Cumhur İttifakı adı altında, sürekli lider vurgusu ile halk yerine tek kişiyi öne çıkaran ve yasama faaliyetlerini de bu bağlamda yürüten AKP-MHP temsilcileri, ‘monokratik ittifak’ nitelemesini hak ediyor.

Buna karşılık, CHP-İYİ P.-SP ve DP’nin oluşturduğu millet ittifakı, etkili yasama ve işleyen parlamenter rejim ereğinde sergiledikleri ortak tutum nedeniyle, HDP ve TİP’le birlikte ‘demokratik muhalefet’ olarak nitelenebilir.

Tek kişi yönetiminin ateşli savunucusu ve uygulayıcısı olduğu halde adlandırmaya kesin olarak karşı çıkan monokratik ittifak özeti: tek kişi uygulamasına evet, adlandırmasına hayır.

Anayasa değişikliğine, tek kişi yönetimini getirdiği için karşı çıkan ve demokratik hukuk devletinden yana söylem birliği içinde olan demokratik muhalefet, bunların gerekleri konusunda somut adım at(a)mıyor.

UYGULAMAYA EVET, SÖYLEME HAYIR

“Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir” (Any., md.104/1).

“Yürütme yetkisi şahsıma aittir” (CB, 1.10.18, TBMM).

Uygulama da, yürütme yetkilerinin tek kişide toplanması, hatta birçok idari yetkinin de CB tarafından kullanılması biçiminde. Buna karşılık, bakanlar, yürütmeden çok idari yetkileri kullanan ve örgütlerinin en üst hiyerarşik amiri durumunda olan kişiler.

CB yardımcısı ve bakanların icraatlarını, “CB talimatı ile” söylemiyle meşrulaştırma çabası, tek kişi yönetimini sürekli itiraftır. “CB iradesi”, yasama sürecinde de belirleyici.

Peki o zaman inkâr neden?

Tek kişi yönetimi savunulduğuna ve uygulama da bu yönde olduğuna göre, nitelemeden kaçınılması nasıl anlamlandırılabilir? Karşı değillerse, “tek kişi yönetimi iyi” demeli; eğer karşı iseler, bu kez tercihlerini demokratik yönetimden yana koymalı. Bu nedenle çelişki, sürekli teşhir edilmeli.

SÖYLÜYOR, AMA YAP(A)MIYOR

Buna karşılık demokratik muhalefet, monokratik düzenleme ve uygulamanın sakıncalarına sürekli dikkat çekerek, demokratik anayasa yoluyla işleyen bir parlamenter rejim gereğini ve bu yöndeki iradesini dile getiriyor olsa da, bu konuda ortak çalışma sürecine henüz girebilmiş değil.

Kuşkusuz kastedilen, bir anayasa çalışması için hemen masa etrafında oturma değil. Yasama etkinliklerinde daha belirgin ve güçlü dayanışma da, hedeflenen rejime giden yolu açmaya katkıda bulunabilir.

Bu nedenle, demokratik muhalefetin en büyük zaafı, söylem ve eylem çelişkisi. Oysa söylemin etkisi, yansıtılan irade konusunda somut adım atılması ölçüsünde hissedilir.

OHAL ANAYASASI VE ANAYASAL OHAL

Anayasal yetki çerçevesinde ilan edilen OHAL, Anayasa’nın kendisine karşı kullanıldı. ‘Anayasa’ya saygılı yasa’ kaydı ile kullanılması gereken OHAL yetkisi, Anayasa’ya karşı kullanılarak Anayasa, “olağanüstü hale” getirildi.

Olağanüstü ortam ve koşullarda değiştirmenin gayri meşru özelliğine eklenen içerik halkası, aşırı yetkilere ve hukuk dışı alanlara açık istisnai bir metin ortaya çıkardı.

9 Temmuz 2018 günü değiştirildiği şekliyle Anayasa yürürlüğe konuldu; 10 gün sonra ise, OHAL sona erdi. Ne var ki, Anayasa’nın kendisi olağan dışı olduğu gibi, yasal düzlemde de, OHAL düzenlemeleri, her fırsatta yasalara işlendi ve işlenmeye devam ediliyor.

Özet: 15 Temmuz Darbe Girişimi’ni fırsata çevirerek yapılan değişiklik, “OHAL Anayasası”; bunun getirdiği tek kişi yönetimi (monokrasi) ise, “anayasal OHAL”dir.

2020 VE 20’Lİ YILLAR

Bu nedenle, demokratik muhalefet, çift katmanlı OHAL gerçeğini görebildiği ölçüde, monokratik ittifakı geriletebilir.

2020, demokratik anayasal düzen yolundaki ortak iradeyi uygulamaya koyma yılı olarak algılanabildiği ölçüde ancak bu “çifte ara rejim” aşılabilir. Bu yöndeki somut adımlar, 20’li yıllarda demokratik hukuk devletine dönüş umudu yaratabilir. Aksi halde, söylem ve eylem çelişkisi, demokratik muhalefeti geriletir, monokratik ittifaka meşruiyet zemini sağlar.