Çocuklarımızın sağlıklı, mutlu, kendine yeten, kendi aklını kullanma cesaretine sahip, merakını hep taze tutan, soran, sorgulayan bireyler olarak yetişmesi için bu dogmatik sisteme ve müfredata karşı çıkarak işe başlayalım

Müfredat değişikliği: Yeni rejimin aynası

AYSUN GEZEN
Ankara Veli-Der gönüllüsü

“Eğer çocukluk gitgide ilginç oluyorsa bunun nedeni çocukluğun, geleceğin toplumuna ideolojik olarak egemen olmak amacıyla yapılan bir iktidar savaşımının yeri olarak görülmeye başlanmasıdır”.1

AKP iktidarı Başkanlık Anayasası ile getirmeye çalıştığı rejim değişikliğine uygun “yeni insan”ı, başka şekilde ifade edecek olursak kindar-dindar-itaatkar nesilleri yaratmak için eğitim alanına yönelik büyük çaplı bir saldırı başlattı – gerek ilerici, demokratik, laik, bilimsel eğitim ilkeleri doğrultusunda mesleğini sürdüren eğitimcilerin KHK’larla tasfiyesi, soruşturulması vb. gerekse 2005 müfredat değişikliği, 4+4+4 eğitim sistemi, 19. Milli Eğitim Şurası, karma eğitimin ilgası, proje okulları, eğitimin baştan aşağı dini ilkelerle düzenlenmeye çalışılması yoluyla. Uzun erimli bir planın yine uzun erimli hedefler için devreye sokulması, adım adım uygulanması söz konusu.

Son müfredat değişiklikleriyle, “Atatürk’ün vatan-millet sevgisi” ile “çocukların Atatürk önderliğinde kazanılan hak ve hürriyetler hakkında bilgilendirilmesi” konuları müfrettan çıkarılırken, Atatürk’ün hayatının sınıflara yayılarak anlatılması ve ağırlığının azaltılması söz konusu iken 15Temmuz’un bütün sınıflar için müfredata eklenmesi, İnönü’nün müfredattan çıkarılması (Eğitim bakanı yalanlasa da yaptığı “İnönü 2. Dünya Savaşı döneminde ve üst sınıflarda okutulacak” açıklaması cumhuriyetin kuruluş dönemi ve erken cumhuriyet yıllarında artık okutulmayacağı gerçeğini gizleyemiyor), oldukça fazla veri sağlıyor AKP’nin yapmak istedikleri anlamında. Cumhuriyetin kazanımlarını, simge ve sembollerini uzun süreden beri aşındırmakta olan AKP, bu uygulamalarla onları yok etmek istiyor.

Christmas, Helloween gibi başka bir dine ilişkin kutsal gün ve bayramlar artık müfredatta olmayacak. Nedeni ise kültürel yozlaşma yaratacak olması. Noel baba kılığına girmiş birinin başına silah doğrultulması karesi halen hepimizin belleğinde taze; Reina’da yeni yılı kutlayanların katledilmesi henüz gözümüzün önünden gitmedi. Üstelik bunlarda farklı olana, ötekine yönelik nefret dilini bilinçli bir şekilde yayan yandaş medyanın ve iktidarın payı da büyük. Işte müfredata eklenenler kadar ondan eksiltilecek olanlar da toplum içindeki bu kutuplaşmaya, nefrete hizmet edecek; çocuklarımız bir “onlar” kategorisi oluşturacak, başka çocuklara ve onların ailelerine, onlar kategorisine sokulan herkese derin bir nefretle büyüyecek. Eğer “dur” demezsek çocuklarımıza en büyük kötülüğü yapmış olacağız.

Ortaokul 1. Sınıftan itibaren yabancı dil derslerinin geleceği ve bu derslere Arapça’nın da dahil edildiği bilgisi mevcut. Içeriği hazırlayan kim mi? Din Öğretimi Genel Müdürlüğü. Çocuklarımızın modern bir eğitim alması, dünya dillerini öğrenmesi, bilimsel gelişimlerinin nitelikli bir şekilde sağlanması değil burada amaç. Amaç her çocuğun dinsel eğitime, dinin de hakim olunması istenen mezhebine tabi kılınması. O kadar ki her okulda, neredeyse kreşlere, anaokuluna varana kadar mescit yapılması, henüz soyut düşünce yeteneği gelişmemiş çocukların oyun oynaması, o taze meraklarını gidermek için sorması, keşfetmesi, içinde yaşadığı dünyaya açılması gereken yaşlarda etkinlik adı altında camiye götürülmesi, namazı seviyorum etkinlikleri düzenlenmesi, çocukların özellikle de kız çocuklarının kapatılması ile aslında çocuklar içinde yaşadıkları dünyaya da kapatılıyor. Merakları yok edilmek isteniyor, çocukları bireyler olarak değil, meta olarak, el altında duranlar olarak görüyorlar.

