İktidarın eli tarihin en büyük kriziyle at başı ilerleyen seçim sürecinde çok zayıf. İktidar tüm umudunu muhalefetin yapacağı hataya bağladı. Muhalefet, ülkenin ve halkın geleceğinden çok ‘kendi derdine düşmüş’ izlenimi verdi. Bu soruna verilecek yanıt seçimin kaderini belirleyecek.

Muhalefetin yolu ve halkın istediği

Siyaset bir kez daha tam da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istediği gibi anketlere ve ittifaklara sıkıştı. Adaylık tartışmaları, muhafazakâr seçmen hassasiyeti, HDP’nin pozisyonu derken kuruluşundan bu yana en zayıf dönemini yaşayan AKP, ‘bir kez daha seçim kazanabilir mi’ tartışmasına kadar gelindi.

Siyasi partilerden ‘iş bekleyen’ kamuoyu araştırma şirketleri ile Erdoğan muhalifi gözüküp aslında varlıklarını bir anlamda bu rejime borçlu olan politikacılar ve TV yorumcuları da bu dağıtıcı koroya katıldı.

Muhalefet cephesi 16 Nisan Referandumundan bu yana, bir yandan gelen büyük büyük tehlikeye karşı mücadele derken diğer taraftan da kendi pozisyonunu tahkim etmeye çalıştı. Erdoğan’ın “Asla yan yana gelemezler” diyerek rahat davrandığı muhalefet partileri tüm kamuoyunu da şaşırtarak süreci bugüne kadar taşıdı.

AKP’yi gerileten bu geniş cephenin içinde 2015’e kadar başta Kürt sorunu olmak üzere memleketin önemli meselelerini “AKP ile konuşarak” çözebileceğini düşünen HDP de var, genetik olarak yan yana gelemezler denilen Saadet ve CHP de. 20 yıldır kesintisiz şekilde AKP rejimi ile mücadele eden sosyalistlerin öncelikli görev olarak rejimi durdurmaya yönelik izlediği politika ile cepheye güçlü bir dinamizm de kattığını hatırlatmakta fayda var.

EN KRİTİK VİRAJ

10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden başlayan, 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 milletvekilliği, 16 Nisan 2017 Anayasa referandumu, 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği, son olarak da 31 Mart yerel seçimlerini kapsayan bu süreçte muhalefet, Erdoğan’ın karşısına cephe olarak çıkmaya çalıştı. Her geçen günde de bu cephe Erdoğan’ın hiç beklemediği şekilde genişledi ve güçlendi.

Bu cephe tüm zaafları ve eksikleriyle şimdi en kritik sınavına çıkmaya hazırlanıyor. Hiç kuşku yok ki son dönemecine girdiğimiz Erdoğan’ın en büyük amacı ve yenilgiyi önleyebilecek tek çıkış yolu bu cepheyi dağıtmak olacaktır. Son birkaç haftadır muhalefet cephesi içinde adaylık ve HDP üzerinden sürdürülen tartışmanın kaynağı da tam burada aranmalı.

Muhalefet cephesinde tartışmanın çıkmasını, siyasetin bu kulvara sıkışmasını kuşkusuz iktidar cenahı çok fazla istiyor. Peki, muhalefet neden buna yol veriyor:

1-HDP fotoğraf karesine muhataplık ilişkisi üzerinden girmek istiyor. Bu tartışmadan rahatsız değil.

2-İYİ Parti, özellikle Kılıçdaroğlu üzerinde baskıyı artırmak istiyor. Bu tartışmadan rahatsız değil

3-DEVA, Gelecek ve Saadet özellikle parlamento seçimlerinde üçüncü bir cephe arayışında. Bu tartışmadan rahatsız değil.

4-CHP asli görevini olarak Millet İttifakı’nı ve muhafazakâr seçmeni bir arada tutmak üzere belirlemiş. Bu tartışma karşısında çaresiz.

İktidarın açtığı yoldan ilerleyecek olan muhalefetin varacağı yer yüksek duvarlardan başka bir şey olmaz. Her türlü kimlik siyasetinin sürecin çözümü olmayacağı hatta meseleyi kilitleyeceği gün gibi açık. Bu anlamıyla hızla ülkenin gerçek gündemi üzerinde saflaşan bir siyasete ihtiyaç var. Bu yolda ilerlemeli.

Son haftalarda yaşananlar gösterdi ki Erdoğan rejimini sona erdirmenin yegâne yolu toplumsallaşmaktan geçiyor. ‘Ülkenin en büyük sorunu ekonomi’ diyen yüzde 80’i merkez alan, ‘diyanet her işe karışıyor’ diyen yüzde 75’i dinleyen, ‘acilen değişim gerekiyor’ diyen yüzde 65’le işe başlayan bir siyaset ortaya konulmalı. Böylece;

• Muhalefetin Cumhur İttifakının en zayıf noktalarından hücum etmesi, aynı zamanda dışarıdan gelen hamlelere karşı da güçlü kılıyor. Hücumdayken savunma güçleniyor.

• Sandık anına kadar her gün gelişen dinamik bir yapı inşa etme şansı verirken seçim güvenliğinin de hazırlığı yapılmış oluyor.

SORUMLULUK ÇAĞRISI

Tam bu noktada Sosyalist Güç Birliği’nin sorumluluk çağrısına bir daha dönmekte fayda var. Erdoğan rejiminin yenilgiye uğramasını önceleyen ve tüm muhalefeti bu sorumlulukla hareket etmeye davet eden çağrıdan bahsediyoruz. Şurası unutulmasın ki 20 yıllık AKP iktidarına karşı amansız bir mücadele veren siyasi yapılardan bahsediyoruz. Kandırılmayan, işbirliği deyip üzerinden atlamayan, onların içinden çıkmayan bir siyaset. O yüzden bu güçlerin çağrısı çok kıymetli. Üstelik bu çağrı aynı zamanda Erdoğan’ın yenilgisini sağlama alan ve sonrasına dair de güç biriktirmeyi sağlayan yöntemi de içeriyor. Son haftalarda yaşanalar ve sonucunda ortaya çıkan kafa karışıklığı da gösterdi ki çözüm;

• Aritmetik bir yan yana gelişle mümkün değil

• CHP destekli ‘sağcılar yeteriz’ anlayışında değil

• Fırsat bu fırsat pazarlığa devam diyen düşünce yapısıyla da mümkün değil.

Türkiye, tarihinin en büyük ekonomik ve siyasi krizini yaşıyor. Milyonlar bu süreçten çıkış yolu arıyor, her türlü çözüme ve mücadeleye hazır. Eskinin tekrarına uzak, buradan çıkacak çözümlere de kapalı bir durumdalar. Kendi derdine düşmüş bir anlayış değil, ülkeye ve halka umut olan bir yaklaşım gerekli. Seçimin de ülkenin de kaderi bir miktar buna bağlı.