Gökhan Demirkol’un aynı zamanda doktora çalışması olan ‘Gırgır’ isimli kitabı, Gırgır dergisi üzerinden (1972-1989) mizaha gündelik hayat ekseninden bakarken; toplumsal dönüşümleri, ülkenin kültürel ve sosyal yapısındaki kırılmaları ortaya koyuyor.

Mizah dergiciliğinde gündelik  hayat ve toplumsal hafıza

İLKE KAMAR

Gökhan Demirkol ile mizahın gündelik hayatla ilişkisini, dönemin ahlâk anlayışını, mizahta toplumsal cinsiyet yaklaşımlarını, sansürü ve daha pek çok şeyi konuştuk.

‘Gırgır’ isimli çalışmanız, mizah dergiciliğinde toplumda yer eden gündelik yaşama ilişkin göstergeleri ve imgeleri ortaya koyarken, aynı zamanda dönemin ahlâk anlayışını, mekânların dönüşümünü, ekonominin oluşturduğu kodları, futbolu, televizyon kültürünü, sansürü, cinsiyetçi biçimde konumlanışları ve hayatın içinde var olan unsurları içeriyor. Bu çeşitlilik nasıl bir karşılık bulmuştu mizah dergiciliğinde?

Bu çeşitliliğin altında yatan temel unsur mizahın gündelik hayatla kurduğu karşılıklı ilişkidir. Başta Gırgır olmak üzere bütün mizah dergileri bu ilişki ağının içerisinde yer alır. Çünkü mizahın en önemli kaynağı gündelik hayattır. Mizah dergileri temel olarak insanların gündelik pratiklerini alır, işler ve tekrar gündelik hayat içerisinde iletişim ağına sokar. Bizim sıradan bulduğumuz ya da görmezden geldiğimiz her şey bir mizah malzemesi olabilir mizah dergileri için. Bu durum bir bakıma mizah dergilerinin başarılarını açıklayan unsurdur diyebiliriz. Hangi mizah dergisi bu malzemeyi yani gündelik hayat pratiklerini çeşitlendirerek okuyucuya sunar ise o kadar fazla kişiye hitap eder. Gırgır da bunu başarabilmiş bir dergidir. Bu başarısının sebebi ise mizahı üretenlerin gündelik hayatla olan sıkı bağlarıdır. Özellikle 1974 yılından başlayarak ‘Yerli Gırgırlar’ köşesi ile Gırgır dergisi kendi çizer ekibini gündelik hayatın içinde futbolu, televizyonu, gecekonduyu, siyasal ve ekonomik durumu deneyimleyen gençler arasından oluşturmaya başladığı için bu çeşitliliği sayfalarına yansıtabilmiştir. Gırgır’ın ortaya koyduğu bu çeşitliliğin arkasında Oğuz Aral’ın karikatüre ve mizaha bakış açısı da etkili olmuştur denilebilir. Çünkü 1970’lerde yaşanan Dernekçiler ve Gırgırcılar tartışmasında Aral evrensel bir karikatür anlayışını savunan Dernekçilere karşı Türkiye’nin gerçeklerinin bu yaklaşımla anlatılamayacağı çıkışında bulunur. Sokağı bilmeden Türkiye’yi anlayamayız der. Gırgır bu mantık üzerinden şekillendirilmiş bir dergidir. Bizi bize anlatan, sokağı sayfalarına taşıyan bir mizah dergisidir.

►​ İlk dönem Türkçe mizah dergileri incelendiğinde gündelik hayatın nasıl bir yansıması görülür?

