“Muhsin Ertuğrul’un sinemacılığını yeteri kadar konuşmuyoruz”
Sinematek/Sinemaevi tarafından restore ettirilen “Aysel, Bataklı Damın Kızı” adlı film 20 Kasım’da izleyiciyle buluşuyor. Muhsin Ertuğrul’un yönettiği 1934 tarihli film Türk sinemasının günümüze kadar kalan en eski yapımlarından biri. Filmi, Muhsin Ertuğrul’un sinemacı yönünü ve “Aysel, bataklı Damın Kızı”nın restorasyon sürecini Sinematek/Sinemaevi Genel Koordinatörü Elif Ergezen ile konuştuk.
Emrah KOLUKISA
Kadıköy Belediyesi Sinematek/Sinema Evi, çekildiği dönemin en büyük isimlerini bir araya getiren ve sinema tarihimiz açısından pek çok “ilk”i barındıran 1935 tarihli “Aysel, Bataklı Damın Kızı”nı Kurukahveci Mehmet Efendi desteğiyle restore ederek sinemaseverlerle buluşturuyor. Restore edilmiş haliyle ilk kez 27 Ekim’de izleyici karşısına çıkan film 20 Ocak’ta bir kez daha gösterilecek. (Kaçıranlar üzülmesin diye hemen belirtelim, sezon boyunca birkaç kez daha izleme fırsatı bulacaksınız, kurumun internet sitesinden takip edebilirsiniz)
Sinematek/Sinemaevi bir süredir devam eden bu restorasyomn projesinde bu yıl neden Muhsin Ertuğrul’un bu filmini seçti ve nasıl bir restorasyon yapıldı diye merak ettik ve kurumda Genel Koordinatör olarak görev yapan Elif Ergezen ile konuştuk.
Sinematek film restorasyonu konusunda özel bir misyon üstlenmiş gibi.. Nedir bu misyon ve uzun vadede nasıl bir planınız var?
Sinematek/Sinema Evi'nin en önem verdiği proje film restorasyon projesi. Çünkü bir sinematek olarak, filmlerin restorasyonunu kültürel mirasımızın korunması ve yeni nesillere aktarılması açısından bir sorumluluk olarak görüyoruz. Ve filmlerimizin dünya kültürel mirasının da bir parçası olduğu bilinciyle bunu uluslararası kurumlarla işbirliği ve iletişim ağı içinde yürütmeyi önemsiyoruz. Kurukahveci Mehmet Efendi desteğiyle geçen yıl Erden Kıral'ın “Hakkâri’de Bir Mevsim” (1983) restorasyonu ile başlayan proje bu yıl, çekildiği dönemin en büyük isimlerini bir araya getiren ve sinema tarihimiz açısından pek çok “ilk”i barındıran “Aysel, Bataklı Damın Kızı” ile devam ediyor. Bundan da gerçekten gurur duyuyoruz ve bu işbirliğini sürdürmeye de karşılıklı olarak kararlıyız.
Bu sene ayrıca Mimar Sinan Üniversitesi Prof. Sami Şekeroğlu Araştırma ve Uygulama Merkezi de bize destek oldu. Film orada korunarak bugüne geldi. Taraması da yine bu Merkez tarafından yapılarak bize teslim edildi. Bu tür yerel işbirliklerinin kültürel mirasın korunması konusunda önemli buluyoruz. Bu ilişkileri de güçlendirerek ve çoğaltarak sürdürmek istiyoruz.
Aysel'in yurtdışı gösterimlerini de bu minvalde planlıyoruz elbette. Restorasyon sonrası ilk gösterimini özellikle 27 Ekim’de gerçekleştirdik. Çünkü o tarihte dünyanın dört bir yanındaki arşivler ve sinematekler, UNESCO ve Görsel-İşitsel Arşiv Dernekleri Koordinasyon Konseyi (CCAAA) tarafından, görsel-işitsel materyallerin korunmasının aciliyeti konusunda farkındalık yaratmak amacıyla başlatılan Dünya Görsel İşitsel Miras Günü'nü kutluyor. Uluslararası Film Arşivleri Federasyonu'nun (FIAF) ortak üyesi olan Sinematek/Sinema Evi olarak biz de, “Aysel, Bataklı Damın Kızı”nı dünya film mirasına yeniden kazandırırken bu günü tüm dünya arşivleriyle eş zamanlı olarak kutlamış olduk ve bu ağ içinde film duyuruldu.
