Bir solukta okunan kitapların yazarı Anıl Basılı, Genç Timaş’tan çıkan yeni romanı “Başarısızlar Kulübü” ile kendini başarısız ve bu yüzden dışlanmış, yalnız hisseden çoğunluğa cesaret verecek bir hikâye ile karşımızda. Kulak ver sevgili okur, bu kitabın söyleyecek çok sözü var.

Mühim olan pes etmemek

NİLÜFER TÜRKOĞLU

Anıl Basılı yeni romanıyla okuyucularıyla tekrar buluştu. Hayata bakış açımızı değiştirmemiz gerektiğine dikkat çeken Anıl Basılı, "Hepimiz başarıya odaklanıyoru. Halbuki hayatta başarının olduğu kadar başarısızlık da var. Bunun bilincinde olmamız gerekiyor" diyor. Anıl Basılı ile Genç Timaş etiketiyle yayınlanan yeni kitabını konuştuk.

“Başarı ve başarısızlık” üç çocuk sayesinde aynı cümlede yan yana geliyor ve aslında koskocaman bir başarıyı ortaya koyuyor, son romanında. Peki “Başarısızlar Kulübü” tam olarak hangisi üzerine kurulu; başarı mı yoksa başarısızlık mı?
Aslında her ikisi de. Bu hayatta hepimiz başarıya odaklıyız. Ama hayır, orada durmamız gerekiyor. Başarısızlık da var ve o da en az başarı kadar ihtiyacımız olan şey. Kendilerini farklı alanda başarısız hisseden çocukların bir süre sonra sorgulamaya başladıkları aslında hayatımızın penceresini de oluşturuyor. Bakış açımızı değiştirmemiz gerek.

Arkadaşlık çerçevesinde pes etmemeyi, vazgeçmemeyi anlatan bir roman aynı zamanda. Okurken aklıma Samuel Beckett’in “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil” sözleri geldi sonra bir de baktım kötü kurabiyeleriyle okulda meşhur olan ve Başarısızlar Kulübü’ne üye olan tek yetişkin Mutlu Aşçı’nın da dudaklarından aynı sözler dökülüyor. Senden dinleyelim biraz da romanın arkadaşlık çerçevesinde ilerleyen hikâyesini…

İlk bakışta birbirini tanımayan, farklı alanlara dair korkuları olan ve belki yüzleşmekten kaçan çocukların hikâyeleri gibi görünse de diğer yanıyla yetişkinliğin de hikâyesi… Yetişkinliğimiz kaçışlarla dolu. Kendimizi başarısız hissettiğimiz neredeyse her anıdan kaçarak uzaklaşıyoruz. Oysa bunları dile getirebilmek, nerede eksik olduğumuzu görebilmek adına önemli. Sadece başarılı olmaya ya da başarılı görünmeye odaklandığımızda kaçan hayatın peşinde neleri kaybediyoruz, kim bilir? Başarısızlar Kulübü işte biraz da burada devreye giriyor. Kaçma, yüzleş, pes etme diye fısıldıyor. Mutlu Aşçı da onlardan biri. Başarısız olma korkusuyla gerçekleştiremediğimiz hayalleri bir düşünün… Oysa denemeden bilemeyiz. Denemeyen nereden bilsin neye değer olduğunu?

Kesinlikle! Peki, ilk olarak köy okulları ve devlet okullarıyla hayata geçirdiğin Çocuk Okuma Kulübü projesi var bir de. Pandemi sebebiyle ara vermiştiniz sanırım. Kulüpteki çocukları da gözlemleyen bir yazar olarak seninle, onların kitaplarla ve diğer çocuklarla etkileşimleri nasıl?
Çocuk Okuma Kulübü ile okullarda pek çok çocukla farklı yaş gruplarına yönelik kitapları kendi aramızda tartıştık. Bir kitabı bitirdiğimizde gerçekten bitmez diye düşündüğümden, eleştirel okumanın peşine takıldım. Pandemi döneminde Zoom üzerinden bir araya gelmeye başladık. Kitaplar hakkında kendi aramızda konuştuktan sonra yazar, çizer, çevirmen ve editörleri davet ettik. Sorularımızla onları sıkıştırdık. Aslında bir kitabın ortaya çıkış öyküsünü farklı açılardan duyma fırsatımız oldu. Kulüpte ilk başta kendini çok ifade edemeyen bir çocuk bile birkaç hafta içinde kitaplar hakkındaki düşünceleri açık açık dile getirir oldu. Bu kulüpte doğru ya da yanlış yok. Ne hissettiğimiz var. Kitap kulüplerinin artması gerektiğini düşünüyorum. Kitap okumak yetmez. Üzerine konuşmak, tartışmak çok önemli.

