Yazar Yılmaz Uçar’ı zamansız yitirdik. Bir söyleşimizde öykülerinin kaynağı için “Öykülerimin alanı yaşam. Yaşam, akan bir deli ırmak… Benim öykülerim kıyıya vuran deli ırmak selintileri” demişti.

Mücadeleyle geçen bir ömür

Kadir İncesu

Değerli yazar arkadaşımız Yılmaz Uçar’ı 5 Ağustos zamansız kaybetmenin derin üzüntüsü içerisindeyiz. Çok sık görüştüğü Taşkın Aşan’ın telefonuyla öğrendim acı haberi.

Çalıştığım Çınar Yayınevine gelir, yazılarını okurdu. Aksatmadan günce yazardı. “Kadir seni de Cemal’i de yazıyorum günceme,” derdi gülümseyerek. Hiç somurtmazdı ki…

En son, basıma hazır dosyası için konuştuğumuzda, şartları uygun bir yayınevi arayışındaydı.

Yılmaz ile altıncı kitabı “Yıkım” ve çocukluğu üzerine iki söyleşi yapmışız.

'ULAŞAMAYACAĞIMIZ UZAK DÜNYAMIZ'

O kadar detaylı anlatmış ki çocukluğunu: “6 – 14 yaş grubuma acıları sığdırdım ben. Hastanelerde geçti çocukluğum. Baltalimanı Hastanesi’nde ortopedi bölümünde ameliyatlar oldum, çelik korseler içinde gezdim. Arkadaşlarıma Karagöz - Hacivat gösterileri yapardım. Sokak kapısı arasına bir kilim gerip perde yapar; kilimin üstünden kartondan yaptığım Hacivat ile Karagöz’ü siyah beyaz televizyonda izlediğim ses tonlarına benzeterek, diyaloglarını da kendim yazdığım kağıttan okuyup oynatırdım. Gazete kağıtlarından biletler yaparak mahalle arkadaşlarıma satıp günlük harçlığımı çıkarıyordum. Ne güzel günlerdi. İnsanın sevinçle gözleri parlıyor anımsadıkça. Zaman dilimini geri alamadığımız için gözlerimiz doluyor ister istemez. Ah çocukluk… Ulaşamayacağımız uzak dünyamız!”

Söyleşimizde öykülerinin kaynağı için de “Öykülerimin alanı yaşam. Yaşam, akan bir deli ırmak… Benim öykülerim kıyıya vuran deli ırmak selintileri… Trajik insan öyküleri... Orhan Kemal tarzı realist öyküler. Gözlem, yaşam, anı, deneysel birikim ürünleri… Her insan bir öyküdür aslında; dram, trajik yaşam kesitleridir… Toplumcu gerçekçi, halkçı, ilerici şairin, yazarın yazması gerektiği temalar. Gözü toplumda, kulağı halkta olan realist yazarlar olarak yazı kaynağımız adaletsiz (!) yaşam…” değerlendirmesini yapmış.

Sürekli mücadele içindeydi Yılmaz Uçar… Dosyalarını bırakırdı yayınevlerine, belki yayınlarlar diye… Bir yandan da matbaacı dostlarıyla görüşüp kitabının basım maliyetini öğrenirdi. Bilirdi çünkü eninde sonunda bütün yayınevlerinden ‘hayır’ yanıtı alacağını ve kitabını kendi imkânlarıyla bastırmak zorunda kalacağını…