Ne kadar çok kurumu harekete geçirir ve restorasyonun önemine dair farkındalığı arttırırsak o kadar film yeniden seyircisiyle buluşabilecek. Bu bizi motive eden et temel husus.
Peki neden özellikle “Aysel, Bataklı Damın Kızı”; sinemamız açısından önemini anlatır mısınız?
Film bir kere Muhsin Ertuğrul'un en iyi filmlerinden biri ve bugün sağlıklı koşullarda erişebileceğimiz en eski filmlerden. Bu nedenle restorasyon süreci de oldukça uzun ve titiz bir çalışma gerektirdi. Tarama işlemi Mimar Sinan Üniversitesi Prof. Sami Şekeroğlu Araştırma Ve Uygulama Merkezi tarafından gerçekleştirildi dediğim gibi. Her karesinde birçok hasar tespit edilen ve bu nedenle üzerinde kare kare çalışmayı gerektiren filmin dijital restorasyon ise, Atlas Post-prodüksiyon Stüdyolarında titiz bir emekle tamamlandı.
Film, birçok tanınmış ismi buluşturuyor. Nobel Edebiyat Ödülü kazanan ilk kadın yazar olma ünvanına sahip İsveçli yazar Selma Lagerlöf’ün bir öyküsünden uyarlanan filmin senaryosunu Nâzım Hikmet yazıyor. 1934 yılında çekimleri tamamlanan ve 1935 yılı Ocak ayında gösterime giren film, ilk köy filmi addediliyor. Gerçekten de o döneme kadar İstanbul'da stüdyolarda çekiliyor çoğu film. O dönem dublaj çok yaygın değil, oyuncuların kendi seslerini duyuyoruz. Dönemin önemli sanatçıları rol alıyor filmde. İlk kadın yönetmenimiz Cahide Sonku ve ilk Türkiye güzeli Feriha Tevfik başrollerde. Soyadı kanunu henüz çıkmadığı için jenerikte ilk isimleri ile gördüğümüz tüm kadro muhteşem: Talât Artemel, Hâzım Körmükçü, Müfit Kiper, Sami Ayanoğlu, Hâdi Hün... Ve müzikler Cemal Reşit Rey'e ait!
Muhsin Ertuğrul sineması "Tiyatrocular Dönemi" tanımı içine sığacak bir sinema değil aslında. Kendini geliştirmeyi seven Ertuğrul, çok yönlü bir sanatçı. Ülkemizde Batılı anlamda tiyatronun öncüsü olduğu kadar sinemanın da öncüsü. Sinema hayatına batılı yönetmenlerin setlerinde çalışarak ve Almanya, SSCB gibi ülkelerde filmler çekerek başlıyor. 1933 yılında çektiği “Leblebici Horhor Ağa” filmi ile 2. Venedik Film Festivali’nde onur ödülü alıyor hatta. Yönetmenlik yönü ve sinematografisi maalesef pek konuşulmadı bugüne kadar. Bu restorasyonun biraz buna da vesile olmasını umuyoruz. Özellikle “Aysel, Bataklı Damın Kızı” izleyenleri şaşırtacak kadar başarılıdır. Dönemin çok ilerisinde denemeler yapmıştır Muhsin Ertuğrul bu filmde.
