BARIŞ SOYDAN Bir atasözü: Eşeğe semerini kaybettirip yeniden buldurmak. SEKA’nın hurda kağıttan üretim yapmaya başlamasıyla ilgili haberler bana bu sözü düşündürdü. Müjde, semeri bulduk! Ama küçük bir farkla: Büyük kısmı ortada yok. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın kendi kağıdını üreteceğini müjdelediği Türkiye 1970’lerde SEKA’nın 10 ayrı fabri kasında kağıt üretiyordu. Şimdi inşallah Balıkesir’de yeniden […]

Müjde, Türkiye kağıt üretecek!

BARIŞ SOYDAN

Bir atasözü: Eşeğe semerini kaybettirip yeniden buldurmak. SEKA’nın hurda kağıttan üretim yapmaya başlamasıyla ilgili haberler bana bu sözü düşündürdü. Müjde, semeri bulduk! Ama küçük bir farkla: Büyük kısmı ortada yok. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın kendi kağıdını üreteceğini müjdelediği Türkiye 1970’lerde SEKA’nın 10 ayrı fabri kasında kağıt üretiyordu. Şimdi inşallah Balıkesir’de yeniden kendi kağıdını üretecek! Peki Türkiye kendi kağıdını üretmekten neden vazgeçmişti? Çünkü SEKA’nın hurdadan kendi kağıdını üreteceğini müjdeleyen sayın Bakan’ın üyesi olduğu AKP, 2005’te SEKA’yı özelleştirerek fabrikaları palas pandıras satmış, üretim kısa süre sonra sona ermişti.

SEKA’nın başına gelenler, özelleştirmenin Türkiye’deki trajikomik hikâyesini çok güzel anlatıyor. Rasyonalite söylemiyle sarıp sarmalanmış olsa da özelleştirme aslında başından beri ideolojik bir hikâyeydi. Türkiye’nin gerçekleri hesaba katılmadan, kör bir inançla savunulmuştu. Kamu şirketleri devletin verimsizliğinin alameti farikalarıydılar, denilene göre. Hepsini bir an önce elden çıkarmak zorunluydu. Ekonominin etkinliği ancak böyle artardı.

Kalkınmada insan faktörünün çok ama çok önemli olduğu Amerikalı iktisatçı Romer’den beri biliniyordu ama anlı şanlı ekonomistlerimizin, gazetecilerimizin, siyasetçilerimizin aklına gelmiyordu. Halkını eğitemeyen bir ülkenin “orta gelir tuzağına” takılacağı da. Eğitimin temel girdisinin kitap, kitabın temel girdisinin kağıt olduğu da… Varsa yoksa, özelleştirmeydi. Özelleştirmeyi bir kez yapınca Türkiye’yi tutabilene aşk olsundu. Özelleştirme, bir dua gibi ezbere söylenip duruyordu.

Sonuç: Birçok başka kamu kurumuyla birlikte SEKA da AKP iktidarında palas pandıras özelleştirildi. Ve bir süre sonra kağıt fabrikaları kapandı. Çünkü kağıt yurtdışından ucuza geliyordu, Türkiye’de kağıt üretiminin “rasyonalitesi” yoktu.

Tabii dolar alıp başını gitmediği sürece! Peki ya dolar patlarsa ne olacaktı?

Ne olacağını geçen sene gördük: Kağıt fiyatları çılgın noktalara tırmandı, matbaalar peşin para almadan iş yapmamaya başladı, gazeteler yayınlanamaz noktaya sürüklendi, birçok küçük yayınevi, Anadolu’da birçok yerel gazete battı. Özelleştirmeyle gelen “rasyonalite” memleketin kültür hayatına pek yaramadı!

Oysa Türkiye 1936’da kendi kağıdını üretmeye başlamıştı. Bu tarihte İzmit’te kurulan SEKA fabrikasının yıllık üretim kapasitesi 10 bin tondu. 1944’te kurulan ikinci fabrikayla 11 bin 500 tona çıktı. 1950, 60 ve 70’lerde yapılan yatırımlarla fabrika sayısı 10’a yükseldi. 1980 yılında üretim kapasitesi 617 bin tona ulaşmıştı. Bu tarihte SEKA’da on binden fazla kişi çalışıyordu. Matbaacılar köylülerden saman toplayıp SEKA’ya götürür, karşılığında kağıt alırdı… SEKA, kuşe hariç bütün kağıtları üretiyordu.

1980’lerde her şey değişti. Özelleştirme denen mucize ilaç keşfedilmişti. Siyasetçiler ve iktisatçılar başta olmak üzere “kanaat önderleri” hep bir ağızdan, özelleştirme duasını söylemeye başlamıştı. Halkın önemli bir kısmı da bir süre sonra onlara inandı.

1980 Darbesinden sonra SEKA’nın tüm yenileme yatırımları durduruldu. Şirket 1991’de özelleştirme programına alındı. 1995’te 4 ve 7 numaralı fabrikalar, 2002’de 9 numaralı fabrika ve nihayet 2004’te 1 ve 5 numaralı fabrikalar kapatıldı. 2005’te SEKA fabrikaları özel sektöre çok ucuza satıldı…

Kapatma kararı alınırken SEKA’nın üretim potansiyelinin artık kalmadığı, özelleştirilse bile kağıt üretemeyeceği söylenmişti. Oysa aynı dönemde İzmit fabrikasının yönetimi tarafından hazırlanan ve Selüloz-İş sendikası tarafından yayınlanan bir rapor, 5.8 milyon dolar gibi küçük bir yatırımla üretim kapasitesinin yılda 90 bin tona çıkarılabileceğini ve fabrikanın kârlı bir şekilde yoluna devam edebileceğini savunuyordu.

İzmit fabrikasındaki işçiler özelleştirme kararına karşı direnişe geçtiler, Ocak 2005’te aileleriyle birlikte fabrikayı işgal ettiler. Ama mahkeme, kapatma kararını onayladı. 2005 Şubatı’nda SEKA İzmit Belediyesi’ne devredildi. Ve bir döneme damgasını vurmuş olan fabrika arazisine şehir parkı yapıldı.

Türkiye bugün kağıtta dışa bağımlı bir ülke. Dolar geçtiğimiz yıl yüzde 30, bu yıl yüzde 20’ye yakın arttı. Dolar ve euro’daki her artışın ardından kağıda zam geldi. Türkiye’ye kağıt getiren dört-beş büyük ithalatçı, krizden sonra vadeli satışı kestiler, peşin çalışmaya başladılar. Nakit paran yoksa artık kağıt alamıyorsun.

Büyük yayınevlerinin kasalarında para var, durumu idare edebilirler, peki küçükler ne yapacak? Onlar kapıya kilit vurursa, çok satmayan ama Türkiye’nin kültür ve bilim hayatını zenginleştiren kitapları kim yayınlayacak? Türkiye’nin bilim ve kültür hayatı nasıl gelişecek? Halk nasıl eğitilecek?

Müjde! Balıkesir SEKA Fabrikası hurda kağıttan üretim yaparak 150 milyon dolarlık ithalatın önüne geçiyor. Üstelik kağıt üretiminde Balıkesir’de özelleştirmeyle atıl hale gelen eski makineler de kullanılacak. Hani şu bir zamanlar, birkaç milyon dolarlık yatırımla modernize edileceği söylenen ama özelleştirmeden sonra ıskartaya çıkartılan makinalar.

Peki kapatılan diğer SEKA fabrikaları? Onların üzerinde artık toplu konut var, makineleri de hurdacıya satıldı…