Size yakın tarihimizden bazı gazete manşetleri vereyim:

BÜYÜK MÜJDE! Trakya’da 600 milyon metreküplük doğalgaz rezervi keşfedildi.

(Yeni Şafak, 09.01.2015)

Sakarya’da sondaj çalışmaları sonucu 3 ilçede doğalgaz bulundu.

(Yeni Şafak, 24.02.2016)

Adana’da doğalgaz bulundu.

(Yeni Şafak, 21.04.2016)

Tekirdağ’da Türkiye’nin 5 yıllık doğalgaz ihtiyacını karşılamaya yetecek büyüklükte olduğu belirtilen 286 milyar metreküplük doğalgaz rezervi bulundu.

(Sabah, 27.11.2019)

Ancak bu sefer açıklama devletin en üstünden, Cumhurbaşkanı’ndan geldi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe Ofisi’nde ‘Millete Sesleniş’ konuşması gerçekleştirdi ve “Türkiye tarihinin en büyük doğalgaz keşfini Karadeniz’de gerçekleştirdi.” müjdesini verdi. Erdoğan, “Fatih sondaj gemimiz Tuna-1’deki sondajında hamdolsun 320 milyar metreküp doğalgaz rezervi keşfetmiş durumda” ifadelerini kullandı. “Hedefimiz, 2023 yılında Karadeniz gazını milletimizin kullanımına sunmaktır” diyen Erdoğan, “İnşallah benzer bir müjdeli haberi Akdeniz’den de bekliyoruz” şeklinde konuştu.

Emeği geçen herkesi kutlarım. Asıl önemli konu şimdi başlıyor:

Ulusal kaynaklar nasıl kullanılacak?

Yine adam kayırılacaksa, yine yandaş müteahhitler zengin edilecekse, yine günü kurtarmak için bu önemli kaynaklar pazarlık malzemesi yapılacaksa, peşkeş çekilecekse, yine güvensiz şantiyelerde insanlar ölecekse inanın hiçbir değeri kalmayacak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasının başlangıcı bunlara izin vermeyeceği yönünde:

“Petrol ve doğalgaz sahalarının kontrolü ve güvenliği için yeri geldiğinde milyonlarca insanın canının hiçe sayıldığı vahşi bir düzen kurulmuştur. Bir damla petrolü, oluk oluk akan insan kanından daha değerli gören bu gayri insani düzen hâlâ hükümranlığını sürdürmektedir.”

Elbette takipçisi olacağız.

Sayın Cumhurbaşkanı’na sosyal medyada #benimiçinmüjde etiketi altında yazılanları da okumalarını öneririm. Olur ya belki Sayın Erdoğan, her cuma günü bunlardan birini müjdeler:

Çocuk istismarının olmadığı bir ülke.

Tam bağımsız yargının hüküm sürdüğü bir ülke.

Kadın cinayetlerinin son bulduğu bir ülke.

İstanbul Sözleşmesi’nin kayıtsız şartsız uygulandığı bir ülke.

İşsizliğin olmadığı bir ülke.

İnsan haklarının en yüce değer olduğu bir ülke.

Düşüncenin hapsedilmediği bir ülke.

Açlık grevlerinde insanların ölmediği bir ülke.

***

Ayasofya’nın acısını henüz üstümüzden atamamışken şimdi de İstanbul’un Fatih ilçesinde Bizans döneminden kalma Kariye Müzesi’nin yönetimi Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilerek ibadete açılmasına karar verildi.

Kariye (Chora), 6. yüzyılda kilise olarak inşa edilmiş ve İstanbul’un fethinden sonra 1511 yılında Sultan II. Bayezid’in sadrazamlarından olan Atik Ali Paşa tarafından camiye çevrilerek ‘Atik Ali Paşa Camii’ veya ‘Kariye Camii’ olarak anılmaya başlanmış.

Bakınız Nâzım Hikmet 1936 yılında Akşam gazetesinde Orhan Selim adıyla yazdığı bir yazısında ne diyor:

“Müzelik olmanın iki anlamı vardır. Bir alaydır, işe yaramazlığı gösterir; ötekisi büyük bir değerin değimidir. Ayasofya’nın müze yapılışında ikinci anlamı bulurum. Bu bakımdan, Ayasofya müze yapılarak ona büyük bir ün verilmiştir.

İyi, güzel, yerinde bir ün veriş. Yalnız Sinan’ın Süleymaniye’si Ayasofya’dan çok mu az değerlidir ki ona böyle bir ün verilmiyor.

Ben, kendi payıma adam oğlunun taş ve toprağı bir aydınlık şarkı biçiminde düzene koyarak yarattığı verimler içinde Sinan’ın Süleymaniye’si kadar güzelini, insana yaratılmamış yaratılışın sevgisini verenini az gördüm.

Süleymaniye’de bir katolik kilisesinin karanlığı değil, başı ve sonu olmayan yaratılmadan var olan kainatın açıklığı, genişliği, güneşliliği vardır.

Yeryüzünde az verim bulunur ki, Sinan’ın Süleymaniye’si kadar, kendini yaptırtanların iç dileklerinin taban tabana tersini vermiş, göstermiş olsun.”

Daha dün müze olmaktan çıkarılıp ibadete açılan Ayasofya’nın başına gelmekte olanları her geçen gün üzüntüyle izliyoruz. Görünen o ki Kariye ve Ayasofya korunamayıp yok olacaklar.

***

Bu sefer de Salihli’nin Çapaklı Mahallesi’nde yine Nâzım’ın dediği gibi “köylü jandarmalara dövdürülüyor köylüler.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan “müjde” konuşmasını yaparken bir yandan Manisa, Salihli’nin Çapaklı Mahallesi’ne yapılmak istenen Biyogaz Enerji Santralı’na karşı köylüler yolu kapatarak direnişe devam ediyor. Şirket ise kaymakamlığın ‘Mahkeme kararını bekleyin’ demesine rağmen, yol yapım çalışması için köye jandarmayla beraber giriyor ve yol yapılmasına karşı direnen köylüler dövülerek gözaltına alınıyor.

Yine tekrar ediyor ve samimiyet bekliyoruz. Oy için değil, doğa için, insanlık için hizmet ve müjdelerdir umudumuz.