Geçtiğimiz yıl Türkçe olarak yeniden yayın hayatına başlayan Monthly Review Türkiye dergisi "Latin Amerika ve Sol" başlığı ile 3 Nisanda raflarda!

Monthly Review Türkiye'nin yeni sayısı: Latin Amerika ve Sol

67 yıldır yayın hayatına devam eden ve farklı dillere çevrilen Monthly Review dergisinin Türkiye edisyonu bu ay "Latin Amerika ve Sol" özel sayısıyla raflarda yerini alacak. Monthly Review Türkçe olarak daha önce 40 sayı yayınlanmıştı. Derginin Türkiye sürüveni Monthly Review Türkiye olarak Redaksiyon bünyesinde devam ediyor. Monthly Review Türkiye dergisi 2018 yılının ilk sayısında ise Latin Amerika ve Sol başlığını taşıyor.

John Bellamy Foster ve Cliff DuRand gibi isimlerin yazılarının yer aldığı sayının Türkçe edisyonunda Hayri Kozanoğlu da dergideki yerini aldı. Derginin bu sayısında," Mészáros ve Sermaye Sisteminin Eleştirisi The Necessity of Social Control’eJohn Bellamy Foster, Sermayenin Tarihsel Döngüsü Sona Eriyor Güvenli Bir Çıkış Adına Mücadele István Mészáros,Brezilya Krizi Yolsuzluk, Neoliberalizm ve Birincil SektörAnthony Pahnke,Yeni Bir Devrimci Özne Tassos Tsakiroglou’nun Marta Harnecker ile MülakatıMarta Harnecker ve Tassos Tsakiroglou, Latin Amerika’da Seçimler YılıHayri Kozanoğlu,Walter Benjamin Venezuela’daChris Gilbert,Küba’nın Yeni KooperatifleriCliff DuRand,“21. Yüzyıl Sosyalizmi” ve Neoliberal Restorasyon Tehlikesi Çağatay Edgücan Şahin ve Kerem Gökten" makaleleri yer alıyor.

Monthly Review Türkiye, tüm seçkin kitabevlerinde 3 Nisan'da satışa çıkıyor.

Gamze Yücesan'ın yazdığı Editör'den bölümü ise şu şekilde:

Latin Amerika, Bolivar’ın, Jose Martin’in, Zapata’nın köylü ayaklanmaları, sosyalistlerin önderlik ettiği halk isyanları ve devrimleri ile sosyalistler için oldukça zengin, değerli ve romantik bir coğrafyadır. Son dönemde ise neoliberal politikalara karşı ortaya çıkan halk hareketleri ve bu hareketlerin liderleri ile 21. yüzyılda sosyalizmi inşa etmede Latin Amerika ilham kaynağı oluyor. Latin Amerika coğrafyasının farklı bölgelerinden yükselen mücadeleler, “yeni bir yüzyılda sosyalizm mümkün” deme umut, inat ve iradesini var ediyorlar. Chavez’in Bolivarcı Devrimi, Meksika’da Zapatistalar ve diğer bölgelerde fazlasıyla çeşitlenmiş deneyimler görmek mümkünse de bu çağdaş sosyalist girişimler belli değerleri paylaşıyorlar. Burada üç eğilim önemlidir. İlki, insanın ve toplumun ihtiyaçları. İkincisi, katılımcı demokrasi ile söz, karar ve yetkinin halka devri. Üçüncüsü, coğrafyanın tarihsel, yerel ve kültürel devrimci birikimi ve pratiği.

