AKP-MHP iktidarı ülkeyi bilerek ve isteyerek bir iç çatışma ortamına sürüklüyor.

Yıllardır, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü bir tarafa bırakılarak ve en üst yargı organlarının kararları bile hiçe sayılarak onlarca insan hapislerde tutuluyor. Sivillerin hızla silahlanmasına göz yumularak bir çatışma ortamının tohumları ısrarla atılıyor.

Bu yıkıcı gidişin durdurulması ve tersine çevrilmesi, toplumun geleceği açısından gerçek anlamda yaşamsal ya da hayatidir.

Bu nedenle muhalefetin, ivedilikle, toplumun karşısına somut adımları içeren bir barış programıyla çıkması, kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Başta CHP Genel Başkanı olmak üzere muhalefet liderlerinden toplumsal barışı sağlama amacıyla “mağduriyet giderme” girişimleri sergileniyor. Bu yapılanlar, bireysel, tekil ya da belli bir kesime yönelik yapıldığından, dar kapsamlı ve çok yetersiz kalıyor.

Oysa toplumsal barışın gerçekleşmesi için çok daha fazlasının yapılması gerekiyor. Mağduriyetlerin giderilmesinin, bütüncül bir toplumsal barış temelinde, açık tanımlı, nesnel ve ilkeli olması, kapsamının doğru saptanması, başarıya ulaşılması açısından çok büyük bir önem taşıyor.

FMC KALMAMALI

Toplumsal barış için yapılması gereken ilk iş, Faili Meçhul Cinayet-FMC bırakılmayacağının güvencesini vermektir. Altı çizilmelidir ki, bir tek cinayetin bile faili meçhul kalması, toplumsal yapıyı hasta eder; daha önce de yazdım, bu kadar çok siyasal iskelet üzerinde yapılan siyaset asla sağlıklı olamaz.

Dahası, geçtiğimiz günlerde Musa Anter örneğinde yaşandığı gibi, faili meçhuller için zamanaşımı olmayacağı vurgulanmalıdır. İktidar, 27 Mayıs’ın mağduriyetlerini giderdi; ancak, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerinin verdiği büyük zararları, ayrımcılık yaparak görmezlikten geldi. Bu eksiğin öncelikle giderilmesi gerekiyor

Yine bu amaçla, askeriyesi ve siviliyle, devlet arşivlerinin toplumun bilgisine açılacağı ve bu konuda derin bilgi sahibi olduğu şimdiye dek yayımlanan açıklamalarından anlaşılan ABD Merkezi Haber Alma Örgütü CIA’den ilgili belgelerin kesinlikle isteneceği ve alınacağı belirtilmelidir.

Toplumsal barışa ulaşılmasının ilk adımı hiçbir FMC kalmayacağı sözü verilerek atılabilir.

“SİLAHLARA VEDA” DENİLMELİ!

Toplum hızla silahlanıyor. Bu olgu, üstelik güvenlik konusunda çok iddialı bir İçişleri Bakanı’nın zamanında oluyor.

Bunun sonucu, günde ortalama bir kadın öldürülmesine ek olarak, kent sokaklarının uygun deyimiyle, Teksas’a dönüşmüş olmasıdır.

İktidarın da okşadığı ya da en azından göz yumduğu bu gidiş kesinlikle barış içinde birlikte yaşama öne çıkarılarak durdurulmalıdır. Topluma, insanların can güvenliklerinin kamusal olarak ya da olması gerektiği gibi, güvenlik güçleri ve hukuk tarafından sağlanacağı güvencesi verilmelidir. Sivillerin nasıl silâhsız kılınacağına somut önlem önerileriyle açıklık kazandırılmalıdır.

AF ÇIKARILMALI

İktidar, özellikle düşüncenin açıklanması ve siyasal eylem yapılması konularında, çoğu zaman yargıyı da kullanarak, çok sayıda kişinin haksız yere hapsedilmesini ve işten çıkarılmasını gerçekleştirmiş bulunuyor.

Öncelikle düşünce ve siyasi eylem nedeniyle verilmiş olan cezalardan başlanarak bir af yasası çıkarılacağı; işlerinden uzaklaştırılan kamu çalışanlarının görevlerine dönecekleri ve bu nedenlerle doğan zararların karşılanacağı, gerekli teknik çalışmalar yapılarak açıklanmalıdır.

Sonuç olarak, FMC, silahsızlanma ve af üçlüsünün sacayağı üzerine oluşacak barış çağrısı, öncelikle, iktidarın olası daha aşırı kışkırtmalarını karşılamayı sağlayacaktır. Böyle büyük bir çağrı ortamı, kaçınılmaz olarak, yıllardır çok büyük ve ağır kayıplara neden olan Kürt sorununun barış ile çözümüne altyapı oluşturacak, toplumsal barışa tümüyle ulaşılmasının da yolunu açacaktır.

Unutulmasın, barış, yaşam duyarlılığıdır; candır; ekmekten de, işten de önce gelir. Yine unutulmasın, demokrasi, yalnız ve ancak barış temeli üzerinde oluşabilir.

Eklemekte yarar var; 1979’dan bu yana bir tür siyasal İslam rejimiyle yönetilen İran’da, Mahsa Amini adlı genç kadın, saçı görünüyor diye Ahlâk Polisi tarafından gözaltına alındı ve öldürüldü. Bu konuda, bu ülkenin siyaseti, iktidarı ve muhalefetiyle, özellikle muhalefetiyle, günlerdir susuyor. Bu tutum, siyasetin yaşam duyarsızlığının ayrı ve acı bir kanıtıdır.