Malıa Bouattıa Cezayir’de milyonlarca işçinin, öğrencinin, işsizsin, ev kadınının, esnafın katılımıyla bir aydan uzun süredir devam eden protestolar, grevler ve oturma eylemleri neticesinde Cezayir Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika 2 Nisan 2019 Salı günü istifasını duyurdu. Vaktin geldiği birkaç gün önce netleşmişti. Neredeyse 20 yıldır iktidardaydı ve en azından son 6 yıldır sağlık durumunun başkanlık etmeye […]

Mücadele şimdi başlıyor

Malıa Bouattıa

Cezayir’de milyonlarca işçinin, öğrencinin, işsizsin, ev kadınının, esnafın katılımıyla bir aydan uzun süredir devam eden protestolar, grevler ve oturma eylemleri neticesinde Cezayir Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika 2 Nisan 2019 Salı günü istifasını duyurdu.

Vaktin geldiği birkaç gün önce netleşmişti. Neredeyse 20 yıldır iktidardaydı ve en azından son 6 yıldır sağlık durumunun başkanlık etmeye uygun olmadığı açıktı. Cezayir ordusunun başında bulunan General Ahmet Gaed Salah, Buteflika’nın koltuktan inmesini talep edenlere destek verdiğini ilan etti. Tabii Salah’nın bunu söylerken sokaklardan, üniversitelerden ve iş yerlerinden gelen yoğun baskıyı hissettiğine şüphe yok.

Ordu, kendini kurtarıyor

Aslına bakarsanız orduyu ‘devrimin müttefiki’ olarak görmek yanlış olur. Buteflika 2013’te felç geçirdiğinde ordu koltuğunu koruması için desteğini vermiş, ülkeyi perde arkasında yöneten bir konuma gelmişti. Şimdiyse topluma yayılan öfke neticesinde kenara çekilerek Buteflika’nın düşüşünü hasar almadan atlatmaya çalışıyor. Önümüzdeki aylarda ve yıllarda geniş demokratikleşme ve sosyal adalet talep edenlerin önünde duracak güç yine ordu olacak. Ordu kendini kurtarmak için Buteflika’yı öne attı, ancak bunu yaparak sahip olduğu siyasi gücü açığa vurdu.

Halk, ‘buradayız’ diyor

istifası resmiyet kazanır kazanmaz milyonlarca Cezayirli sokağa döküldü. Sokaktaki sevinç muazzamdı. Genci yaşlısı herkes dans etti, şarkılar söyledi ve haftalardır süren çabalarının neticesini almanın sevinciyle ağladı. Örgütlenen ve başarıya ulaşan insanların mutluluğuna şahit olmaktan daha güzel pek az şey vardır. Fakat her şey kutlama ve sevinçten ibaret değildi. İlerleyen günlerde neler yaşanacağına dair endişeyi okumak güç değildi. Cuma günü yapılacak eylemlerin tüm eylemlerden büyük olması için çağrılar yapıldı. İnsanlar bir bakıma yalnızca kutlama yapmıyor, sahip oldukları gücü gözler önüne seriyorlardı. Rejime hala burada olduklarını, örgütlendiklerini ve örgütlenmeye devam edeceklerini gösteriyorlardı. Krizi çözen tarafından ordu olduğunu kabul etmediklerini gösteriyorlardı.

Eylemcilerin çoğu için iş daha yeni başlıyordu, bunu görmek zor değildi. Benimsedikleri sloganın anlamı “Hepsi gitmeli” oldu. Tunus devriminden devşirdikleri slogan sokaklarda yankılanıyor; hem Ali Baba’yı, hem 40 haramileri tehdit ediyordu. Buteflika’nın istifasının hareketin sonu anlamına geldiğini düşünenlerin sayısı az. Daha ziyade, insanlar bunun birçok açıdan yeni bir başlangıca işaret ettiğinin farkında görünüyor. Gerek kamu kuruluşlarından, gerek hayati önem taşıyan doğal gaz ve petrol endüstrilerinde çalışanlar olsun tüm işçiler bir aydır sürekli iş bırakma eylemleri yaptılar ve başkanın koltuğundan inmesi yönündeki taleplerinden vazgeçmediler.

