"Güçlendirilmiş parlamenter sistemin içeriğinin bir an önce topluma sunulması gereklidir. Ancak kritik olan bunun aşa ve işe nasıl dönüşeceğidir. Ülkedeki kör düğümün çözümü, özgürlük-ekmek eşitliğinin bir an önce kitleselleşmesine bağlıdır."

Muhalefet, rejime odaklanmalı!

Ülkenin içinden geçmekte olduğu ve her gün artarak gerginleşen siyasal süreç, kimi dengesizlikleri daha da büyütüyor.

İktidar, elindeki olağanüstü büyük güç ile her olanağı kullanarak, başkanlık rejimini kalıcı kılmaya çalışıyor.

Muhalefet ise, asıl ağırlığı, bu rejimin “ekonomideki başarısızlığı” sonucu bir bakıma kendiliğinden çökeceği beklentisine veriyor.

Oysa ana sorun rejimdir. Bu nedenle “rejimi nasıl değiştireceği” konusunda muhalefetin çok daha güçlü olması gerekiyor. Bunun gerçekleştirilmesi büyük bir tarihsel ve toplumsal görev ve sorumluluktur.

Bu sorumluluk tam olarak yerine getirilmediği için sonu belirsiz bir siyasal süreç yaşanıyor.

MUTFAK MUHALEFETİ

İktidara karşı çıkan irili-ufaklı tüm partiler, sürekli olarak, çarşı-pazar dolaşıyor; yaşanmakta olan yoksulluğu, işsizliği, pahalılığı gündeme taşıyor.

Muhalefetin doğru bir tutumla ve çok büyük ölçüde çarşı-pazara indirgenmiş olması, aslında, Meclis’te, basın-yayında, diğer hak ve özgürlük alanlarında muhalefet yapılamamasından kaynaklanıyor.

Toplumsal ve siyasal gelişmelerde ekonominin belirleyici olduğu bilinir. Ancak, bu gerçek, bilinçsiz bir biçimde alınır ve çarşı-pazarda dert dinlemek iktidarı devirmenin neredeyse tek yolu sayılırsa, çok olumsuz sonuçlar da doğurabilir.

Çünkü ne kadar etkili ve saygın olursa olsun, yapılmakta olan mutfak muhalefeti, şu iki büyük tuzağı bağrında taşıyor. Birinci tuzak, asıl sorun olan rejim konusunun ya çok az gündeme getirilmesi ya da, büyük ölçüde “şimdilik” bir tarafa bırakılmasıdır.

İkinci tuzak da eğer ekonomi düzelirse, muhalefet alanının iyice daralması, muhalefetin boşluğa düşmesi ve iktidarın yerinde kalması olasılığıdır.

Sonuncudan başlayalım. Yaşadığımız coğrafya bir mitolojiler, mucizeler coğrafyasıdır. Eğer yarın bir mucize olur, fiyatlar düşer, işsizlik ve yoksulluk azalırsa, yapılmakta olan muhalefet tarzıyla AKP rejimini iktidardan düşürmenin gereği de olanağı da kalmaz. Baksanıza, IMF Türkiye ekonomisinin 2021 yılında büyüme oranı ile ilgili öngörüsünü, yüzde 5,8’den neredeyse ikiye katlayarak, yüzde 9 çıkardı. Kimi güçlü sesler de başkanlık rejiminin “onarılarak” sürdürülebileceğini şimdiden dile getiriyor.

Oysa ekonominin bataklığa sürüklenmesinin ana nedeni rejimin ta kendisidir. Başkan Erdoğan’ın yönetimini ikide bir değiştirdiği Merkez Bankası’nın üç üst düzey yöneticisini bir gecede değiştirmesinin döviz kuruna yansıması ve bu nedenle doğan çok büyük kayıplar bunun son kanıtıdır. Asıl anlamsız olan, olayın ardından CHP Genel Başkanı’nın ekonomi kurmaylarıyla cinayet yerine gidercesine Merkez Bankası Başkanına yaptığı ziyaretti.

Yine, hafta içinde muhalefete “iktidara talip olmamasını” ya da kendisini “yok” saymasını öneren Erdoğan, “Demokrasi, Kalkınma ve Yeşil Devrim” vurgulamalarıyla, üstelik, 2023 yetmiyor; 2053 ve 2071 yıllarına uzanan büyük açılımlar yapıyor. İktidarın bu üçüyle de uzaktan yakından bir ilgisinin bulunmadığı yıllardır, yaşanıyor. Demokrasi, soru işaretleriyle dolu “sandığa” indirgeniyor. Kalkınma, Kanal İstanbul sanılıyor. Yeşil Devrim de betonlaşan Karadeniz yaylaları, kelleşen Kaz Dağları; iktidarın yetersizliği nedeniyle yangınla bu yaz yeşili yok edilen milyonlarca hektarlık alan ve Marmara denizini kaplayan kirliliğe uzanıyor.

Dahası, din siyasette daha da egemen kılınıyor; Diyanet İşleri Başkanı Taliban Heyeti ile görüşecek ölçüde etkilidir; kamu yönetimi TÜGVA, SADAT ve benzerleri tarafından yapılandırılıyor ve ülke, rüşvet ve yolsuzluk batağına her gün biraz daha batıyor.

Bir seçim başarısızlığı ile karşılaşması için muhalefetin ilk işi rejimle hesaplaşmak olmalıdır. Muhalefet, yıllardır bu ülkeye getireceği sözünü verdiği parlamenter demokratik sistemi ana yapısı ve ekleriyle, bir an önce netleştirmelidir. Altı siyasi partinin önde gelenlerinden oluşan bir komisyonun getirilecek sistemi “görüşüyor” olması, çok geç kalmış da olsa olumlu bir adımdır.

Seçmen, başta yasama, yargı ve yürütme erklerinin katılımcı demokrasiye dayalı işleyişi olmak üzere, kamu yönetiminin kurumlaşması; basın-yayın özgürlüğü; üniversite özerkliği; ekonomik ve sosyal hakların güvence altına alınması; sendika özgürlüğü; kamu ihalelerinde açıklık ve eşitlik; siyasi parti yapılarının katılımcı bir yaklaşımla demokratikleştirilmesi; milletvekili adaylarının saptanmasında katılım; siyasetin finansmanı; merkezi yönetimle yerel yönetimlerin ilişkileri gibi temel noktalarda, “bir an önce” somut öneriler bekliyor.

Eklemek gerekir ki güçlendirilmiş parlamenter sistemin içeriğinin bir an önce topluma sunulması gereklidir; ancak iktidara gelmek için hiç yeterli değildir. Bu somut önerilerin yaşama geçirilmesinin nasıl “aşa ve işe dönüşeceğinin”; kamu yönetiminde işe almalarda ve yükselmelerde yalnızca becerinin etkili olacağının; barışa, doğruluğa dürüstlüğe dönüşeceğinin, “bir an önce” muhalefetin görüş birliği ile belirlenmesi sonra da her olanak kullanılarak geniş toplum kesimleri buluşturulması, kesinlikle gerekiyor.

Ülke siyasetinin çok sıkışık olan kör düğümünün çözümü, özgürlük-ekmek eşitliğinin, bir an önce kitleselleşmesine bağlıdır.