Kazananı olmayan bir savaş bu. Onlarca yıl sürdü, istenirse sonsuza kadar da sürebilir. Nefret, geleceğe bıraktığımız tek mirasımız olur. Ölürüz, öldürürüz. Bodrum katlarından yanmış çocuk kemikleri toplayanların feryadında boğuluruz. Parkta sohbet ederken, durakta otobüs beklerken paramparça olan evladını soranların çığlıklarında kavruluruz. Çocuklara oyuncak götürmek için çıktıkları yoldan cenazeleriyle dönen gençlerle birlikte gömülürüz. Oldu, yine olur. Ülkesinin başkenti, 6 ay içinde 3 kez bombalı saldırıya uğrayan Cumhurbaşkanı “endişelenmeyin”, gazetecisi “alışın” diyor. Neden?

•••

Ülke yangın yeri, çözüm başkanlık! Ülke yas evi, çözüm başkanlık! Mutsuzlukta dipte, umutsuzlukta liste dışıyız, çözüm başkanlık! Öfke, gittikçe büyüyen bir salgın gibi hepimizi sarıyor. Ah bir başkanlık olaydı… Nasıl oluyorsa oluyor, her tünelin sonu başkanlığa çıkıyor. Başarısız dış politikanın da, istikrarsız iç politikanın da merhemi, Türk işi olacağından başka kimsenin hakkında doğru dürüst bir şey söyleyemediği başkanlık sistemi! Oysa 7 Haziran öncesi gerçekleştirilebilmiş olan çatışmasızlığın koşullarını yeniden sağlayabilmek için uğraşmak gibi bir seçenek daha var. Yüz verilmiyor. Karşılıklı sıkılan her kurşun, kalıcı bir çözümü, daha yaralı, daha zorlayıcı şartlarla öteliyor. Bu bizim, çocuklarımızın, belki de onların çocuklarının hayatının ertelenmesi demek.

•••

Patlayan bombalardan, yıkılan şehirlerden endişe etmeyelim, ölmeye alışalım; hayatımızı, kazananı olmayacak ve sonsuza dek sürebilecek kanlı bir savaşa teslim edelim; “ya bizdensiniz ya onlardan” diyen Cumhurbaşkanı’nın sunduğu iki seçenek arasına sıkışalım, ya savaş politikalarından ya intikam çığlıklarından birine tutunalım; özgürlükten, barıştan yana olup, bunların tesisi için rasyonel adımlardan söz etmeyelim, öneri sunmayalım, susalım, endişe etmeyelim, alışalım, savaşa bir tuğla da biz mi koyalım?

•••

Başkanlık yolu tıkanmadan önce, tek seçeneğimiz barışken, terörün yeni bir tanıma ihtiyacı yoktu. Hatta, bölünmez bütünlüğü hedef alan yazılı ve sözlü propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüşlerin yapılmasını yasaklayan, suçun, basın yoluyla işlenmesi durumunda hapis cezası öngören yasanın demokrasi ve ifade özgürlüğüne ne denli ters olduğu keşfedilmiş ve kaldırılmıştı. Ancak hukuktan beklenti demokrasi ve özgürlükleri korumaktan ziyade, durumu ve kişileri kurtarmak olunca, dün demokrasiye aykırı bulunup kaldırılan bugün birlik ve beraberliğimizin koruyucusu ilan edilip tekrar yürürlüğe sokulabiliyor. “Artık terörün ve teröristin tanımı değişmelidir” diyen Cumhurbaşkanı, teröristi eli silah tutandan kalem tutana kadar oldukça geniş bir alanda tasvir ediyor.

•••

İfade özgürlüğünü yeniden kısıtlamaya götürecek yeni bir yasal düzenleme talebi, dün olmadığı gibi bugün de terörle mücadelenin en etkin yöntemi değil. Amaç da zaten bu değil. Mesele, silahların arasında sesi daha da duyulmaz olan barış ve özgürlük yanlılarını “ya bizdensin ya onlardan” diyerek iki uç arasına sıkıştırıp susturmak. Hâsılı, uygulanması için de kanunlaşmasına gerek yok, yıllardır yürürlükte. Totaliter bir rejimin inşası için gereken her şey, iki dudak arasından çıkan lafta saklı çünkü.

•••

Barış bildirisine imza atan 3 akademisyen, Esra Mungan, Muzaffer Kaya, ve Kıvanç Ersoy tutuklandı. “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildirinin yayımlandığı Ocak ayından itibaren 9 kişi kovuldu. 5 kişi istifaya zorlandı. 464 soruşturma açıldı, 33 kişi gözaltına alındı. Meslektaşlarına destek için Çağlayan Adliyesi’ne giden Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Chris Stephenson, 25 yıldır yaşadığı Türkiye’den, çantasında HDP’nin Newroz broşürleri olduğu gerekçesiyle sınır dışı edildi.

•••

Barış talebini dillendirenler, terörize edilmeye devam edilecek; çünkü her savaş düşmanlarıyla ayakta kalır. Terör ve terörist tanımının yazıya, davetiyeye, bildiriye kadar genişletilmesi, olmasın denen endişeyi körüklüyor. “Alışın” telkini ise, ne yazık ki, önümüzdeki kötü günlerin habercisi gibi… Kazananı olmayan bir savaş bu. Onlarca yıl sürdü, istenirse sonsuza kadar da sürebilir. Alışmayın. Geleceğe bıraktığımız mirasımız barış olsun. Yaşayalım, yaşatalım.