İngiltere’de Sunak hükümetinin vergileri artıran, kamu harcamalarını kısan yeni bütçesi tartışılıyor. Sermayenin sözcüsü Muhafazakâr Parti’nin bu kararı hem partinin sağ kanadının hem de sağcı medyanın hedefi oldu.

Muhafazakârlarda vergi çatışması
İngiltere’de artan hayat pahalılığı binlerce kişi tarafından Londra’da protesto edildi. (Fotoğraf: AA)

Levent ÖZÇAĞATAY
İngiltere

Yeni Maliye Bakanı Jeremy Hunt vergileri artıran ve kamu harcamalarını kısan yeni bütçeyi parlamentoya sunduktan sonra hem Muhafazakâr Parti’nin sağ kanadının hem de sağcı basının hedef tahtası oldu. İkinci dünya savaşından bu yana vergilerin en yüksek noktaya ulaştığı bu dönemde hem kurumların hem bireylerin vergi yükünü azaltmayı ideolojik bir hedef olarak belirlemiş Muhafazakâr Parti’nin iktidarda olması gerçekten de tuhaf bir görüntü.

İÇ SAVAŞI KÖRÜKLÜYOR

Vergi artırımı bakanın amel defterine çok ağır bir günah olarak yazıldı, kamu harcamalarındaki kısıntı ise yeteri kadar acımasız olmadığı için sevap hanesine giremedi. Muhafazakâr Parti içindeki iç savaş devam edeceğe benziyor ve Brexit’in bir hata olup olmadığı konusunun kamuoyu gündemine oturması bu iç savaşı körüklüyor. Seçmenler Brexit’in hiç bir yasal zorunluluk ve genel talep yokken Muhafazakâr Parti içindeki çatlamayı engellemek amacı ile referanduma götürüldüğünü unutmuyorlar. Bazı milletvekilleri ise Avrupa Birliği’nin dışında ama ortak pazarın içinde olmanın formüllerini araştırıyorlar.

ÖNE ÇIKAN BAŞLIK

Ekonominin büyüme hızının diğer gelişmiş ekonomilerin gerisine düşmesine, ödemeler bilançosundaki açığın ve faiz oranlarının artmasına, enflasyonun yüzde 11’e çıkarak son 41 yılın rekorunu kırmasına, bütçedeki deliğin tıkanması için vergi yükünün artırılmasına ve yaşam standartlarındaki büyük düşüşe; Covid-19 salgınından, Ukrayna’daki savaştan ve artan enerji fiyatlarından daha çok Brexit’in neden olduğuna işaret edenlerin sayısı artıyor. Kamuoyu yoklamaları Avrupa Birliği’nden ayrılmanın doğru bir karar olduğunu savunanların oranının yüzde 32’ye düştüğünü saptadı.

BORIS DENKLEMİ

Sahipleri, Avustralya kökenli ABD vatandaşı olan Rupert Murdoch gibi, adanın dışında ve vergi cennetlerinde yaşayan milyarderlerden oluşan medya kurumları adadaki medya pazarının yüzde 75’ini kontrol ediyor. Bu milyarderlerden yalnızca ikisi en çok satan dokuz günlük gazeteden beşinin sahibi. Adanın politik hayatında, az gelişmiş ülkelerde görülenin tersine, hükümetlerin medyayı değil medyanın hükümetleri politik baskı altında tuttuğu düşünüldüğünde bu oranın önemi anlaşılıyor. Yalancı eski başbakan Boris Johnson’un ‘benim asıl patronum Daily Telegraph gazetesidir’ dediği unutulmayacak. Bu gazetenin yeni bütçeye tepki gösteren manşeti hükümetin varlıklı kesimin vergi yükünü artırarak emekli maaşlarını ve devlet yardımlarını enflasyona indekslemesi ve asgari ücreti artırması nedeni ile muhafazakârlar ile İşçi Parti’sinin arasında bir fark kalmadığına işaret ediyor ve yeni vergi paketinin Brexit’in getirdiği fırsatları baltaladığını iddia ediyor. Bu arada Boris Johnson’un bütün ulaşım masrafları karşılanarak Murdoch’un Montana’daki çiftliğine davet edilmesi ve Boris Johnson’u destekleyen ‘bring back Boris’ isimli bir gurubun üyesi olan kırk Muhafazakâr Partili milletvekilinin acilen bir toplantıya çağrılması soru işaretleri uyandırıyor. Muhafazakâr Parti’nin ‘one nation’ (Tek Millet) olarak bilinen merkezdeki gurubunda yer alan milletvekilleri ise sağ kanat ile sol kanat arasındaki bu çekişmeyi kafalarını kaşıyıp “ne yapsak kimseye yaranamayacağız” diyerek izliyorlar.

