Epeydir gündemimiz kötü gidişatın nasıl durdurulacağı. Siyasi basiretsizlik ve öngörüsüzlük girdabında iradesini ve aklını teslim edenler, hala iktidar bloku’nun giriştiği operasyonların bir süre sonra duracağını söylüyorlar. Blok’un kırılganlığını, ekonomide yaşanan türbülansı, Batı’dan gelen eleştirileri gerekçe göstererek rüzgârın kısa ya da orta vadede iktidar bloku aleyhine döneceğini hayal ediyorlar. Hal böyle olunca da reçete diye ‘kabuğu’ sertleştirerek beklemeyi önümüze koyuyorlar. Buna göre eğer susar, kendimizi korur ve sabredersek bir sabah uyandığımızda önümüz çayır çimen olacak! Hem en az hasarla kendimizi kurtarmış olacağız, hem de sonrasında muktedir seviyesine yükseleceğiz! “Kullanışlı iyimserlerin” bu safsatası, demokratik mücadelenin önündeki en büyük engeldir. Zira somut dayanaktan yoksun olduğu gibi siyasi göstergeleri okumaktan da fersah fersah uzaktır.
Bahçeli’nin AKP başkanlık önerisini “makul” bulduğunu söylemesiyle referanduma giden sürecin hızlandığı açık. Zamanında meydanlarda kürsüden ip atan Bahçeli’nin makullük ölçütünü sizin takdirinize sunuyorum. Basına sızdırılan taslakta “tam başkanlık” üzerinde durulduğu ve MGK’den YÖK’e birçok kurumun lağvedilerek yetkilerinin Erdoğan’a nakledileceği görülüyor. Belli ki mevcut koalisyon, tüm ortakları ama en çok da Saray’ı memnun edecek bir formülü halka dayatacak. O güne kadar da buna karşı çıkan kim varsa susturmayı deneyecek. CHP bildirisine suç duyurusunda bulunulması ana muhalefete yönelmesi muhtemel bir operasyonun ilk hamlesi. CHP sahaya inip yerel dinamiklerden güç almadan kendisine yönelen saldırıyı durduramaz.

Sivil topluma pranga
İktidar bloku’nun tüm siyasi hasımlarını düşmanlaştırarak imhaya yeltenmesi sadece parlamentodaki muhalefeti hedef almıyor. HDP’li vekillerin tutuklanması, CHP’lilerin topun ağzına konmaları madalyonun yalnızca bir yüzü. Demokratik özgürlükler ve temel hakları kısıtlamayı bir beka meselesi olarak gören iktidar bloku, tüm kamusal alanı boğmak ve iktidara doğrudan bağlı olmayan sivil toplum örgütlerini ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Çatısı altında cinsel tacizden yolsuzluğa kadar bir dizi suç işlenmiş fakat iktidar projesinin bir parçası olarak görülen vakıflara ve derneklere dokunulmazken avukatların, çocuk istismarına karşı mücadele eden gönüllülerin, kadın dayanışma derneklerinin kapılarına mühür vurulması bundan. Bu alanda yürütülen operasyonlar da diğer uygulamalarla benzer bir mekanizmanın ürünü. Önce torbaya faaliyet alanı ve siyasi angajmanı birbirinden çok farklı kuruluşlar atılarak zihinler bulandırılıyor. Akabinde bir sonraki dalga için hazırlık yapılıyor. Faaliyeti henüz durdurulmamış demokratik kitle örgütlerinin sesinin kısılması için ise her önlem alınıyor. Daha geçen hafta basın açıklaması yapmak isteyen SES üyelerine nasıl engel olunduğunu okudunuz. Emek örgütlerinin temsilcileri adliye koridorlarında yığınla davayla uğraşıyor.

Mesih AB?
Türkiye’deki hak ihlallerinin AB’nin gündeminde önemli yer tutması ve İlerleme Raporu’nda iktidara yönelik sert eleştirilerde bulunulması yazının başında sözünü ettiğim ‘kullanışlı iyimserlere’ “ha işte” dedirtti. Fakat AB ile iktidar arasındaki söz düellosunun Türkiye’de ağır baskı altında yaşamaya mecbur kalanların derdine derman olacağını düşünenler çok yanılıyor. Her şeyden önce göçmen pazarlığı gösterdi ki AB’nin menfaatleri Türkiye’deki özgürlüklerin önünde. Bundan sonra da öyle olacak. İktidar bloku üzerinde AB’nin etkisi ise eskisine oranla çok daha az. Dolayısıyla Batı’ya bel bağlayarak içeride demokrasi mücadelesine rota çizmek dün olduğu gibi bugün de imkânsız.

Milliyetçilik kaldıraç
Milliyetçilik üzerinden sağ kitlelerin konsolidasyonu referanduma kadar sürecek. O yüzden ne idam dillerden düşecek ne Batı karşıtlığı ne de Kürt siyasetine yönelik nefret söylemi. AKP, Türk milliyetçiliğinin arkasına sakladığı siyasal İslam’a dayalı rejim değişikliğini asıl referandum sonrasında piyasaya çıkaracak.

İktidar blokunun söylem üzerinden kurduğu hegemonyayı somut meseleler ve olgusal gerçekler üzerinden kırmak demokratik muhalefetin sorumluluğunda. Gelir adaletinden üniversite özerkliğine, medya özgürlüğünden sendikal hakların genişletilmesine kadar geniş kapsamlı bir demokratik mutabakat projesi meydanlarda, işyerlerinde, kampüslerde, mahallelerde cesaretle dillendirilmeli. Bunu başarmanın yolu, çekirdeği sert, çeperi geniş ilerici-sol bir hatta muhalefeti davet etmektir. Bu davetin Siyasal İslam’a karşı demokratik özgürlükçü bir umudu büyütmesi bu karanlığa rağmen imkânsız değil.