Vizyondaki Kovan filminin güzel ve çetin yönetmeni Eylem Kaftan ile film, doğa, iklim, popülerlik, erkekler hepsini konuştuk.

Modern insanın doğaya dönüşü

Eşsiz manzaralar eşliğinde doğanın içine seyircisini hapseden Kovan filmi, bir kadının kendisi ve doğa ile kurduğu ilişkisi üzerinden hayatını yapıcı bir mücadeleye çevirişini konu almakta. Meryem Uzerli’nin başrolde olduğu bu film şu an vizyonda.

Ben de yönetmeni, güzel ve çetin kadın Eylem Kaftan ile konuştum, şimdi susayım sorular ve cevaplar aksın.

Doğa denilince ilk sorulması gereken soruyla başlayacağım. İklim krizine inananlardan mısınız? İnkârcı kümeden misiniz?

Doğayla ilgili diğer konularda olduğu gibi iklimle ilgili konuda da farkındalığımızın teorik düzeyden daha canlı bir düzeye geçebilmesi için biraz toprakla uğraşan insanlarla vakit geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Modern hayatın nimetlerinin anlamsızlaştığı, doğaya dönmenin zaruri olduğu süreçte iklim değişikliği ile çok daha doğrudan ilgileneceğimizi düşünüyorum.

modern-insanin-dogaya-donusu-785388-1.

PLASTİK HAYATLAR DEVRİNE GEÇTİK

Filminiz için kullanılan ‘İnsanın doğayla kurduğu ilişkiyi sorgulamaya iten film’ diye bir kalıp var. Bu tarifleri sorgularım hep. Bundan kasıt nedir sizce?

Doğanın döngülerinin ritüelleriyle iç içe yaşadığımız zamanlardan, kendimize yabancılaştığımız plastik hayatlar devrine geçtik. İddialı olacak ama mutsuzluklarımızın asıl kaynağının doğayla kurduğumuz ilişkisizlik olduğunu düşünüyorum. Kovan aslında bir anti kahraman olan Ayşe karakteriyle modern insanın bir eleştirisini sunuyor.

Bir diğer kalıp ‘Kovan, arıcılıkla uğraşan bir kadının yani Ayşe’nin doğa ile mücadelesini konu ediyor.’ Doğa ile mücadele derken kendisiyle mücadele ettiğini de anlıyorum. Nedir bu mücadele?

Aynen öyle. Ayşe’nin asıl mücadele ettiği şey kendisi. Yıllar sonra anayurdunda bir türlü köklenememe hissiyle, bir türlü ait hissedememe, arada kalmışlık, modern ve geleneksel arasındaki kafa karışıklığı, tutunamamışlık, en yakınlarıyla olan ilişkisini dönüştürememesi ve sevgiyi yaşayamayışı, annesizliğe alışmaya çalışması ile verdiği mücadeledir asıl mücadele.

Filmde hayvanların sembolik anlamları var. İzleyiciler bunu fark etmiş midir?

İzleyicilerden filmin sembolik dünyasına dair olağanüstü yorumlar geliyor. Anne ayı, yavru ayı, ana kraliçe, anaerkil arıların dünyası ve Ayşe’nin annesiyle olan ilişkisi üzerine çok güzel yorumlar geldi. Bunlar zorlama sembollerden ziyade o dünyanın içinde doğallığından bir araya gelmiş unsurlar. İzleyicinin yorumlarıyla çok daha zengin katmanlara ulaştığı için mutluyum.

Hikâyede merkezde lokal arıcılık var. İçinde hayvanın bulunduğu her endüstri gibi arıcılığı da sömürü olarak değerlendiriyorum. Bir parmak baldan ne olacak deniliyor ama işte 8 milyar kişi bir parmak bal alınca kirli bir endüstri çıkıyor ortaya.

