İktidar blokunda ‘biz seçime kadar yaptığımız hamlelerle ipi yine göğüsleriz’ düşüncesi egemen. Ellerinde tuttukları devasa propaganda aygıtını özellikle dış politika ve ekonomi başlıklarında göz boyamak için seferber etmiş durumdalar. Erdoğan’ın Semerkant’taki fotoğrafının ya da sosyal konut projesine başvuruların birer zafer olarak sunulması, iktidarın psikolojik üstünlüğü geri kazanma çabasının birer tezahürü. Önümüzdeki dönemde EYT, asgari ücret gibi konularda seçmenin ağzına bir parmak bal çalınacak, yine göstermelik zafer hikâyeleri anlatılacak. Bunların Erdoğan’a aradığı desteği sunup sunmayacağı ise muhalefetin tutumuna bağlı.


Meclis muhalefeti, iktidara hamle yapabilmesi için geniş bir alan bırakıyor. Siyaseti matematik hesaplara, kamuoyu yoklamalarına, CB adayları etrafında dönen anketlere sıkıştırarak iktidarın, kendi yarattığı krizlere reçete yazmasına imkân verecek boşluklar üretiyor. Derin bir barınma ve geçim krizi varken, derin bir eğitim ve sağlık krizi varken, bütün bunlara bütünlüklü çözüm üretmek yerine restorasyonun sınırlarıyla ilgili bir pazarlığa girişildiğinde bundan kârlı çıkan iktidar oluyor.

***

Türk sağının muhalefetteki unsurları, AKP sonrası dönemde kimin muktedir olacağını belirlemek adına büyük bir savaş yürütüyor. CB adayının ve programının hâlâ açıklanamamış olması bu mücadelenin bir yan sonucu. Kılıçdaroğlu’nun ismi ön plana çıktıkça 6’lı masanın ortakları ve o masada kendine yer bulamayan sağcı siyasetçiler ellerindeki araçları kullanarak suyu bulandırmayı deniyor. Amaç olası bir restorasyonu, devlet içinde ikbal bekleyen kimi kadroları ve sermayeyi ürkütmeyecek bir biçimde şekillendirmek.

Örneğin Kılıçdaroğlu’nun devlet garantili ihaleleri kapan sermayeye yönelik çıkışlarından rahatsız olanlar yalnızca iktidar değil. Türk sağının muhalefetteki parçaları için de kamulaştırma sözü bir tehdit olarak algılanıyor. Tıpkı kayyım rejiminin sona ermesi ya da sol görüşlü nitelikli kadroların bürokraside etkisini arttırma ihtimali gibi… Hem milliyetçi-mukaddesatçı hem de liberal çevrelerde mevcut taşları çok fazla yerinden oynatmayacak, rafa kalkmış laikliği ve sosyal devlet kavramını olduğu yerde bırakacak, kayyım politikasını sürdürecek, iktidarın dışarıda tuttuğu kimi sermaye çevrelerini ise oyuna yeniden alacak bir CB adayı aranıyor.

***

İmamoğlu ve Yavaş’ın sürekli anketlerde kendisine yer bulması, bu isimlerin ülkenin en büyük iki şehrinin başarılı belediye başkanları olmalarının ötesinde sermaye çevrelerinde ve devlet katında farklı güç dengelerinin beklentilerine karşılık gelmesinden kaynaklanıyor. İmamoğlu, eski merkez sağ geleneğin, İstanbul sermayesinin, Batı’yla ilişkileri tamir etmeyi önceleyen aktörlerin, Yavaş ise cemaatlerle iç içe olan geleneksel milliyetçi-mukaddesatçı kanadın 2023 hayaline denk düşüyor. Bu aktörler iktidarla mücadeleyi ikinci sıraya koyup olası adaylarına avantaj sağlamak için çalışıyorlar. Hal böyleyken Erdoğan’a epey malzeme vermiş oluyorlar.

Restorasyonun AKP’nin ilk dönemi kodlarına geri dönüşle mümkün olduğunu düşünen bir başka sağ merkez -ki çoğunu liberaller oluşturuyor- 11. CB Gül’ün hologramını 6’lı masanın üstüne yansıtıyor. Gül bir kişi olmanın ötesinde, temsil ettiği siyasetle AKP sonrasına yön vermek isteyenlerin arayışında bir sembol olmayı sürdürüyor. Kendisinin, bunca sene sonra 30 Ağustos’un hemen öncesi çektiği videoyla aslında “cumhuriyet değerlerine gönülden bağlı olduğunu” ileri sürmesi bir tesadüf olmasa gerek. Gül’ün bizatihi önümüzdeki seçimlerde aday olması gerekmez ancak Gülcülük, müstakbel bir iktidar projesi olarak cilalanmakta.

***

Türkiye toplumu iktidarın kendi bekası için attığı göstermelik adımlarla muhalefetteki sağcıların iç rekabeti arasına sıkışıp kaldı. Sosyal demokratların sağcıların itiş kakışında hakemlik ya da arabuluculukla sınırlı bir role razı olması ve Kürt siyasetinin kendi önceliklerini bir pazarlık kozu olarak tutmaktaki ısrarı toplumun yaşadığı sorunları daha da ağırlaştırıyor.

Gündelik siyasetin bu açmazlarıyla mücadele ederken, krizle boğuşan halk lehine politika üretmeyi ve bu politikaları mümkün olduğu kadar geniş bir kesime duyurmayı başarabilecek bir siyaset Türkiye’nin geleceğine damgasını vuracak. Böyle bir politik düşünme ve pratik için ilericilerin, sosyalistlerin, cumhuriyetçilerin birbirleriyle daha fazla konuşmaya, iletişim kanallarını açık tutmaya ihtiyacı var. 2023’e giderken Saray rejiminden kurtulma gündemiyle yeniden kuruluş mücadelesinin birleştirilmesi bir sorumluluk olarak önümüzde duruyor.