Cihat kavramı müfredata dahil ediliyor. Cihatçıların kafa kestiği, askerleri yaktığı, Ankara’nın ortasında yüzlerce insanı katlettiği ve iktidar tarafından haklarını arayan bir avuç “öfkeli genç” olarak nitelendikleri bir ortamda bu kavramın müfredata dahil edilmesinin tehlikeleri çok açık. Üstelik kavramın eklenmesi ile istenen zaten Şuurlu Öğretmenler Derneği’ne faaliyet izni verilmesiyle çoktan başlanmış bir çaba. Bu dernek, cihatçı fikirleri yaymayı, davayı tanıtmayı, İslamsız saadet olmayacağı fikrini ve bu uğurda şer dediklerini yok edecek neferleri yetiştirmeyi amaç edinmiş bir dernek. Kurduğu dil, tahayyül edilen müslümanlık dışındakilerin şer odağı ilan edileceğini ve yok edileceğini gizlemeye gerek duymaksızın anlatıyor ve karma eğitime de karşı.

Kız çocuklarının eğitimlerine devam edemediği, zorla evlendirildikleri bir sistemde karma eğitimin kaldırılması, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini derinleştirecek, kadını eve hapsedecek, annelik ve kocaya hizmet rollerine indirgeyecektir. Kardan kadınla çektirdiği fotoğraf yüzünden soruşturma açılan öğretmen gibi, şort giydiği için tekme yiyen ya da saldırıya uğrayan hamile kadın gibi toplumsal değerlere uygun görülmeyen herkes bu saldırılara açık hale getirilmiştir. Değerler sistemi adı altında verilen eğitim işte buna hizmet edecektir.

Çocukların okuma ve yazmayı kolay öğrenmelerini sağlayacak yöntemler yerine bunu zorlaştıracak bitişik el yazısı sistemine devam ediliyor. Çocukların çoğu öğrenme güçlüğü ve isteksizliği yaşıyor, okuma isteğini yitiriyor. Çocuklarımızı, niteliksiz, hiçbir pedagojik yeterliğe sahip olmayan, eğitimci eğitimi almamış kişilere, imamlara teslim ediyorlar.

Evrim teorisinin müfredattan çıkarılması söz konusu. Yerine “canlılar ve çevresi ünitesi” getiriliyor. İnsanın başkalaşım geçiren, değişen, dönüşen bir varlık olarak ele alınmasının önüne geçilmesi, bunun yerine akıllı tasarımın, yaratılışın konması değişim ve dönüşümü dışta bırakan, bunlara karşı tepki geliştirilmesine yol açacak, itaati ve kaderciliği aşılayan etkilere sahip olacak.

Çocuklarımızın fen ve mühendislik becerilerinin gelişmesi diye müjdelenen değişikliğin ise okula devam oranlarının azaldığı da göz önünde bulundurulduğunda piyasanın ihtiyaç duyduğu ucuz iş gücünün çocuk yaştaki “işçilerden” karşılanmak için bir düzenleme olduğu aşikar. Buraya dikkat! Bilginin değil becerinin gelişmesi isteniyor. Mesleği erkenden öğrenen, kalifiye ve fakat ucuz emek arzının piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda sağlanması asıl amaç. Üstelik mevcut okutulan kitaplarda özellikle “yoksulum ama mutluyum” temalı masallar anlatılıyor, imgeler hep yırtık pırtık giysiler içinde fakir ama bu fakirliğine şükreden, fakirliğin kaynağını sorgulamayan “mutlu suratlı” insanlardan oluşuyor. AKP’nin hizmet ettiği sınıf çıkarlarının en görünür olduğu anlar bu resimler. Tıpkı Soma’da katledilen madencilerin ailelerine tevekkül için, isyan etmemeleri, haklarını aramamaları için mollaların gönderilmesinde olduğu gibi emekleri sömürülenlerin biat etmesini, boyun eğmesini sağlamak için din araçsallaştırılıyor. Islamcı siyasetin sınıfsal işlevi kendisini açık ediyor.

Bu işleve bir de okulların özelleştirilmesini eklemek gerekiyor. Eğitimin özelleştirilmesi ve metalaştırılması hem neo-liberal politikaların bir uzantısı, hem de çocuklarının laik ve bilimsel bir eğitim almasını isteyen üst-orta gelirli ailelerin özel okullara yönlenmesine neden olarak eğitimin paralı hale gelmesini bilfiil sağlıyor. Kaldı ki devlet okulları da sadece ailelerden alınan katkı payları ile dönmeye başladı ve bütçe ayrılmıyor. Bunun da birkaç sonucundan bahsetmek gerek. Özel okullara kaçış, dar gelirli ve yoksul ailelerinin çocuklarının dogmatik, dinci, niteliksiz eğitime mecbur kalması anlamına da geliyor; gelir dağılımındaki adaletsizlikler düşünüldüğünde toplumun çok büyük bir kısmı biat kültürü altında şekillendirilmekte. Özel okullara bu kaçış demokratik eğitim mücadelesini de sekteye uğratıyor. Bunun yanı sıra özel okullara gitmek için kredi kullanımına, borçlandırmaya teşvik ediyor ve sisteme göbekten bağlı duruma getiriyor.