BREXIT PİŞMANLIĞI

Diğer bir gelişme ise şimdiye kadar kapılar arkasında konuşulan Brexit pişmanlığının artık açık olarak konuşulması. Yeni Maliye Bakanı ekonomideki küçülüşün nedenleri listesine küresel faktörlerin yansıra Brexit’ten sonra Avrupa Birliği ile yapılan ticaretin sekteye uğramasını ve Avrupa Birliği’nden gelen ucuz işgücünün sona ermesini ekledi. Şimdiye kadar Brexit’i eleştirenler sol eğilimli düşünce kurumları, sol eğilimli medya, Küçük İşletmeler Federasyonu, İskoçya ve Galler hükümetleri, muhalefetteki Yeşil ve Liberal Demokrat Parti gibi kesimlerdi. Bu listeye katılanlar arasında referandumdan bu yana sessiz kalan Avrupa Birliği yanlısı muhafazakâr milletvekillerinin yansıra Merkez Bankası ve Bütçe Sorumluluğu Ofisi’nin başkanları gibi ağır toplar da var.

BAŞKA BAHARA KALDI

Birleşik Krallık’ı Avrupa Birliği’nden çıkartan anlaşmanın çatlaklarla ve eksiklerle dolu olduğu zaten kısa süre içinde anlaşılmıştı. Brexit sınırların, denizlerin, kanunların, uluslararası ticaretin ve üretimin kontrolünü Brüksel’deki güç meraklısı bürokratların elinden alacak, ipleri pazara devredecek, deregülasyon ve vergi indirimleri ile girişimcilerin zincirlerini kıracak, yabancı yatırımcılara kapıları açacak, bilim dünyasının en parlak beyinlerini adaya çekecek ve Thatcher döneminden bu yana giderek cılızlaşan sendikaların kalan güçlerini sınırlayacaktı. Bütün bu beklentiler başka bir bahara kaldı.

ÜLKE ÇIKARLARINA AYKIRI

Londra’nın bütün dünya ile kendi ticaret anlaşmalarını imzalayarak ülkeyi küresel bir ekonomik güç ve lider yapacağı iddiaları artık fazla konuşulmuyor. Geçen yıl Avusturalya ile yapılan ticaret anlaşmasının mimari olan eski bir bakan anlaşmanın politik nedenlerle aceleye getirildiğini ve tamamıyla ülke çıkarlarına aykırı olduğunu itiraf etti. Brexit’i en çok destekleyen su ürünleri ve tarım sektörleri ise hükümetin ticaret pazarlıklarında finans, teknoloji ve sanayi sektörlerine öncelik verip kendilerini harcadığının farkına vardı. ‘Kurşunu kendi ayağımıza sıktık’, ‘kendi kalemize gol attık’ diyenlerin sayısı artıyor.

STRATEJİK HATA

Birleşik Krallık’ın bağımsızlığını sağlayan bir zafer olarak kutlanan Brexit’in aslında ülkenin dünyadaki önemini azaltan, ekonomisini baltalayan ve Kuzey İrlanda’daki barış ortamına balta vuran stratejik bir hata olduğu apaçık ortada. Brüksel’deki toplantılarda da Birleşik Krallık Avrupa’nın hasta adamı olarak değerlendiriyor.

Muhafazakâr Parti’nin yeni Başbakan Rishi Sunak’ı ya da onun Maliye Bakanı’nı vergi artırımı çatışması nedeni ile aslanlara atması uzak bir ihtimal. Bunun anlamı partinin son altı yıl içinde beş başbakan ve altı maliye bakanı seçtiği anlamına gelecek. Dolasıyla iki yıl sonraki genel seçimlere kadar beklenilecek ve bıçaklar bilenecek.