Spor sektörü giderek büyüyen bir girdaba dönüşüyor. 2021’de de bunu net bir biçimde gördük. Bu sektörün en büyük mağduru ise modern gladyatörler olan sporcular.

Modern gladyatörlerin bir yılı

EREN TUTEL

Geride bıraktığımız 2021 birçok açıdan zor bir yıldı. Etkisi son aylarda giderek artan pandemi, ekonomik krizin getirdiği anksiyete hepimizin sinir uçlarını fazlasıyla zorladı ve zorlamaya da devam ediyor. Bütün bu buhranın içinde kitlelerin dikkatini dağıtan, bulunduğu gerçeklikten uzaklaşmasını sağlayan ana unsurlardan biri; ‘eğlence sektörünün’ kopmaz bir parçası olan spordu.
2021’in bizlere defalarca hatırlattığı en önemli şeylerden biri buydu. Aslında zaten biliyorduk ancak artık iyice emin olduk. Spor artık duygulara yer olmayan ve tamamen kapitalizmin hüküm sürdüğü çorak bir arazi. Sporcular da bu arazinin yüksek ücretli köleleri. Evet, biraz lüks ve şatafatlı bir kölelik ancak zincirlerinin daha gevşek olması onları kölelikten azat etmiyor. Çünkü pandeminin ortasında düzenlenen olimpiyata gitmek veya takım arkadaşlarının gözleri önünde kalbinin durmasından birkaç saat sonra maça devam etmek zorundalar. Özel hayatlarında ne yaşadıkları veya çocukken istismar edilmeleri de önemli değil. Kazandıkları büyük paranın karşılığını ne olursa olsun vermek durumundalar. Ring, yeşil saha veya parke fark etmez onlar modern gladyatörler ve halkı eğlendirmek görevleri.

KAĞIT ÜZERİNDE İNSANCIL

Elbette spor organizatörleri kâğıt üzerinde çok insancıl. Açıklamaları, kuralları sporcu sağlığını korumaya yönelik. 2021 boyunca da kâğıt üzerindeki hassasiyetlerini fazlasıyla gördük. Bu kâğıt üzerindeki hassasiyete bir örnek vermek gerekirse pandemi nedeniyle 2021’de düzenlenen EURO 2020’de Danimarka-Finlandiya arasında oynanan grup maçında Christian Eriksen’in kalbi bir anlığına durdu. Takım arkadaşı Simon Kjaer’in ve doktorların müdahalesiyle hayata döndürülen Eriksen hastaneye kaldırıldı. İki takımın oyuncuları ise soyunma odasının yolunu tuttu. Maçları organize eden kurum UEFA ise maçı ileri bir tarihe ertelemek yerine kararı oyunculara bırakmayı tercih etti. Dakikalar önce gözlerinin önünde takım arkadaşlarını kaybetmek üzere olan ve büyük travma yaşamış olan futbolcular devam etmek istedi, karşılaşma o gün içinde tamamlandı. UEFA’yı bu kararı nedeniyle kâğıt üzerinde eleştirebilecek hiçbir şey yok. Demokrasiyi manipüle etmek amaçlı kullanan ‘sevgi pıtırcıkları’ verdikleri kararla başlarını yastığa rahatça koyabilirler.

