Muhtar nasıl onu destekleyen bir halkı olmadan hiçse rektör de öğrencileri olmadan bir hiçtir. Muhtar nasıl köye hizmet etmek için köyün başına geçmişse, rektör de öğrencisine hizmet etmek için üniversitenin başındadır.

Muhtar, halkı olmadan bir hiçtir

FIRAT AKKUŞ

Bir köy düşünün. Bu köye yeni bir muhtar geliyor. Bu muhtar köyden birisi değil, köy ile hiçbir alakası yok. Nereden gelmiş, bilinmiyor. Muhtar köye geldikten sonra köylü halk ona “Sen kimsin? Biz seni tanımıyoruz!” dese yanlış mı demiş olur ya da “Ya bu muhtar yönetici oldu ama bizi hiç tanımıyor. Bizi en iyi bizden çıkmış birisi yönetir!” diyemez mi? Tabii ki der ve çok da haklıdır. Yabancı birinin köyü yönetmesini köylü neden istesin? Muhtar olmak için köyün topraklarında yaşamış, o toprağı biçmiş olmak gerekmez mi?

E şimdi Boğaziçi Üniversitesi’ndeki gençlik de bunları sormakta haklı değil mi? O üniversite ile hiçbir ilişkisi bulunmayan bir insan, neden oranın rektörü olsun ki? O okuldan mezun olmuş, burada akademik kariyer yapmış ve bu koltuğu “hak etmiş” birisinin rektör olması gerekmez mi?

Herhangi bir ülkede, o ülkede hiç yaşamamış birinin başa gelmesi ile aynı şey bu! Bulu, yöneteceği ülkeyi, oranın bileşenlerini tanımıyor. O ülkede nasıl yenilik yapıp o ülkeyi daha üst seviyelere taşıması beklenebilir?

Tamam, bunların hepsine eyvallah desek bile, acı bir gerçek var. Melih Bulu, o koltuğa tepeden bir elin oturtması ile gelmedi mi? Peki, başka birisi yok muydu da Bulu koltuğa oturdu? Tabii ki vardı ama takım arkadaşına mı pas verirsin yoksa rakip takımdaki oyuncuya mı? Kendisi AKP Sarıyer İlçe Başkanlığı’nın kurucusu. Yorum sizin.

Bu olay başlı başına bir trajikomik bir şova dönüşmüşken Bulu bu şovu daha da canlandıracak bir söz söylemişti ilk atandığı zaman. Tahminen, “Ben bu öğrencilerin kanına nasıl girerim?” diye düşünürken sonunda çok iyi bir fikir geldi aklına. Ah, tabii ya! Bunlar üniversiteli; deli gibi rock, Metallica neyin dinlerler. “E ben de dinliyorum” demeli en iyisi, ancak böyle onların kafasında bir insan olduğuna ikna edebilirdi. Böyle düşünmüş olacak ki bir televizyon programında şöyle bir cümle sarf etti:

“Ben hard rock dinleyen, Metallica dinleyen bir rektörüm.”

Bu sözden sonra Metallica şovu ele aldı ve öğrencilerin tarafında, simgesel bir güç haline geldi. Peki nasıl oldu bu? Rektörlük binasında rahat deri koltuğunda otururken sabah çayını huzurla yudumlayan Bulu, bir ses duydu. Bu ses öylesine yüksekti ki, camları kırabilirdi. Bu ritim, bu tonlar… Evet, Bulu bu şarkıyı biliyordu. Evet ya! Bu çalan “Master of Puppets”tan başkası değildi! Nasıl bilememişti en başta! “Obey your master!” sözü öğrencilerin ağzında bir olmuş, yankılanıyordu her yerde. Bulu, gülümseyerek camdan dışarı baktı: Bahçenin ortasında bir sürü öğrenci hoparlörleri rektörlük binasının karşısına yerleştirmişti. Ellerinde pankartlarla “Kayyum rektör istemiyoruz!’’ gibi pek çok sloganı ve şarkıyı birlikte söyleyerek dans ediyor, tepkilerini gösteriyorlardı. Bulu’nun bu olaya tepkisi ise işin en komik kısmıydı. Camın önüne gelmiş gülümseyerek el sallıyordu. Öğrencilere onları umursamadığını daha nasıl ifade edebilirdi ki? “Evet çocuklar, Metallica’yı severim ancak umurumda değilsiniz! Keyfimi bozmayın bir daha!” diye camdan bağırmak ile ne farkı var; gençlerin isyanına, uğradığı haksızlığa gülerek el sallamanın? Sonra aşağı inip, öğrencilerin elleriyle yukarı kaldırdığı pankartların, onu yuhalamalarının ve ona sordukları soruların hiçbir anlamı yokmuş gibi onlara odasında yaptığı gülüşün aynısını yapmaya devam etti. Sanki öğrencilerin o protestoları ona zevk veriyor gibiydi.

Melih Bulu, daha önce bu görevi yapmış olsa da sanıyorum oraya ne için geldiğini unutmuş.

Muhtar nasıl onu destekleyen bir halkı olmadan hiçse rektör de öğrencileri olmadan bir hiçtir. Muhtar nasıl köye hizmet etmek için köyün başına geçmişse, rektör de öğrencisine hizmet etmek için üniversitenin başındadır. Eğer köy muhtarı istemiyorsa, muhtarın orada bulunması köye zarar verir. Çünkü, köy muhtarı istemiyorsa, ya muhtar görevini yerine getiremiyordur ya da muhtar, koltuğa iplerin ucundaki el tarafından “oturtulmuştur.” O koltuğu terk etmek de köye verilmiş bir hizmettir ve oraya zarar vermekten çok daha doğru bir tercihtir.

Muhtarın, desteği olmadan yapamayacağı halkını umursadığı ve görevinin amacını hiçbir zaman unutmayacağı zamanları görmek dileğiyle…