Yakın zamana kadar oy kullananların eline mürekkep dökerlerdi, seçmen o gün bir daha oy kullanamasın diye işaret niyetine

Muhabbet mayası

Yakın zamana kadar oy kullananların eline mürekkep dökerlerdi, seçmen o gün bir daha oy kullanamasın diye işaret niyetine. O mürekkep tırnağın içine girer günlerce pis pis sırıtırdı. Oy kullanmaya giderken parmağımıza krem sürerdik ki deri mürekkebi emmesin, kolayca silinsin. Artık hile yapılmasın diye mürekkep dökmüyorlar. Zaten son seçimlerde hilenin elli bin çeşidini gördük, değil parmağa mürekkep damlatmak, seçim sandığını okkaya bansan, kedi kediliğinden vazgeçmiyor.

Son seçimlerde oy kullandıktan sonra elime mürekkep dökmemelerine sevinerek eve geri dönüyorum. Zaten o günlerde bundan başka da sevinilecek bir şey olmuyor pek. Lakin bu yıl önceki yıllardan farklıydı… Sandıklar kapanınca eve sığamadım, arkadaşları seçim sonuçlarını birlikte izleyip Selahattin Demirtaş’ın oyları yüzde 10’u geçerse halay çekmek için buluşmak üzere arayıp, halay başı mendilimi çantama koyduğum gibi Taksim’in yolunu tuttum.

Çok isterdim tabii Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanı olmasını. Onun cumhurbaşkanı olarak katıldığı bir liderler zirvesi, dünyaya muhabbet mayası çalmak gibi olurdu… Demirtaş, zekâmızı küçümsemiyor, mizahı, ironiyi bir savunma ve manevra aracı olarak kullanıyor… Bu seçimlerde cumhurbaşkanı seçilmesini beklemesem de adaylığı heyecan vericiydi. Kotalara, engellere rağmen Meclis’e girenlerin seçimiyle aday olmuş, bir barış ve özgürlük umudu olarak karşımızdaydı. Aldığı oylar yüzde 10’u geçerse, genel seçimler için engelleri aşmaya dair başka umutlar belirecekti ufukta.

Adaylar belli, Demirtaş’ın talep ettikleri, umdukları, üstelik kendisini değil yok sayılmaya çalışılan haklarımızı ve bunları birlikte savunma idealini öne çıkarması, gönül rahatlığıyla oy kullanabilme lüksü veriyordu. Kadın haklarını, LGBTİ haklarını savunan, cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası mitinginde bütün işçilerin sendikalı olması gerektiğini söyleyen, park forumunda gençlerle buluşan, cumhurbaşkanı olursa ordunun başına geçmek istemeyen, yıllarca askerlerin ekranda görünüp İstiklal Marşı’nın söylenmesiyle yayın açılışı- kapanışı yapan TRT’ye ‘nihayet’ çıkabildiğinde vicdani ret hakkını savunan bir cumhurbaşkanı adayına destek olanların, hakları ve kimlikleri üzerinde gösterecekleri iradeyi izlemek umut ve heyecan vericiydi.

“Benim için neler söylediler… ‘Gürcüdür’ diyen oldu, affedersin çok daha çirkin şeylerle ‘Ermeni’ diyen oldu” beyanında bulunan RTE karşısında, seçim kampanyası şarkısını Gürcüce, Ermenice türküler söyleyen Kardeş Türküler’in yaptığı Demirtaş’ın adaylığı bile şükür sebebiydi. Aleviler’den oy isteyip sonrasında “Muhsin Yazıcıoğlu gerçek bir kahramandı.” diyen Ekmeleddin İhsanoğlu karşısında, sazı eline aldığında çaldığıyla söylediği birbirini tutan bir aday, mutluluk sebebiydi. Hem plastik sandalyeli twitter profil fotoğrafı olan birinin makam koltuğunu şahsi çıkarına kullanacağını kim söyleyebilir ki? 10 Ağustos Pazar günü, Selahattin Demirtaş yüzde 10’u geçerse başında beklediğimiz kalp grafisi cihazının ekranındaki düz çizgi hareketlenecek gibi bir umut...

Biz Taksim’e varıp bir kafede televizyon karşısına geçtiğimizde, sandıkların yüzde 20’si açılmış, televizyon yorumcuları, “12 yıllık iktidar yıpranmışlığına rağmen halk RTE’ye teveccüh gösterdi” demeye başlamıştı bile…

İki farklı ajanstan farklı rakamlar geldiğinden kimi kanalların izleyicileri daha umutluyken, kimilerininki “ah ulan ah” kıvamına geçmişti. Bir ilerki kafede oturanlar başka kanal izliyor, onlar “sandıkların yüzde 20’si açılmadı, hâlâ umut var” derken, biz “yüzde 90’ından fazlası açıldı, artık olan oldu” diyorduk.

Tayyip Erdoğan, Osmanlı’da şehzadelerin kılıç kuşanmadan önce gittikleri Eyüp Sultan’a gidip şükür namazı kıldıktan sonra, Süheyl Uygur’un yıllarca Şahane Pazar’ı sunarken giydiği ceketlere taş çıkaran ekose ceketiyle kendi ‘şahane Pazar’ına vardığını muştulayan açıklamasında, özetle ‘balkona da bekleriz’ dedi…

Gecesinde, zaten önceden hazırlanmış balkona çıktı RTE. Ona göre, herkes kazanmıştı. Bir ara “Hiç kimsenin yaşam tarzını müdahale etmedik.” bile dedi! “Sanatçılarıma huzurlarınızda teşekkür ederim” diyerek kendisine kefil olan sanatçılara hakkını teslim etti. Allah kimseyi bu teşekküre mazhar olmakla sınamasın...

Bu esnada kafede yan masadaki turist grubuna sürekli “balcony, balcony” diyerek durumu izah etmeye çalışan arkadaş o kadar mağdur oldu ki Cumhurbaşkanı olması an meselesiydi. RTE konuşmasını tabii ki “Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda, şimdi dinlediğim tüm şarkılada bana her şey sizi hatırlatıyor” diyerek bitirdi. Biz de, ‘eternal sunshine of the spotless mind’ istiyoruz...

Velhasıl böyle bir başba… ay pardon cumhurbaşkanımız oldu. Hem de ilk turda. Balkon konuşması bitene kadar bir umutsuzluk, bir karamsarlık... Sonra olumlu yanından bakmaya zorladık kendimizi. Umutsuz olacak lüksümüz olmadığı için belki de… Kısa çöp uzun adamdan hakkını alacak elbette!