Halk sınıflarının biriken öfkesini paylaşmak ve kamuculuğu savunmak bu topraklardaki devrimci geleneği savunmaktır. Öfkeyle dalgalanan milyonların önüne burjuva siyasetinin koyamadığı çözümü, kamucu programı koymaktır.

Milyonların öfkesi, sol ve kamuculuk
Kamusal eğitim mücadelesinde Eğitim Sen en çok çaba harcayan yapıların başında geliyor.

Gamze YÜCESAN ÖZDEMİR

Biz istiyoruz ki, bu memlekette yapılan her iş, üç beş kişinin çıkarına değil, bu toprakları dolduran milyonların yararına olsun diyor Sabahattin Ali. Bu toprakları dolduran milyonlar bugün öfkeli ve bu öfke her geçen gün büyüyor. Bu hayatta kendileri yararına, kendilerinin yanına hiçbir şey düşmüyor. Devrimci geleneğin izinde bu topraklardaki milyonların yararını savunmak yani kamuculuğu savunmak sosyalist solun sorumluluğudur.

Emek gücünün yeniden üretimi sürecinde en yakıcı sorunlardan biri emekçi çocuklarının geleceğidir. Kapitalizmin küresel ölçekli yapısal krizi kapitalist toplumlarda dikey hareketliliği azaltan etkiler doğurdu. Kapitalizmin “altın çağı”nda, emekçi çocukları için görece güvenli toplumsal pozisyonlara giden kapılar bugünküne göre daha açıktı. Hayatın her alanında piyasaların yegâne belirleyen olduğu günümüzde bu iş daha zor. Oysaki bu topraklarda emekçi aileler çocuklarını okutmak ister: “Biz okuyamadık ama sen oku, iş güç sahibi ol.” Biliyoruz ki emekçi çocukları için nitelikli eğitime ulaşım çok zor, neredeyse imkansız. Üniversite eğitimine erişmek, erişince barınmak, barınınca ulaşmak zor, çok zor.

Milyonların deneyimledikleri kamusal yaşamın yeniden üretiminde yer alan eğitim, sağlık, barınma gibi hizmetlerin piyasalar olmaksızın gerçekleştirilmesini zorunlu kılıyor. Piyasaların geri plana itilerek toplumun ve hayatın üretilmesinin bilinen bir tek yolu var: Kamuculuk. Öyleyse kamuculuk aslında bir tercihin sonucudur. Toplumun ortak çıkarının piyasaların menfaatine tercih edilmesinin sonucudur.

Bugün kamuculuk fikrini yeniden canlandırmak, bu fikri siyasallaştırmak devrimci siyasetin sorumluluğudur. Kamuculuğun dayanakları üzerine düşünmek de bu sorumluluğun parçası. O halde nedir bu dayanaklar?

Kamulaştırma. Ekonominin, altyapı, sağlık, eğitim, barınma ve ulaşım gibi temel hizmetlerin özel mülkiyet elinden çıkarılarak kamulaştırılması ilk akla geleni. Kamulaştırmayı üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti sonlandırmak olarak kavrayabiliriz. Kamulaştırmayı kısıtlı, kısa dönemli, teknik ve bürokratik bir edim olarak değil de toplumsallığın yeniden üretiminde önemli bir araç olarak görebiliriz.

Planlama. Geleceği görme aklı ve hakkı olarak tanımlayabiliriz planlamayı. Kamuculuk, bir toplumu ekonomisi, siyaseti ve kültürüyle yeniden örgütlemekse bu ancak planlamayla mümkündür. Çünkü planlama toplumun ortak mülkiyetine, ortak kaynaklarına işaret eder ve toplumun yarınını kurmayı hedefler.