Sen nasıl bir çocuktun? İş insanı babasının aksine topluluk önünde konuşamayan, sunum yapamayan, Başarısızlar Kulübü’nün kurucusu Çimen’e benzer miydin mesela?
Çimen biraz benden evet. Her kitabıma kendimden küçük anılar serpiştiriyorum. Toplum önünde konuşamayan, kendini utangaç olarak gören bir çocuktum. Konuşurken sesim titrerdi. Bunu kırmak için yıllarca çabaladım. Çoğu zaman başarısız oldum. Sonra bunu kabul edince işlerin daha güzel ilerlediğini fark ettim. Kızarabilirim. Bu rezil olunacak ya da utanılacak bir şey değil. Heyecanlandığımı gösteren inanılmaz bir durum. Kaybetmekten korktuğum şey bu. Kitaplarla büyüyen bir çocuktum. Bir yanı sürekli dışlanan, diğer yanıysa dışlanmaya karşı güçlü durmaya çabalanan bir çocuk… Büyüdüm ve yarım kaldı çocukluğum diyorum. Rotamı yarım bıraktığım çocukluğuma çevirdim.

Tüm dünyanın başarı üzerine fazla odaklandığını ve aslında tam olarak bir başarı göstermeyen, emek vermeyen insanların başarı örneği olarak sunulduğunu düşünüyorum. Sen neler söylersin?
Başarı bir maskeye dönüştü. Farklı ortamlarda şekillenen ya da değişen, bir anda ceplerden çıkıveren bir maske gibi. Herkes kendini başarılı olduğuna inandırmış. Kendilerini övmekten başka bir şey duyamadığımız masalara tahammülüm yok artık. Gerçek başarı hikâyelerini gözlemleme fırsatım oldu. Ve çoğu sessizliği tercih edenlerdi. Aslında en kolay soru, “Neye göre? Kime göre?” Yani başarı çok öznel. Başarısızlık hissi de. Çocukların eline çantayı verdiğimiz ilk an başarısızlık korkusunu da çantalarına iliştiriyoruz: “Öğretmenini iyi dinle, sınavda başarısız olmak yok!” Çocukların eve döndüklerinde yanlarında getirebilecekleri bir başarısızlık ihtimalleri yok. Onu saklamak zorundalar.

Eğitim sisteminde de en büyük başarı ölçütü ne yazık ki sınavlar. Çocukların, gençlerin hayatları bu sınavlara bağlı olarak değişiyor. Sence bir şeylerin değişmesine nereden başlamalı?
Çocukları ve gençleri geleceğe hazırlamaya çalışıyoruz. Biliyoruz, evet o yollardan hepimiz daha önce geçtik. Fakat yolun giderek karanlıklaştığını düşünüyorum. Tek bir seçenek sunuyoruz onlara. Mutlak başarı. Peki ya bu başarı yarışında kendini geride kalmış hissedenlere ne oluyor? Yere düştüklerinde kaldırıp üzülme geçer diye mi fısıldıyoruz onlara? Sarıp sarmalıyor muyuz? Pek sanmıyorum. Hayat zor ve başarıya odaklanan herkesin bocaladığı bir an geliyor. Bence başarıdan önce bu yola odaklanmamız gerekiyor. Başarılı ya da başarısız olabiliriz. Vazgeçmeden, pes etmeden devam etmek… İşte mühim olan bu.