Latin Amerika deneyimlerin ardında “kapitalizmin yerini insanlığın hizmetinde bir ekonomi ve toplum almalıdır” düşüncesi bulunuyor. Diğer bir deyişle, sermayenin ihtiyaçlarına karşı insanın ve toplumun ihtiyaçlarını öne alan bir yaklaşım hakimdir. Bu coğrafyadaki pratikler, ortak toplumsal üretkenlikleri ile özgürce birleşmiş bireylerin herkesin ihtiyaçlarını üretmesine dayanıyor. Toplumsal ekonomi kendi mantığını, insan üzerinde, iş üzerinde yani işçi ve işçinin ailesi üzerinde temellendiriyor. Dolayısıyla, sosyalist deneyimler, sermayenin mantığına alternatif olarak merkezine insanı koyan bir toplum ve ekonomi inşasıdır. Bu inşaa ise anti-emperyalist, yurtsever ve kalkınmacıdır.

Sermaye için emekçilerin kötü sağlık, yetersiz beslenme ve niteliksiz eğitim koşulları, işsizlik, yok edilen çevre ve derin yoksulluk koşulları doğrudan cevap verilmesi gereken ihtiyaçlar değildir. Bunların çözümü insanın ve toplumun ihtiyaçlarıdır. Latin Amerika’nın meydan okuyan solu, işbirliğine, dayanışmaya ve kolektif mülkiyete dayalı yeni üretim ilişkileri ile yoksulluğu yok etmeyi amaçlıyor.

Latin Amerika deneyimleri, bürokratik, hiyerarşik ve üretici güçlerin gelişmesine öncelik veren sosyalizmlerden farklı olarak insani gelişim için işçi yönetimine, özyönetime ve ortak yönetime öncelik veriyor. Bu tür yapılar içinde insanlar toplumun her seviyesinde demokratik planlama ve katılımcı bütçe yaparak yetenek ve kapasitelerini geliştiriyorlar. 21. Yüzyılda Sosyalizm kitabının yazarı Micheal Lebowitz’in sözleri ile “aslında insani gelişimi hedefleyen bir sosyalizm gökten inmeyecektir, insanların kendilerini dönüştürdükleri bir sürecin ya da pek çok sürecin bir sonucu olacaktır.”

Bu coğrafyada, sosyalizmde merkezi olarak planlanan, hiyerarşik olarak denetlenen ve devlet tarafından idare edilen bir ekonominin olanakları, imkan ve imkansızlıkları tartışmaya açılmıştır. Bu noktada ,“birleşmiş üreticilerin” güçlenmesine olanak sağlayan kooperatifler önemli açılımlar sağlamaktadır. Sosyalizmin asıl g revinin yalnızca üretici güçleri geliştirmek değil de insanların gelişmesini sağlamak olduğu düşünüldüğünde işçi mülkiyetindeki ve yönetimindeki kooperatifler önemli bir noktada durmaktadır.

Latin Amerika solu, ezilenlerden, yoksullardan yana kurtuluş teolojisisinin, “büyülü gerçekçilik” gibi zengin edebi akımların, geçmişe dair devrimci yeniden okumaların, isyan ve halk hareketlerinin önderliğini yapan liderlerin “mesianik”, “mistik” imgeselliğinin üzerinde yükselir.

“Latin Amerika ve Sol” dosyasında “meydan okuyan sol”u selamlarken, farklı ülke deneyimlerini aktaran Monthly Review çevresinden çok değerli isimler var: Anthony Pahnke, Cliff DuRand, Marta Harnecker ve Chris Gilbert. Dosyamıza Türkiye’den de katkılar yapıldı: Hayri Kozanoğlu, Çağatay Edgücan Şahin ve Kerem Gökten.

Bu sayıda özel bir anmayı ve selamı Istvan Mészáros’a ayırdık. Mészáros’u 1 Ekim 2017’de kaybettik. Mészáros ardında yabancılaşma, felsefe, sanat, diyalektik, sermaye ve devlet gibi konular üzerinde çok önemli bir birikim bıraktı. Mészáros’un, Macaristan’da Lukacs’ın asistanı olarak başlayan akademik çalışmaları, Macaristan’dan ayrılmak zorunda kalmasıyla İngiltere’de devam eder. Kısa bir süre İtalya ve Kanada’daki üniversitelerde de çalışır. 1970’de yayınladığı Marx’ın Yabancılaşma Teorisi (Marx’s Theory of Alienation) Marksist gelenek içinde ya da Marksist gelenek hakkında en iyi ve en yenilikçi eser olarak kabul edildi ve Isaac Deutscher Ödülü’ne layık görüldü.