Alternatif mülkiyet biçimleri. Kooperatifler piyasa dışı ekonomik örgütlenme olarak öne çıkan formlardır. Kooperatifleri üretim ve yönetim süreçlerinde hem yerel-ulusal bağını kurabilecek potansiyele sahip hem de istihdamı ve üretkenliği artıran yapılar olarak ele alabiliriz. Kooperatiflerin yanı sıra kamusal varlıklar da kolektif mülkiyet olarak savunulmalıdır. Kamusal varlıklar bir yandan hava, su, toprak, orman, tohum gibi doğal varlıkları, bir yandan yol, sokak, park, meydan, kıyı gibi kentsel alanları, bir yandan da bilim, internet, sanat, dil, gelenek gibi sosyal ve kültürel değerleri içerir. Dolayısıyla kapitalizmde sermaye birikiminin temellerini oluşturan bu alanlarda da kolektif mülkiyet hayata geçirilmelidir.

Bilim ve teknoloji. Kamuculuğu bilim ve teknoloji alanında iki başlıkta düşünebiliriz. İlki, bilim ve teknolojinin kamucu ekonomi ve politika süreçlerinde işe koşulmasıdır. Kamucu politikaların oluşturulması ve sürdürülmesinde herkesin katılımı ve denetimi için teknolojik olanaklardan yararlanılmasıdır. İkincisiyse, teknolojik bilgi ve kullanım imkanlarının herkesin erişebileceği kamusal bir hak olarak tanınmasıdır.

Kamu yönetimi. Bugün kamu yönetimi gerek yatırım ve istihdam yapısı gerekse toplumsal koşulları itibariyle sermayenin yönetim aygıtı olarak işlev görüyor. Kamu yönetiminin toplumsal işlevinin ve örgütsel yapısının, merkezi ve yerel yönetim ayaklarının yeniden düşünülmesi ve örgütlenmesi hayatidir.

Yurttaşlık ve sosyal haklar. Kamuculuğun dayanaklarından bir diğeri ise yurttaşlığın yeniden tesisi ve sosyal hakların yeniden kazanılmasıdır. Sosyal haklar, bir yandan geniş toplum kesimlerinin yüzyıla yayılan mücadelesiyle elde edilmiş haklardır. Diğer yandan ise emeğin yeniden üretiminin toplumsal olarak üstlenilmesi ve temel insani ihtiyaçların kolektif olarak karşılanmasıdır. Dolayısıyla tüm kamu hizmetlerinin süreklilik, eşitlik ve bedelsizlik ilkeleriyle sağlanması gerekir.

Örgütlü toplum. Halk sınıflarının hem üretim hem de yeniden üretim alanlarında yaşadığı yalnızlık yıkıcıdır. Bu yıkıcı gerçeklik karşısında kamuculuk emeğin kolektif gücünü yeniden örgütlemeyi, emek lehine siyasetin üretileceği kanalları ve kurumları oluşturmayı gerekli kılar.

Yerel yönetimler. Kamuculuğun önemli bir dayanağı da kentlerin ve yerel yönetimlerin emekten ve toplumdan yana örgütlenmesidir. Toplumcu belediyecilik, kentte herkesin belediye hizmetlerinden yararlanmasını, zor şartlarda yaşayan halk kesimlerinin mağduriyetlerini ortadan kaldırmak için gerekli düzenlemeleri, ulaşım, temiz su, altyapı, ısınma, çöp vb. gibi hizmetlerin halka doğrudan, sürekli ve nitelikli olarak ulaştırılmasını amaçlar.

Dolayısıyla bugün kamuculuğu savunmak, kamulaştırma, planlama, alternatif mülkiyet biçimleri, bilim ve teknoloji, kamu yönetimi, yurttaşlık ve sosyal haklar, örgütlü toplum ve yerel yönetimler başlıklarında düşünmeyi ve siyaset üretmeyi zorunlu kılıyor. Kamuculuk toplumsalın kâr amaçlı üretiminin aslında onu yıktığını anlamaktır.

Son söz olarak, halk sınıflarının biriken öfkesini paylaşmak ve kamuculuğu savunmak bu topraklardaki devrimci geleneği savunmaktır. Öfkeyle dalgalanan milyonların önüne burjuva siyasetinin koyamadığı çözümü, kamucu programı koymaktır. Devrimci geleneğin izinde halk sınıflarının öfkesine ortak oluyoruz ve onlarla birlikte sesimizi yükseltiyoruz: Üç beş kişinin çıkarını değil bu topraklardaki milyonların yararını istiyoruz!