Geçen hafta sonu BirGün okur toplantısı için Selami İnce ile Gerze’deydik. İki gün boyunca Sinop ve Gerze’de okurlarla buluştuk. Onlar gazete ile ilgili eleştirel değerlendirmelerini aktardılar, biz de Ankara muhabirimiz Burcu Cansu ile birlikte bölgede yürütülen çevre mücadelesini daha yakından öğrendik ve tanık olduk.

Sinop, Gerze hattında yeşeren mücadele pratiği, yeni toplumsal muhalefet tarzlarına Karadeniz HES mücadeleleriyle birlikte çok önemli bir model olmuş durumda. İnsanlar kendi hayatlarının ve koşullarının karar vericileri olabileceklerini dolaysızca yaşantılıyorlar. Mücadelenin doğurduğu asıl kazanım ise hayat koşullarını değiştirirken kendilerinin de değiştiğini görmeleri.

Mesele sadece olağanüstü güzel bir doğanın nükleer/ termik santraller için tahrip edilmesine karşı çıkan bir grup çevre gönüllüsünün mücadelesi olmaktan çıkmış. Belediye başkanından ineğiyle birlikte biber gazı yiyen köylü kadınına kadar insanlar kendi özgür iradeleriyle kendi hayat koşullarını belirleyebileceklerini yaşayarak deneyimler olmuşlar.

Santralcilerin gerçekleri nasıl çarpıtabildiklerine, satın aldıkları yerel ve ulusal medya ile nasıl bir kara propaganda sürdürdüklerine, içlerinden kimilerini nasıl maaşa bağlayıp muhalefetin yaygınlaşmasına engel olmaya çabaladıklarına tanık oldukça politik olanın aslında hayat koşulları üzerine aldıkları kararlar olduklarını yaşamaya başlamışlar.

Politik mücadele nasıl bir hayat sorusuna verilen pratik yanıttan başka bir şey değil. Sinop Gerze boyunca olup biten tam da bu. Mücadele çadırında tutulan nöbetler, kimsenin lider olmadığı, sürekli değişen grup sözcülerinin sadece mücadelenin eşgüdümünden sorumlu olması, somut bir hayat koşulu talebi için mücadele etmenin cinsiyet, kimlik, meslek, toplumsal statü gibi ayrımları ortadan kaldırması ve toplumsal muhalefet pratiğinin bireysel kimlik ve kişilerarası ilişki tarzını da değiştirmesi asıl kazanımlar olmuş.

Birazda bu yüzden mücadeleyi sürdüren insanlar adlarının değil mücadelenin kendisinin öne çıkması ilkesini seçmişler. Bu seçimi belirleyen asıl önemli etken ise bence, mücadelenin başındaki birey hallerinin süreç içinde değiştiğini içten içe hissetmeleri.

Mücadele sürecinin başında ‘kocasının politik faaliyetlerine’ destek olan, süreç içinde platformun sözcüsü olmuş. Gündelik hayatın yaşanma tarzında eşitlenme, ortaklaşma ve iktidar ilişkilerinin yeniden tanımlanması gerçekleşmiş. Ulusal çaptaki siyasi parti aidiyetlerinin kendi hayat koşulları söz konusu olduğunda nasıl anlamsızlaşabildiğini görmek herkes için çok öğretici olmuş. Öyle ki birbirine rakip siyasi parti, gençlik örgütü üyeleri sahici politik mücadele içinde omuz omuza bulmuşlar birbirlerini.

Sinop, Gerze boyunca yürüyen mücadele, diğer HES karşıtı eylemlerle birlikte başka bir dünyanın mümkün olabileceği umudunun yıllar sonra yeniden yeşermesini sağlamış. Büyük büyük laflar ederek, derin politik çözümlemeler içinde boğularak hayata ve koşullarına yabancılaşma yerine, insanın  kendi hayat koşullarını belirlemek için yaptığı pratik mücadelenin kendisini de değiştirdiği bir kez daha kanıtlanmış.

Şimdi bu mücadelenin kendisini biteviye yeniden üretmesi ve yaygınlaşması için Gerze dışında yaşayanlara da düşen görevler var. Santralciler ve iktidar bölge insanını ekonomik olarak çaresiz bırakmaya çabalıyorlar. Kendi hayat koşullarını korumaya çalışanlara yalnız olmadıklarını yürüttükleri mücadelenin bölgeleri için değil bu topraklarda yaşayan tüm insanlar için olduğunu anladığımızı göstermeliyiz. Gerze’deki termik santral karşıtı mücadelenin Ankara, İstanbul, Diyarbakır, Hakkari’nin de mücadelesi olduğunu gösterebilmeliyiz.

Bu yaz Gerze’ye sloganını hayata geçirebilmeli ve mücadelelerini paylaşmak ve kurdukları modeli öğrenmek için hiç değilse tatilimizi bölgede geçirmeliyiz. 30 Nisanda Ankara’da yapılacak ÇED raporu eyleminde Sinop, Gerze’lilerden daha fazla sayıda olmalıyız.