıra’dan yazmış, mektuplarının sık sık postada ‘kaybedildiğinden’, hücre cezalarından, değiştirilmeyen gözlük camlarından, İngilizce ve Arapça yayın yapan televizyon kanallarına izin verilmemesinden bahsetmiş.

Kandıra’da mahpusların hapishanede yaptıkları tatlıları ailelerine ikram etmelerine de yasak. Fotokopi çekmeleri yasak, çamaşır asmaları yasak. Bunun yerine 24 saat gözetleyen kameralar var, yedi aylık bebeğin hapishane girişinde bezine kadar aranması, yetişkinlere çıplak arama var.

Şahinkaya mektubunda, “Sözlerimin arkasındayım. Ki bu düşüncelerim milyonların düşüncesidir” yazmış, bir de Attillâ İlhan şiiriyle birlikte: “O sözler ki, kalbimizin üstünde / dolu bir tabanca gibi / ölüp ölesiye taşırız / O sözler ki / bir kere çıkmıştır ağzımızdan / uğrunda asılırız.”