Yunanistan’da “30 Kuşağı” diye adlandırılan ve çoğu Küçük Asyalı mübadil olduğu bilinen yazarlardan İlias Venezis’in, “Ege Hikȃyeleri” (Belge Yayıncılık) kitabında çarpıcı bir bölüm vardır.

Kurtuluş Savaşı sırasında İzmir alınınca Rumlar kayık, tekne ne bulurlarsa denize açılırlar. Hedefleri, bir an önce Yunanistan’a ulaşmaktır.

Bu arada Midillili Rumlar da hemen harekete geçerler.

Adada ne kadar Türk varsa, çoluk çocuk demeden hepsini, üstelik eşyaları ile birlikte denize dökerler.

Yalnız bir Türk’ü adada tutarlar.

O da adanın bahçıvanı Ahmet’tir.

Çünkü bahçıvan Ahmet, adanın kadastrosunu bilen tek kişidir. Küçük Asya’dan giden Rumlar onun yardımıyla Türklerin boşalttıkları alanlara yerleştirilecektir.

Toprak, özellikle üzerinde yaşadıkları toprak mübadele sırasında hem Türkler, hem Rumlar için yaşadıkları bunca acının çekirdeğini oluşturmaktadır.

Lozan mübadillerinden Mustafa Bozbey de yakın tarihte Gümülcine’nin Langaza köyüne gider dedesinin çocukluğunu aramak üzere...

Dedesi anlatırmış:

“Biz memlekette rençberdik, fakat Bursa’ya gelince ticaret yapmaya zorladılar. Biz de valiye çıkıp durumu arz ettik. Vali Bey bize hak vererek çevrede köy aramaya başladı ve Rumların bizim gibi mübadele yüzünden terk ettiği İnesi Köyü’nü buldu. Gidip köyü gördük ve çok beğendik. Birinin parasını Vali Bey, ikisinin parasını biz vererek üç öküz aldık ve tütün ekmeye başladık.”

Suyun iki yakasında da yaşananlar neredeyse aynıdır.

Üç aylık edebiyat dergisi “Roman Kahramanları”nın 20. sayısında Şebnem Aslan’ın “Yunan Edebiyatına Yansıyan Mübadele” başlıklı önemli bir yazısı var.

Aslan, mübadeleye Yunan edebiyatının penceresinden bakarak şu saptamada bulunuyor:

“Dido Sotiriu, İlias Venezis, Nobel Ödüllü Yorgo Seferis, Kostas Politis, Staris Dukas gibi yazarlar, halkların doğup büyüdükleri topraklardan zorla gönderilmelerinin verdiği hüzün ve acının insani yanını işleyerek döneme ışık tutmaya çalışmışlardır.”

Ve ekliyor:

“Bu yazarların çoğunun mübadeleyi yaşamış olması, yarattıkları edebi eserlere kendi yaşantılarını da eklemelerine ve aynı zamanda tarihi olaylara kaynak olmasına neden olması, Yunan edebiyatında ve dilde gelişmelere, modernleşmeye yeni ekollerin doğmasına yol açmıştır.”

Şebnem Aslan, Ayvalık doğumlu İlias Venezis’in “Eolya Toprağı” romanından bir bölüm de aktarıyor, yine “toprak” üzerine...

Bir aile, hüzün ve acıyla anayurtlarını terke mecbur bırakılmışlardır. “Bütün ömrü boyunca kendisini koruyan gökyüzüne başını yaslayan” nine bir türlü uyuyamamaktadır. Sanki yaşlı kocası gömleğinin altında yumru gibi bir şey saklamaktadır.

Nine sorar: “Bu ne?”

Yaşlı adam, “bedenine dokunan kalp atışlarına yakın duran yabancı kütleyi çıkarır.

“Bir şey değil, birazcık toprak”tır.

Memleketlerinin toprağı. Gidecekleri yabancı diyarda memleketlerinin toprağını hatırlamak adına fesleğen ekmek için yanına aldığı topraktır.

Yunan yazarlarının tavrının aynısını “dostluk” vurgusu altında Türkiyeli yazarlar da göstermektedir.

Arada politikacılar olmasa..