1995 yılında magnus opus’u olarak bilinen Kapital’in Ötesinde: Geçiş Teorisine Doğru (Beyond Capital: Toward a Theory of Transition) yayınlanır. Bu eseri üzerine Hugo Chavez, Mészáros “önümüzdeki yolu aydınlatıyor. Dünya genelinde sosyalizme doğru ele almamız gereken temel argümanlara işaret ediyor. O, yirmi birinci yüzyılın kaşifidir” diyecektir. Sosyalizmin mümkün olduğu tezini 1990’lı ve 2000’li yıllardaki çalışmalarında da geliştirir. Ya Sosyalizm Ya Barbarlık: ‘Amerikan Yüzyılı’ndan Yol Ayrımı (Socialism or Barbarism: From the “American Century” to the Crossroads) böyle bir çabanın ürünüdür.

Mészáros, 1990’lar sonrası, Monthly Review editörleri Harry Magdoff ve John Bellamy Foster’ın en değerli danışmanlarından ve derginin yazarlarından olacaktır. Mészáros, üç ayrı cilt olarak basılmasını düşündüğü Leviathan’ın Ötesinde çalışmasını tamamlayamadı. Bu çalışmanın bir alt başlığını Monthly Review’e yayınlanması için göndermişti. Bu sayımızda “Sermayenin Tarihsel Döngüsü Sona Eriyor” isimli bu altbölümü yayınlıyoruz. Ayrıca John Bellamy Foster’in Mészáros’un Toplumsal Denetimin Gerekliliği (The Necessity of Social Control) adlı kitabına yazdığı önsöze de yer veriyoruz.

Bu sayıda Kronik bölümünde, AKP iktidarı döneminde emekçi sınıflar açısından yakıcı bir sorun haline gelen bölüşüm ilişkilerindeki adaletsizliğe odaklanıyoruz. Son yıllarda iç ve dış politikadaki gelişmelere paralel, makro ekonomik göstergelerin bozulması emekçi sınıfların gündelik yaşamlarını olumsuz etkilemektedir. Tedavi masraflarını karşılayamadığı için yaşamını yitiren kanser hastaları, uzun dönemli işsizlik ve borçluluk nedeniyle çıkış yolu bulamayan ve kendini yakarak yaşamını sonlandırmaya göze alan işçiler, bu derin sorunların görünür olduğu anlardır. “Geçinemiyoruz” şeklinde içerik kazanan eylemler, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, işsizlik ve bu sorunların sınıfsal ve psikososyal görünümleridir. Kronik’te veriler ve olaylar üzerinden bu tabloyu gözler önüne sermeye çalıştık. Kronik bölümüne dergimizin editör yardımcılarıdan Kansu Yıldırım katkı sundu: “Geçinemiyoruz”: Dünyada ve Türkiye’de Sınıfsal Eşitsizlik.

Latin Amerika deneyimleri ve özellikle Küba sosyalizmi, insanca bir yaşam için verdiği mücadele ile, karar süreçlerine dahil ederek var ettiği halkın sesi ile ve “Gerçekçi ol, imkansızı iste” diyen Che’nin sözleri ile 21. yüzyıl sosyalizm mücadelesinin yolunu aydınlatıyor. Bu yolda yürümenin bir önemli adımı da, alternatif bir toplumu kurmak ve sürdürmek için ihtiyaç duyduğumuz anti-emperyalist, kamucu, demokratik, katılımcı ve öncü bilgidir. Bizim de çabamız tam bu yöndedir.

Herkese iyi okumalar. Gelecek sayıda buluşmak üzere...