Nabi Avcı bir konuşmasında çocukların “öğrenmeyi öğrenmesini arzu ettiklerini” belirtiyor. Öğrenilmesi istenilenin biat kültürü olduğu çok açık. Eğitim tamamen dinselleştirilerek sorgulamayan, eleştirmeyen, kendisine sunulanı biricik doğru kabul eden, bu doğrultuda ölecek, öldürecek nesiller yetiştirilmek isteniyor. Brecht’in deyişiyle halkını beğenmeyen Bay Başkan kendine yeni bir halk yapmaya çalışıyor.

Taslağın askıya çıktığı tarih ile görüş alınması için verilen son tarihler arasındaki çok kısa mesafe de bize aslında AKP’nin işi bir oldu bittiye getirerek, toplumsal mutabakattan uzak, hiçbir dirençle kaşılaşmadan “niyetini” hayata geçirme çabasında olduğunu gösteriyor.

Bütün bu karanlık tablo nasıl aşılacak peki? Laikliği kazanarak!

Laiklik ortaya çıkışı itibarıyla egemenliğin kaynağının tanrıdan yeryüzüne inmesine, dünyevileşmesine ilişkin bir kavram. Feodal dönemden kapitalist döneme doğru yaşanan değişim içerisinde ekonomik gücü elinde bulunduran burjuvazinin siyasi güce de kavuşmak için yürüttüğü mücadelenin sonuçlarından biri. Reformasyon ve Rönesansın, yaşanan bilimsel gelişmelerin, Aydınlanmanın kazanımlarından. Dinin ekonomik, siyasal, toplumsal olanı belirlemesine karşı akla, bilime dayanmayı ifade eder; ortaçağın devlet anlayışına ve kurumlarına karşı verilen toplumsal mücadelenin ürünüdür. Tam da bu nedenle ulus-devletleşme süreçlerinde çok önemli bir kavramdır. Eşit yurttaşlığın temelidir, bir tür eşitlik talebidir, kimsenin inançları/inanmaması nedeniyle zarar görmemesi veya ayrıcalık kazanmaması hususunda bir tür garantidir. Bilimsel özgürlüğün, eleştirel düşüncenin koşulu olan düşünce ve ifade özgürlüğünün teminatıdır. Yaşam biçiminden çok daha fazlasını anlatır.

Çocuklarımızın kitaplarının padişah masallarından geçilmediği, dincileştirmenin, piyasalaştırmanın hedeflendiği eğitim sistemi ile kapitalist neoliberal politikalara göbekten bağlı, metalaştırılmış, piyasaya “girdi” olarak görülen ve lidere mutlak itaat gösteren “kullar” yetiştirilmesinin karşısında demokratik, laik, bilimsel ve kamusal bir eğitimi savunmak ve iddia etmek durumundayız. Özellikle okul öncesi yaşlarda hayal gücü, yaratıcılığı, merakı üst düzeyde olan ve etrafını duyusal olarak kavrayan çocuklara böyle bir eğitimin dayatılması onlarda çok uzun yıllar sürecek psikolojik bozukluklara yol açabilir. Çocuklarımızın sağlıklı, mutlu, kendine yeten, kendi aklını kullanma cesaretine sahip, merakını hep taze tutan, soran, sorgulayan bireyler olarak yetişmesi için bu dogmatik sisteme ve müfredata karşı çıkarak işe başlayalım. Okullar derslerin içeriği kadar sosyal çevre ve arkadaşlık ilişkileri anlamında da çocuklarımızın etkilendiği alanlardır. Her anlamda okullarımıza sahip çıkalım, eğitimciler, veliler ve öğrencilerle birlikte kendi kaderimiz hakkında söz sahibi olalım.

Çocuklarımızın geleceği için, aydınlık, güneşli yarınlar için, laik, bilimsel, nitelikli ve kamusal eğitim mücadelesi vermenin, laikliği kazanmanın tam zamanı. Veli-Der bu saiklerle yola çıktı. Bu mücadeleye omuz verin!

Biz de çocuklarımız için HAYIR diyelim:

Dogmatik, dinci, gerici, ticarileştirilmiş eğitime HAYIR!

Müfredat değişikliğine HAYIR!

Çocuklarımızın nefretle büyümesine, başkanlık sistemine kurban edilmesine HAYIR!

Birlikte bu karanlığı aşacağız, laikliği kazanacağız!

Dipnot

1 Josette Jolibert’den aktaran Şadiye Can Gül. (2016). Eğitimde Laiklik Uluslararası Sempozyum. Ankara: Eğitim Sen.