Görsel anlatıma önem vererek, çeşitli efektleri o günkü imkanları zorlayarak kullanabilmiştir. Hatta bu restorasyon sürecinde arkadaşlarımızı bir hayli zorladı. Belgeselvari mekan çekimleri, kurduğu atmosfer, kamera hareketleri, detay çekimleri ve planların ritmi ile gerçekten üzerine uzun uzun konuşmayı hak ediyor. Üstelik, köyün erkeklerine ve mahkemeye başkaldıran güçlü kadın karakteri başta olmak üzere karakterleri ve yaklaşımı ile de etkileyici bir film. Tüm bu özelliklerinin yanı sıra neredeyse sağlam şekilde erişebileceğimiz en eski filmlerden biri oluşu da Muhsin Ertuğrul’un “Aysel, Bataklı Damın Kızı”nın dijital restorasyonu daha fazla geciktirilemeyecek kadar önemliydi gerçekten de.
Restorasyon deyince, belki bunu biraz açmak lazım. Nasıl bir restorasyon işleminden bahsediyoruz, biraz teknik bir işlem belki ama?..
Şimdi artık dijital olarak çekiliyor filmler. Fakat yıllar önce 35 mm kameralarla çekiliyordu. Yıllar bu filmlere iyi gelmiyor tabii. 35 mm filmlerin yüzeyinde zamanla kir, pas, leke ve küf gibi oluşumlar meydana gelir. Restorasyon, bu hasarların onarılması işlemiyle başlar. Özel solüsyonlarla film temizlenir, kopmuş parçalar özel bantlarla bantlanır, perforeler onarılır. Böylece film tek parça olarak cihazlarda okunabilecek fiziksel bütünlüğe ve dirence sahip duruma gelmiş olur.
Bu aşamadan sonra filmin dijital ortama taşınması işlemine tarama denir. Böylece film, artık somut bir malzeme olmaktan çıkıp dijital ortama aktarılmış olur. Dijital ortama aktarıldıktan sonra bilgisayarlar aracılığıyla özel restorasyon yazılımları kullanılarak, görüntü çeşitli renk katmanlarına (layer) ayrılır, ve tespit edilen sorunlara göre katman katman temizlenir/onarılır. Bir saniyede geçen 24 kare, tek tek işlemden geçirilerek orijinaline en yakın hale getirilir. Bu çalışma teknik olduğu kadar estetik ve etik bir farkındalık ve sorumluluk da içerir. Efektler, renk değerleri ve kadrajlar orijinaline sadık kalınarak onarılmalıdır. Yapılan her müdahalenin filmin orijinalindekiyle aynı ya da genel dokusuna uygun olması gerekir. Özellikle yönetmenin tercihleri korunmalıdır.
Sinematek’te düzenli film gösterimleri yapılması dışında ne gibi faaliyetler planlıyorsunuz bu sezon, biraz da onlardan bahsedelim.
Sinematek/Sinema Evi 27 Ekim-31 Ocak tarihleri arasında oldukça çeşitlilik içeren dikkat çekici bir program hazırladı. Amerikan sinemasında devrim yaratan Yeni Hollywood akımına adanmış bir seçkinin yanı sıra Macar sinemasının klasiklerinden, dünya sinemasının yeni restore edilmiş baş yapıtlarına, feminist avangart sinemacı Germain Dulac’ın erken dönem şaheserlerinden sinemamızın yeni bağımsızlarına uzanan geniş bir yelpazede 50’den fazla film gösteriyoruz. “Hakkari'de Bir Mevsim” filmini Onat Kutlar'ın doğumgününde yani 25 Ocak'ta yeniden seyirciyle buluşturacağız. Bu defa bu yıl kaybettiğimiz Ferit Edgü ve Genco Erkal'ı da anarak elbette... “Aysel, Bataklı Damın Kızı” filminin gösterimlerine paralel olarak bir de sergi hazırladık.
Küratörlüğünü Suna Altan'ın, tasarımlarını Kerem Yaman'ın hazırladığı bu sergi 31 Ocak'a kadar ücretsiz olarak gezilebilir. Gazete kupürleri, metinler ve fotoğraflar içeren sergi vesilesiyle filmin çekildiği dönemde toplumdaki yankısı ve bugün kolektif hafızamızdaki yerini de daha görmüş olduğumuzu düşünüyorum. Gösterimler ve sergi dışında ayrıca yine bazı filmler öncesi sinemacılar ve sinema yazarlarının sunumları da programda yer alan etkinlikler içinde.