Rejim kontrolündeki başlıca işçi sendikası olan Cezayir İşçileri Bileşik Sendikası Genel Sekreteri Abdülmecid Sidi-Said’e yönelik suçlamalar defalarca tekrarlandı; rejimin işbirlikçisi olduğu ve koltuğundan inmesi gerektiği söylendi. Bu nokta önemli çünkü işçiler yalnızca rejimin değişmesini değil; kendi kurumlarının, mücadelelerinin ve direnişlerinin kontrolünü de ele almak istiyorlar. Üniversitelerde de benzer dinamikler şekilleniyor –öğrenciler bundan sonra ne yapılması gerektiğini tartışıyor, geleceğe dair vizyon üretiyorlar. Eylemler Şubat ayında başladı ve o günden bugüne çokça şey yazılıp çizildi.

Canavarı hortlatmamak…

Bölgedeki tecrübelere bakılırsa tepedeki adamın koltuktan inmesi önemli fakat aynı zamanda rejimin adaptasyon gösterdiğinin, varlığını sürdürmek için manevralar yaptığının bir işareti. Mısır, Tunus, Yemen gibi ülkelerde grevler ve gösteriler başarılı oldu ve baskıcı liderler koltuklarından indirildi. Ancak kısa süre sonra canavar farklı formlarda hortladı. Canavarı öldürdüğünüze emin olmazsanız, gelip sizi yakalayacaktır. Yine bölgedeki benzer tecrübeler gösteriyor ki yoksulluk, işsizlik, siyasi baskı, adaletsiz meseleleri hemen çözülemiyor. Rejimlerin ilk tepkisi toplumsal talepleri karşılamak değil, baskıcı mekanizmaları kuvvetlendirmek oluyor. Dolayısıyla Cezayir halkına düşen misyon belli.

Berber Baharı

Eylemlere katılan birçok insan, 1962’de Fransa’dan bağımsızlık kazanılmasıyla başlayan devrimin tamamlanmasından söz ediyor. 1980’lerde şekillenen siyasi süreci unutmayalım. Kuzey bölgelerdeki insanlar eylemlere giriştiğinde bu hareket o günlerde ‘Berber Baharı’ ismiyle anılmıştı. 1988’deki Ekim İsyanları da insanların özgürlük, demokrasi, refahın adaletli paylaşımı ve Fransızları ülkeden kovmasına karşın gücü halka teslim etmeyen devrimin tamamlanması talepleri etrafında şekillenmişti. Şahit olduğumuz ayaklanmayı yerel ve bölgesel bağlam dâhilinde değerlendirmek önemli çünkü yaşananları anti-kolonyal, Arap ve Berber kökenli mücadelelerin bir sentezi olarak görmemize imkân sağlıyor. Aynı zamanda bölgedeki rejimler ve halklara dair önemli dersler içeriyor.

Kara on yılın ardından

1990’lar ve 2000’lerde Cezayir kanlı bir sivil savaş yaşadı. Kısa bir demokratikleşme süreci İslami Selamet Cephesi’ni iktidara getirdi ve gücünü yitirmekten korkan ordu, hükümete darbe yaptı. Ardından on yıllık katliam, suikast ve baskı süreci yaşandı. Bu döneme Cezayir’de Kara On Yıl ismi verildi.

Sonrasında Cezayirli yetkililer ve uluslararası yorumcular Cezayir’de isyan döneminin kapandığını büyük bir özgüvenle duyurdular.

***

Öfkeyi zapt edemezsiniz

1990’ların travmasının taşıdığı izleri silmek zordu. İnsanlar bu riski tekrar almak istemiyordu. Fakat işte olan oldu. Yaşanan tüm şiddet, baskı, yıkım ve acı neticesinde rejim hepi topu on yıl kazandı. Şimdi insanlar tekrar sokaklarda, haklarını talep ediyorlar. Cezayir devrimi gösteriyor ki toplumsal öfkeyi bastırmak mümkün olsa da, yok etmek mümkün değil. Bölgesel kültürün ve dinin otoriter doğasına atıf yapan tüm Oryantalist teorilere rağmen, özgürlük ve adalet arzusu bölge halklarının yüreğinde yanmaya devam ediyor. Orta Doğulu ve Kuzey Afrikalı liderler iyi izlesin. Zaman kazanabilirler ama insanları satın alamazlar.

Çeviren: Fatih Kıyman – The New Arab