Türkçe mizah dergilerinin ilk dönemi olarak 1870-1877 yılları arasını kabul ediyoruz. Bu dönemin mizah dergileri de gündelik hayat açısından oldukça zengindir. Burada siyaseti bir nebze dışarıda tutmak gerekiyor. Bu alan sorunlu bir alan. Kapatma, para cezası ve sürgün gibi durumları göze alabilirseniz siyaset üzerine mizah yapabilirsiniz. Örneğin Teodor Kasap, Hayal dergisinde yayımlanan bir karikatür yüzünden üç yıl hapis cezası almıştır. Ancak siyasetten kasıt da hükümettir. Padişah ya da saltanat bu çembere dahil edilmez. Cinselliği de bu çemberin dışında tanımlayabiliriz. Bu durum o dönemin mizah dergilerine neredeyse tek hareket alanı olarak gündelik hayatı zorunlu kılmıştır. 19. yüzyıl Osmanlı toplumunun başat gündelik pratiklerinin hemen hemen hepsi mizah dergilerine konu olmuştur. Bir bakıma toplumun gündelik hayat pratiklerini yansıtabilmişlerdir. Tabii Gırgır da olduğu gibi geniş bir konu skalası yakalamak zordur ama vapur ve tramvay üzerinden ulaşım, moda, alafrangalık, kadın-erkek ilişkileri, aile, eğitim, belediye hizmetleri, eğlencenin temel formu olarak tiyatro, su sıkıntısı ve matbuat dünyası bu dönemin temel konuları diyebiliriz.

►​ Gazetecilik pratiği içinde olan zaman-mekân unsurlarının mizahı biçimlendirmede ve mizah dergilerinin işlenişinde etkili olduğunu düşünüyorsunuz. Nasıl bir etki söz konusu?

Gazeteciliğin en önemli ürünü haberdir. Haberde de öne çıkan unsur gerçeklik olgusudur. Ama bu gerçeklik habere konu olan olayın aktarıldığı şekilde gerçek olduğunu değil bir zaman ve mekân içerisinde gerçekleştiği anlamına gelir. Mizah dergileri de bir gazetecilik pratiği olarak zaman ve mekân unsurlarına bağımlıdır. Çünkü mizah bugüne dair olanı işler. Geçmişe ve geleceğe dair bir reçete sunmaz. Yaşanılan anın ve mekânın biçimlendirdiği durumlara ilişkin tespitler sunar. Belirli bir hedefi vardır. Hedefine ulaştığında ise gücünü kaybeder. Zaten mizah olgusunu komediden ayıran da bu özelliğidir. Komedi zamana direnebilir ama mizahın direnme gücü yoktur. O gücünü doğduğu uzamdan alır ve aktüel olanı kullanır. Bu bir bakıma daha önce güldüğümüz şeylere şimdi neden gülmüyoruz sorusunun da cevabıdır.

►​ Çalışmanızda mizah dergilerinin iki kod üzerinden bir algıya sahip olduğunu vurguluyorsunuz, komiklik unsuru ve muhalif olarak tanımlanmaları. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Bu içerikleri ‘muhaliflik’ olarak tanımlar mısınız, neden?

Mizahın muhalif olduğu özellikle siyaseten muhaliflik ile tanımlandığı kabul edilen bir düşünce. Ama mizahı sadece belirli bir alan içerisinde muhalif olarak tanımlarsanız mizah dilsiz kalır. Daha genel bir pencereden bu durumu değerlendirmek gerekiyor. Evet, mizah muhaliftir çünkü ele aldığı her şeyi alt üst eder, var olan statükoyu sarsar, yıpratır, konuşulabilir ve müzakere edilebilir hale getirir. Bir anlamda tarafları eşit olarak konumlandırır. Ele aldığı ister bir siyasetçi olsun isterse köşe başındaki bakkal onun toplumsal olarak var olan hiyerarşisini yıpratır. Bunu muhalefet olsun diye yapmaz, onun için zaman ve mekân bağlamında bu olguların popüler oluşu esastır. Gırgır’ın ele aldığı konuları bu açıdan değerlendirmek gerekli. Ele alınan konular toplumsal hayatta bir statükoya sahiptir. İşleyişleri ve işlevleri açısından bir hiyerarşiye tabidirler. Siyasetten dolmuş kuyruğuna kadar bu durum her gündelik hayat pratiği için geçerlidir. Örneğin 1980 sonrası bir bankerler furyası yaşanıyor. Bunların en ünlüsü de Kastelli. Kastelli’nin reklamlarında Cüneyt Arkın, Fikret Hakan gibi isimler rol alıyor ve İktisat Fakültesi’nde ekonomi dersi veriyor. Genel bir tanımlama ile saygın bir iş adamı Kastelli. Ama iflas edip yurtdışına kaçtığında arkasında binlerce mağdur bırakıyor. Gırgır Kastelli’yi insanları dolandırıp kaçtığı için konu etmez. Geride bıraktığı mağdurların sayısının fazla oluşu üzerinden toplumun kısa yoldan zengin olma düşüncesine muhalefet eder.