Yukarıdaki örnek gösteriyor ki 2021 ayrıca pandemiden ağır yara alan spor sektörünün tekrar para kazanma yılıydı. Sene boyunca hemen hemen her gün ayrı bir maça, organizasyona tanıklık ettik. 2-3 günde bir karşılaşmaya çıkan atletlerin fiziksel durumunda anormal değişikliklere rastlandı. Birçok araştırmanın verilerle ortaya koyduğu üzere sakatlık sayıları tavan yaptı. Ancak kâğıt üzerinde birinci görevlerinin sporcu sağlığını korumak olduğunu iddia eden organizatörler bunu alınabilir bir risk olarak gördü. Para hırsı o kadar büyümüştü ki sektörün en fazla gelir getiren kalemi olan futbolda büyük bir kriz patlak verdi. Dümeni elinde tutan UEFAya karşı ayaklanan Avrupanın 12 kulübü (Manchester United, Manchester City, Liverpool, Arsenal, Chelsea, Tottenham, Barcelona, Atletico Madrid, Real Madrid, Milan, Inter, Juventus) JPMorgan bankasıyla 4 milyar avroluk bir anlaşmaya varıp Avrupa Süper Ligi’ni kurduğunu açıkladı. Böylece pastadan çok daha büyük bir pay alabilirlerdi. Oyundaki domestik yapıyı tamamen bitirecek olan bu proje taraftarların büyük tepkisiyle karşılaşınca daha başlamadan bitti. İşin komik yanı ise bu çıkar çatışmasından futbolseverler sayesinde galip çıkan UEFA’nın kendini sütten çıkmış ak kaşık olarak görmesiydi.

İSTİSNALAR VAR AMA...

UEFA ve kulüpler arasında yaşanan çıkar çatışması aslında sektörün aç gözlüğünün başka bir göstergesi. Sporun her branşında takımlar ve organizasyonu yöneten kurumlar arasında benzer problemler var. Oyunun ana unsuru olan atletler ise bu tartışmanın içine dair olamıyor olmak isteyenlere de kulak verilmiyor. Elbette ki bazı istisnalar var, özellikle yaptığı sporun ötesine geçmiş büyük isimlerin açıklamaları kısa süre gündem oluyor ancak bu ne düzeni ne de sporcuya bakış açışını değiştirebiliyor. Geride kalan yılda düzenlenen Tokyo Olimpiyatı’nda geçirdiği ağır depresyon nedeniyle birçok disiplinde yarışamayan ABD’li cimnastikçi Simone Biles’ın şu sözleri durumu net bir biçimde anlatır nitelikte:

“Farklı bir zamandayız, farklı bir olimpiyat geçiriyoruz. Zor ve uzun bir olimpiyat süreciydi. Farklı değişkenler var ve her zamanki gibi eğlenmediğimi hissediyorum. Bu yüzden biraz arkama yaslanıp mental olarak dinlenmeye ihtiyacım var. Mental sağlığı ilk sıraya koyuyorum. Yaptığınız spordan keyif almıyorsanız başarılı olamazsınız. Kendinize odaklanmanız gerekir. Omuzlarımızda çok fazla yük taşıyoruz. Özellikle bütün ışıklar sizin üzerinizdeyken bunun baskısı tarif edilemez bir hal alıyor.”

modern-gladyatorlerin-bir-yili-962473-1.

Tarihin en başarılı cimnastikçisi olan Biles’ın bu açıklamaları büyük yankı uyandırdı ancak etkisi sadece birkaç hafta sürdü. Çocukluğundan bu yana hem fiziksel hem mental olarak istismara uğrayan Biles birçok atletin hayal bile edemeyeceği bir kariyere sahip. Ancak bunun ondan neler götürdüğünü anlamamız pek kolay değil. O modern sporun köleleştirerek tükettiği insanlardan sadece biri.

BAKIŞ AÇISI YANLIŞ

Biles gibi binlerce örnek var ve 2021’i de bunları deneyimleyerek geçirdik. Bütün yaşananlara rağmen insanların spor sektörüne bakış açısı biraz kusurlu. Yönelen tepkilerin odağında hâlâ kurumlar değil bu sektörün en aşağısından yer alan sporcular, antrenörler var. “O kadar para alıyor yapmak zorunda” bakış açısının sığ olduğunu artık fark etmemiz ve sporu açgözlü bir sektöre dönüştürenlere hesap sormamız gerek. Üstelik bu açgözlü canavar sadece sporcuları değil, yaşamak için en ağır şartlarda çalışmak zorunda olan insanları da etkiliyor. Küçük bir örnek vermek gerekirse: Bu yıl Katar’da düzenlenecek Dünya Kupası için yapılan statların inşaatında çalışan 6 bin 500 işçi yaşamını yitirdi. Özetle sporun değişmesi için bağcıyı dövmenin vakti geldi de geçiyor bile.