Güneş batmak üzere. Poyraz şiddeetini arttırdı. Kentin parçalanmış bireyi biteviye çaresizliğinde, olağan akılsız koşuşturmasında. Tünel Meydanı, akşama hazırlanıyor.  Eski bir geçitte konumlu kafede oturuyorum. Çalan telefonlar, iptal edilen ya da uygulanma olasılığındaki planlar… etrafımda uğultuya dönüşüyor. Yan masada akşama hazırlanan (üç kişi) küçük bir grubun hararetli sohbeti  dikkatimi çekiyor, kulak kesiliyorum.
“–Çok büyük metal bir yapıymış. Dev bir labirent gibiymiş, oyuncular  tırmanarak, asılı kalarak falan oynuyorlarmış.” Genç kadın diğer iki adamı ikna etmeye çalışıyor.  Adamlardan biri “-bu geceyi tiyatroyla mı bağlayalım, ya sıkıcıysa” diğeri “-iki kişi bir labirennte, ilginç olabilir ama bilemedim.”  İşittiklerim, yüzüme tuhaf bir tebessüm yerleştiriyor. Giderek şiddetini arttıran kontrol edemediğim bir mutluluk hali… Beş yıl öncesine Mısır Apartmanı’nda DOT mucizesinin yaratıldığı günlere gidiyorum.  Belleğim parça parça açılıyor. Geri gelen hafızam. Modern zamanlarda az rastlanan bir dürüstlükle, hararetle tartışılan oyun projeleri, afişler… Tiyatronun büyüsünde umudun yeşermesi.  DOT tiyatro tarihine geçecek kuruluşunu örgütlüyor.
Sıcak çikolata sipariş ettim. Hanın duvarına asılı oyun afişi her zamanki gibi afili, çekici.  Belirteyim yan masadakiler afişten etkilendiler daha sonra cep bilgisayarından  araştırmaya girişip, olasılığa dahil ettiler.
Bülent Erkmen’in tasarladığı “İki Kişilik Bir Oyun” hakettiği ölçüde zamanda yırtılma yaratarak modernlik eleştirisini daha da sağlamlaştırıp, “lamekan”a dönüşüyor. Bu süreç kuşkusuz DOT’un gelişimiyle paralel okunmalı, algılanmalı. 
Gözün görebileceğinden, kulağın duyabileceğinden fazlası vardır KENTte. Keşfedilmeyi bekleyen bir dekor, bir manzara vardır. Hiçbir şey kendi başına algılanamaz, çevresiyle, kendisini doğuran olaylar zinciriyle, geçmiş yaşantıların anısıyla ilintili olarak algılanır.
Kadın-erkek, fark etmez, birey bellek prangasındadır; 'İki Kişilk Bir Oyun'da olduğu gibi. "KADIN-Geciktin?, ERKEK ..., KADIN-Anlatsa-na!, ERKEK-Olmaz." replikleri ile başlar, ilişkinin arkeolojisi.
Kimsenin birbiriyle konuşamadığı kakafoni içinde, iletişim çağındayız(!).
Oyunda da tıpkı bugün deneyimlediğimiz hayat gibi kadın ve erkek fiziksel olarak hiçbir temas yaşamıyor. Kadın, erkek kodunun; bireyi taşıdığı çıkışsızlık, labirentin içinde.  Metropol'de ve konstrüksiyon'un içinde, gösterinin izleyicileri olarak kalmıyoruz. Kendimizde onun bir parçasıyız, öteki katılımcılarla birlikte sahnede yer alırız.
Çoğu kez kenti yani 'an'larımızı algılamamız süreklilik göstermez; kısmi bölük pörçük olur daha çok, dikkatimizi çeken başka şeylere bölünür. Hemen hemen bütün duyularımız devrededir, bireyin imgesi de bütün bunların bileşimidir.
Yan masadaki grup oyuna gitme kararı aldı. Beş yıl önce izleyenler için hafıza tazaleme yeni izleyecekler içinse unutulamayacak bir deneyim sunan oyun; Modernlik söyleminin özgürlük ve özerklik düşüncesine dayanır.
Özgürlük ve özerklik bu iki kavram eş zamanlı DOT tiyatrosunun da bileşenidir. Gelecek yazımdan itibaren DOT’un sezon prodüksiyonlarını  kavramlarla paralel okumaya çalışacağım.

Siyasal ve sosyolojik göstergeler koşar adım gittiğimiz dikta rejimini işaret ederken, tiyatro gerekli midir gibi akıl dışı tartışmalar yapılırken; başlı başına politik bir tiyatro olan DOT’u izlemenizi (iddia ediyorum gereklilik) önemle tavsiye ederim. Uyumsuz, karanlık, rahatsız edici repertuardan doğan BAŞKALDIRan bir dil, umut dolu bir şiar göreceksiziniz.
Bildiğiniz gibi(!) özgürlük duygusunun  fethi, kendinin, kaderinden sorumlu bir varlık olarak tanımlanmasıdır.

Sürecek*

Not. Oyun, Salon’da sadece12 kez sahnelenecek
3 ARALIK - TAN TEMEL ve SERKAN SALİHOĞLU
10 ARALIK - PINAR TÖRE ve ECE DİZDAR
17 ARALIK - TAN TEMEL ve ECE DİZDAR
24 ARALIK - PINAR TÖRE ve ECE DİZDAR
Oyun, Pazartesi akşamları 21.00’de SALON İKSV’de sahnelenmektedir.
www.facebook.com/ikikisilikbiroyun