‘BASIN TARİHİMİZDE SANSÜR BİR REALİTEDİR

►​ Mizah deyince akla gelen ilk baskılardan biri de sansür. Kitapta Gırgır’ın sansürlenmesi var. 1974’te kurulan CHP-MSP koalisyonunun MSP kanadı ‘müstehcen neşriyat’ ile mücadele kararı alıyor. Bu kararın uygulayıcısı Şevket Kazan, anladığımız kadarıyla ‘milli menfaatler ve ahlaki değerler’ ekseninden bakarak müstehcen içerikli bulduğu yayınları toplatıyor.

Müstehcen neşriyat tartışması o dönem sadece Gırgır ile sınırlı değil. Başka yayınlarda aynı gerekçeyle aynı akıbeti yaşıyor. Siyasal iktidarın karikatürü ve mizahı kontrol etme girişimi açısından bu tartışma da ilk değil. Örneğin ilk dönem mizah dergileri de yayınlayacakları karikatürler için izin alma durumuyla karşılaşmıştır. Basın tarihimizde sansür bir realitedir gerekçesi farklı olsa da her zaman bir denetim ve kontrol mekanizması olarak Demokles’in kılıcı gibi her daim gazete ve dergilerin üzerinde varlığını sürdürmüştür. Gırgır’ın da içerisinde olduğu bu müstehcenlik tartışması müstehcen olarak neyi tanımladığınızla ilgili. O dönem Şevket Kazan bunu şehveni duyguları kamçılayan resim ve yazı şeklinde tanımlıyor. Bu tanımlama Gırgır’ın toplattırılması için o dönem yeterli bulunmuş. Peki, okuyucu bu tanımlamaya katılmış mı? Derginin tirajlarına göre katılmamış. Başka bir ifadeyle halk bu tanımlama etrafında Gırgır’ı müstehcen bir yayın olarak görmemiş. Peki gerçekten Gırgır müstehcen bir yayın mı? Bence hayır. Ancak bu Gırgır’ın cinselliği kullanmadığı anlamına gelmez. Mesela Şevket Kazan tarafından müstehcen olarak tanımlanan olguların başında dergi kapaklarında yer alan yarı çıplak kadın figürleri geliyor. Ancak Şevket Kazan’ın ardından özellikle ABD ile yaşanan sıkıntılı süreçlerde de ABD ve Yunanistan aynı yarı çıplak kadın figürü ile çizilmiş. Bu da derginin cinsellik konusunda belirli bir çerçevesi olduğunu gösteriyor. Bu çerçeveyi belirleyen de Oğuz Aral. Neyin çizilebileceğini ve neyin çizilmemesi gerektiğini o belirliyor. Derginin ilk döneminde Aral, cinselliği yoğun olarak kullanmıştır ama bunun da belirli sınırları vardır. Zaten 1976’da Fırt dergisinin yayınlamasıyla da cinsellik yeni kardeşe devredilmiştir.

