İran’da kadınların yürüttüğü mücadele başörtüsüyle ilgili değil, seçme özgürlüğü ile ilgili. Evet, bu mücadelenin siyasi sembolü haline gelen şey türban oldu ve bazı kadınlar başörtülerini çıkarıp yaktılar.

Mücadele İslam’a karşı değil rejime karşı
İran’da kadınlar sokaklarda başörtülerini yakıyor. (Fotoğraf: AA)

Şahed EZAYDI

Mahsa Amini’nin (ya da Kürtçe adıyla Jina’nın) ölümü İran’da ve tüm dünyada infial yarattı. Suçluların İranlı yetkililer olduğu kısa sürede anlaşıldı. "Başörtüsü kurallarına uymadığı" gerekçesiyle sözde ahlak polisi tarafından tutuklandığında Amini, ailesiyle birlikte İran’ın başkenti Tahran’ı ziyaret ediyordu. 22 yaşındaki Mahsa “eğitim merkezine” götürüldü ve burada polis tarafından dövüldü. Komaya girdi ve birkaç gün sonra hayatını kaybetti.

Şimdi İran devleti, eylemcileri bastırmaya çalışmakla meşgul ve bunun için şiddete başvuruyor. Gecenin geç saatlerinde hak savunucularına, gazetecilere ve avukatlara yönelik baskınlar düzenliyor. Amini’nin ölümünü duyuran gazeteci Nilüfer Hamedi de tutuklandı ve halen hapiste tutuluyor.

TÜM BASKILARA RAĞMEN

Tüm bunlara rağmen insanlar hükümete karşı çıkıyor, sokakları dolduruyor. Kadınlar kamusal alanlarda örtülerini çıkarıp, dayanışma sembolü olarak saçlarını kesiyorlar. Bu eylem biçimi dünyanın geri kalanına da yayıldı ve birçok insan dayanışma ruhuyla saçlarını kesip sosyal medyaya videolar yüklüyorlar. İranlı eski mahkûm Nazanin Zaghari-Ratcliffe de eylemlere destek verdi.

Gelinen noktada, Amini cinayeti ardından yaşanan eylemler ülkede Kasım 2019’dan bu yana yaşanan en büyük çalkantı haline geldi. 1979’da kurulan İslam Cumhuriyerti’nde İranlı kadınlar giyim-kuşam konusunda sıkı kurallara uymak zorundalar. Bu kuralları uygulamakla görevli “ahlak” polisi, bu kuralların İslami öğretilere dayandığını iddia ediyor. Hâlbuki bunun gerçeklerle ve olgularla hiçbir ilgisi yok.

Tüm kadınlar için zorunlu tutulan ve uyulmaması halinde ceza uygulanan başörtüsü kuralları dinle ya da ahlakla ilgili değil, baskıcı devlet rejimiyle ilgili. İnanç bir seçimdir. Türban bir seçimdir. İster din ister laiklik kaynaklı olsun, devletler ve hükümetler kadınların bedenlerine dair dayatmalarda bulunan yasalar uygulamamalı.

İran’da kadınların yürüttüğü mücadele başörtüsüyle ilgili değil, seçme özgürlüğü ile ilgili. Evet, bu mücadelenin siyasi sembolü haline gelen şey türban oldu ve bazı kadınlar başörtülerini çıkarıp yaktılar. Fakat bu örtünen Müslüman kadınların düşmanlaştırılacağı anlamına gelmiyor. İranlıların başörtülerini yakmaları bazı kişilerin iddia ettiği gibi İslamofobi ya da İslam düşmanlığı olarak değil, devletin baskı sembollerinin yakılması olarak anlaşılmalı.

İSLAMOFOBİ DEĞİL

İranlı Müslüman yazar Hoda Katebi Twitter’da şöyle yazdı: “Bağlam önemlidir. İranlı kadınlar giymeleri zorunlu tutulan türbanlarını yakıyorlar. Bu, Hindistan’da İslam’a saldırmak için türban yakan faşistlerin türban yakmasından tamamen farklı. Bu iki bambaşka durumun karşılaştırılması anlamsız. İranlılar baskıcı devlet kontrolüne karşı çıkıyor, Hindistan’daki faşistler ise İslam’a saldırıyor.”

Tabii oryantalist Batı anlatıları da Müslüman kadınları daima “bastırılmış” olarak tasvir ederler ve türbanı da baskının sembolü kabul ederler. Şimdilerde de Batı’nın çeşitli medya oranlarında başörtüsü çıkarmayı “özgürleşme” ile eşdeğer tutan yorulmlar görüyoruz. Katebi’nin söylediği gibi, bağlamın önemli olduğunun altını çizmek şart.

Müslüman olsunlar, olmasınlar tüm İranlı kadınlar için başörtüsü zorunlu tutuluyor. Süregelen özgürlük mücadelesinin hedefinde devletin baskı araçları olduğunu anlamak son derece önemli. Unutmayalım ki Fransa’da kadınlar işyerlerinde ve eğitim kurumlarında türban takma hakları için mücadele ediyorlar ve bunu madalyonun “diğer yüzü” olarak tarif edebiliriz. Dolayısıyla dayanışma tüm İranlı kadınları ilgilendiriyor. Başörtüsü takmak isteyen kadınlarla dayanışma içinde olmak da bunun bir parçası.

DAYANIŞMANIN ÖNEMİ

İran hükümeti eylemleri baskıyla aşmaya çalışıyor ve ülkede interneti dahi kesiyor. Uluslararası dayanışma hiç bu kadar önemli olmamıştı. İngiltere’de insanlar İran konsolosluğu etrafında toplantılar ve İranlı feminist gruplar çeşitli eylemler düzenlediler. Eylemler Almanya, İtalya, Fransa ve İsviçre’ye de sıçradı ve “Kadın, hayat ve özgürlük” sloganı birçok ülkede yankılandı. ABD’de ise Washington, New York, Boston, Los Angeles ve San Francisco gibi başlıca kentlerde eylemler düzenlendi.

Sesimiz birlikte daima daha güçlü ve İranlıların feminist dayanışması da bunun kanıtı niteliğinde. İnsanlar dünyanın dört bir yanında dayanışma sergiliyorlar ve hükümetin baskıcı gücüne direnen İranlı kadınlara destek veriyorlar. Desteğimizi verirken feminizmin bağımsızlık ve seçim özgürlüğü anlamına geldiğini unutmayalım–türban takmak ya da takmamak kadınların kendi tercihi olmalıdır.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The New Arab