Herkes yakın zamana kadar birbirine aynı soruyu soruyordu: “Nedir bu sessizlik?” Öyle ya yurttaşlar geçinemediği için intihar ediyor, gençlerin birçoğu ülkeden kaçmak için fırsat kolluyor, emeklisi çalışanı ayın sonunu getiremiyordu. Buna rağmen kimilerine göre korkudan, kimilerine göre “kadercilikten”, kimilerine göre “lidersizlikten” sokaklara taşan bir hak arayışından, bir protesto dalgasından söz etmek mümkün olmuyordu. Emekçi sınıfların taleplerine sırtını dönen düzen siyaseti, iktidarıyla muhalefetiyle bu suskunluktan memnundu. Ancak o sessizlik perdesi, şimdi Türkiye’nin dört bir köşesinden yükselen işçi eylemleriyle yırtılıyor. İşçilerin kararlı haykırışı, halkın elektrik ve doğalgaz zamlarını protesto eylemleri ile birleşiyor. Buna rağmen Meclis muhalefeti seçmene “Bunlar ekonomiyi yönetmiyorlar” diyerek sandığı beklemelerini öğütlemekle yetinirken, iktidar “Bu da geçecek” şarkısını söylemeye devam ediyor.


Türkiye kapitalizminin AKP döneminde en avantajlı günlerini yaşadığı, pandemi esnasında küçük esnaf ve ücretliler ezilirken büyük sermayenin kâr oranlarını katladığı sır değil. Online alışveriş hizmeti veren şirketler, küresel sağlık krizinde önlerinde müthiş bir fırsat buldular ve hızla büyüdüler. Bu alan, orta ve yüksek gelir grubu için piyasa hizmetlerine ulaşmak açısından pandeminin yarattığı olumsuz etkilerin azalması demekti ve alışveriş alışkanlıklarını değiştirdi. Online sipariş üzerine kurulu sistem, kargo emekçilerinin üzerindeki yükü arttırdı, öte yandan müşterisi artan şirketlerin talebini karşılamak için çok yaygın bir motokurye ağı kuruldu. Garsonluk yaparken işsiz kalıp kurye olanlardan göçmen emeğine kadar geniş bir yelpazeyi içeren sistem, emek kompozisyonundaki değişimin de işaretiydi. Yüksek enflasyonun halkın gırtlağını sıktığı bu ortamda işaret fişeklerinden birinin motokuryelerce ateşlenmesi tesadüf değil. AVM, zincir market ve çağrı merkezi çalışanlarının bu izi takip etmesi sürpriz olmayacak. Çünkü tarihi tecrübenin gösterdiği üzere, kapitalizm hangi yöne doğru genişlerse emekçilerin mızrak ucu da orada sivriliyor.

***

Geleneksel işçi sınıfı da enflasyon karşısında eriyen ücretleri için fabrikalarda, atölyelerde eylemde. Bir eylem bir başkasını cesaretlendiriyor, kazanımlar elde edildikçe eylemler ülke sathına yayılıyor. “İşçi sınıfı mı kaldı?” Diyenlere en güzel cevap, yeni eylem biçimleriyle kendisini ifade eden emekçilerden geliyor. Doğubeyazıt’tan Marmaris’e birçoğu kendiliğinden gerçekleşen zam protestoları, elektrik şirketlerinin kamulaştırılması talebinin halkta karşılığının olması, restoran ve bar işletmecilerinin eylemlerine müşterilerin eşlik etmesi, sosyal medyada işçi eylemlerinin coşkuyla desteklenmesi, toplumsal öfkenin artık sessizliği tercih etmediğinin birer göstergesi. Mevcut dinamizm, iktidarın hâlâ görmezden gelmeye çalıştığı ama bir yandan da uykularını kaçıran bir sosyal hareketliliğe dönüşmek üzere.

İktidar yıllardır laikliğe, cumhuriyetin birikimlerine saldırırken, bütün bu saldırıları “gerçek gündem ekonomi” diyerek geçiştiren Meclis muhalefeti emekçi eylemlerini ve zam protestolarını uzaktan izliyor. Fincancı katırlarını ürkütmemek için adeta “ölü balık taklidi” yapıyor. Erdoğan’a geçmiş olsun sırasına giren, sosyal medyayı anma günü etkinliklerine çeviren siyasi liderler, eylemleri destekleyen bir mesaj yayınlamaktan kaçınıyorlar çünkü enflasyon karşısında ezilen ücretlilerin yarattığı dalgadan iktidar kadar korkuyorlar.

***

Halk protestoları ülkenin yurttaşlarını ortak bir talepte yeniden birleştirirken olup bitenleri hâlâ kimlikçi bir açıdan okumaya çalışanlar da yok değil. Elektrik protestosunda, işçi eyleminde “kimlik” gören zevat ile gericilik dendiğinde tüyleri diken diken olanlar aynı koronun bir parçası. Sosyal demokratlara, cumhuriyetçilere, sosyalistlere “politik doğruculuk” dersi verenlerin unuttukları bir gerçek var. Türkiye emek mücadelesinde sol güçler işçilerin “kimliği” ile değil, talepleriyle bağ kurdukları için bir mücadele hafızası ve kazanımları mümkün olabildi. Bu mücadele aynı zamanda ilerici bir mücadeleydi, bugün de öyle çünkü ezilenlerin tarihsel olarak elde ettiği kazanımları korumak demek ilericilik. Bu haliyle şüphesiz hem laikliği hem kamuculuğu kapsıyor.

Halk protestoları, işçi eylemleri belki hemen yarın anketlere yansımayacak, ancak tıpkı Bahar Eylemleri, Büyük Madenci Yürüyüşü örneklerinde olduğu gibi birer kutup yıldızı olacak. Sosyalistler, cumhuriyetçiler, ilericiler mızrak ucunu, kutup yıldızının gösterdiği yöne çevirdikçe kazanan halk olacak.