Endüstriyel arıcılıkla ilgili hak veriyorum sana. Geleneksel arıcılar, arıların o çok kompleks ve zengin dünyasına çok saygılılar. Onlarca arıcıyla konuştum ve kovanlara girip, onlara çıraklık bile yaptım. Özellikle Artvin arıcıları ile çok vakit geçirdim ki arılarla kurdukları ilişkide hiyerarşik bir ilişki kurmuyorlar. Arıları kızdıracak, onların ballarını gasp edip, onlara yiyecek bırakmayan hükmedici bir ilişki içinde değiller. Zaten Kovan da bu iki tarz arıcı arasındaki çatışma üstünden endüstriyel üretim ve geleneksel üretimi sorguluyor biraz. Kafkas arısının gen merkezine yabancı arı sokan Ayşe endüstriyel arıcılığa daha yakın bir yerde duruyor.

modern-insanin-dogaya-donusu-785387-1.

KOVAN’I TEKRAR ÇEKSEM BAŞKA OYUNCU DÜŞÜNMEM

İlk kurmaca filminizdi bu sizin. Popüler bir isimle çalışmanın riskleri var mıydı?

Evet, Meryem Uzerli ilk sinema filmi için hem çok iddialı, hem de çok riskliydi. Bu önyargıyı ben de başta yaşadım. Ama şu an Kovan’ı tekrar çeksem kesinlikle başka bir oyuncu düşünmem. Doğu Karadeniz’de Meryem gibi küçükken Avrupa ülkelerine eğitim için gönderilmiş, Ayşe gibi bir süre sonra anayurduna dönen pek çok gurbetçi var. Meryem frapan, sarışın görünümünden, simsiyah saçlı, sıfır makyaj, Almanya’dan gelmiş, köyüne uyumlanmaya çalışan huzursuz bir kadını iyi taşıdı.

Açıkçası çoğunluğun aksine ben Ayşe’yi oynayan Meryem Uzerli ismini duyunca sevindim. İyi bir hikâyede, güzel görünen yetenekli oyuncu izleme arzumu tatmin edeceğini düşündüm. Ancak Uzerli’nin görünüşü ve performansı ile beni tatmin etmedi.

Meryem’e önyargıyla gidip, çok mutlu ayrılanlar da çok oldu. Meryem gibi iddialı, popüler oyuncuları izlerken bir yabancılaşma hissi yaşayabiliyoruz çünkü onu canlandırdığı karakter yerine star haliyle görmeye koşullanmışız. Özellikle sanatsal iddiası olan filmlerde yönetmenlerin aynı kulvardaki filmlerdeki oyuncularla çalışarak, kolaya kaçtığını düşünüyorum biraz.

Ben aslında Meryem Uzerli tercihini başka bir açıdan daha çok önemsiyorum. Sizin popüler olan ile sanatsal olan arasında bir köprü kuracağınıza inanıyorum.

Sana katılıyorum. Zaten çok az insanın izlediği sanatsal filmlerde popüler oyuncuları oynatanları eleştirenler lütfen şu koşullarda bir film çekmenin arkasındaki mücadeleyi görsünler. İzleyici beğenisiyle eleştirmenler beğenisi arasındaki uçurumu problematik buluyorum. Eleştirmenlerin biraz ezberlerini bozması, kalıplardan kurtulması lazım.

Madem bu konulara girdik, festivallerde aynı oyuncuları izlemekten bıkmış bir eleştirmen olarak kadın kadına biraz eğlenceli konuşalım. Bence ülkede aynı zamanda yakışıklı ve yetenekli olan oyuncu eksikliği var. Sence ülkenin en yakışıklı erkek oyuncuları kimler?

Benim için yakışıklılıktan ziyade ‘charme’, çekicilik daha ön planda. Bu da kişisel karizma ve fiziksel avantajlarla beraber daha içsel bir şey. Aradığım jön tipli oyunculardan ziyade jön de olabilecek ama karakter oyunculuğu ön planda oyuncular. Mesela Jack Nickolson’ın gençliğini gözünün önüne getir. Shining’teki halini. Kötü adam da olabilir, jön de. Nejat İşler kısmen on yıl önce bu eksikliği biraz gideriyordu. Hem çok karizmatik, çekici, hem de karakter oyuncusu ya da kötü adam olabiliyordu. Bu karakter çeşitliliğini yansıtabilecek, aynı zamanda yakışıklı oyuncu az. Alican Yücesoy’u çok başarılı buluyorum bu anlamda. Ülkenin en yakışıklı üç erkek oyuncusu zor bir soru. Çağatay Ulusoy, Aras Bulut, Birkan Sokullu ve Feyyaz Duman deyip, susayım.