►​ Mizah dergileri toplumsal dönüşümleri, ülkenin kültürel ve sosyal yapısındaki kırılmaları sunarken, bunu popüler kültürle bir etkileşimle gerçekleştiriyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Popüler kültür kavramı genelde olumsuz yaklaşılan bir kavram. Ama tanımına baktığınızda toplumun geneli tarafından paylaşılan olguları içerisine alan da bir kavram. Bir toplumun yaşama biçimi, gündemi, tutumları, davranış kalıpları, ifade biçimleri ve değer yargılarını anlamak isterseniz o toplumun genelinin ya da büyük çoğunluğunun paylaştığı pratikleri incelemek zorundasınızdır. Bunu yapabileceğiniz en verimli alan da popüler kültür ve bu kültürden beslenen mizah dergileridir. Çünkü mizah dergileri gündelik olandan beslenir, günceli tüketir. Haftada bir yayınlanan bir mizah dergisine baktığınızda o toplumun o haftaki gündemini görebilir, sokağı okuyabilirsiniz. Zamana direnebilmiş bir mizah dergisinin başarısı da bu popüler olanı kullanabilme becerisinden gelir. Gırgır’ın başarısının altındaki en önemli etkenin de bu olduğunu düşünüyorum.

MİZAH VE KADIN ÇİZERLER

►​ 1977 tarihli 232. sayıda yer alan ‘Gırgıriye’ köşesinde üç kadın çizer olduğundan bahsediyorsunuz: Özden Öğrük, Aysel Er ve Mine Berker. Kadın çizerlerin dergiye dahil olmaları sürecinin mizah dergiciliği açısından ifade ettikleri neler?

Mizah dergilerinin genel olarak dili erildir. Çünkü temel satış pratikleri cinsellik ve erotizm üzerine kuruludur. Başka şekilde söylersek kadın olgusu mizahın önemli malzemesidir. Kadın çizerlerin Gırgır dergisinde içerik üretmeye başlaması bir anlamda kadınların mizahın üreticisine dönüşmesini sağlamıştır. Gırgıriye köşesinde bu üç isim amaçlarını açıklarken bu söylemi kullanmışlardır. Onlara göre “dergide erkek milleti yazıp çizer ve bütün esprilerde kızlarla dalga geçerler. Bu köşe sayesinde mizahda artık bizde varız” diyebilmişlerdir. Özellikle Özden Öğrük’ün yarattığı Çılgın Bediş tiplemesini düşündüğümüzde gerçekten de mizah alanında var olabilmişlerdir. Mizah dergiciliği açısından da başka kadın çizerlerin önünü açtıklarını söyleyebiliriz.

►​ Kitle iletişim araçlarının dijitalleşmesiyle birlikte her türlü içerik anlık dolaşıma sokulabiliyor ve ‘yeni’ bir etkileşim dalgası yaratılıyor. Bu etkileşim içeriği de dönüştürüyor. Karikatürlerin şimdiki zamanda yeni bir anlam yarattığı söylenebilir mi?

Otuz yıl önceki bir karikatürün bugün dijital imkânlarla yeniden dolaşıma girmesinin tek sebebi o karikatürün konusunun bugün tekrar gündeme gelmesidir. Aksi akademik bir ilginin sonucudur. Konu aynı ancak aktörler ve durum farklıdır. Bunun sebebi ise mizahın zamana ve mekâna bağımlı olmasıdır diyebiliriz. Bu zaman ve mekânda farklılaşma içeriğin yeni anlamıyla dolaşıma girmesini sağlar. Başka bir ifadeyle biz bugün otuz yıl önceki mizahı yeni kavramlar ve bakış açısıyla yeniden üretiriz. Değişmeyen tek şey olayın kendisidir. Örneğin rüşvet olgusunu ele alırsak Gırgır’da bu konu hakkında pek çok karikatür mevcut. Bugün o karikatürler internet aracılığıyla tekrar dolaşıma girse yayımlandığı dönemdeki kadar ilgi görmeyebilir. Çünkü karikatürlerde fiil sabittir ama fail değişmiştir. Ayrıca toplumun fiile ve faile yaklaşımı da değişmiştir. Onlara yeni anlamlar yükler, bugünle bağlantılı hale getiririz. Bunun sonucunda da karikatürü yeniden üretmiş oluruz. Bu örnekleri çoğaltabilmek mümkün. Bu durumun bize sağladığı başka bir avantaj da toplumun bu süre zarfında geçirdiği değişimi takip edebilme olanağıdır.