Gaz çıkarıyoruz diye 2004 Akçakoca, 2006 Karadeniz, 2007 yine Karadeniz, 2009 Sakarya, 2010 evet yine Karadeniz, 2011 yine Akçakoca, (2012’de petrol bulmuşuz ama çıkaramıyormuşuz), 2013 tabii ki Karadeniz diye her seçim öncesi verilen sekiz müjdenin ardından, dokuzuncu müjde de doğmuş oldu.

Seçim mi var muhteremler? Seçim gazı olsa kokusu da çıkar zaten.

Amma velâkin müjdeden beklenen etki esas olarak gaz kelimesi üzerinden yapılan esprilerde görüldü ve müjdenin kendisinden ziyade o esprilerle insanlar biraz moral bulmuş oldu. Yeterince gaz esprisi yapıldığından cılkını çıkarmamak gerektiğinin farkındayım.

Keşke bir de ‘müjde’ değil ‘muştu’ diyeydi daha iyiydi, çünkü Müjde bilirsiniz İncil’in öbür adıdır. Danışmanları çok dikkatsiz davranmıştır, çoook.

Sekiz ay sonra tedavüle sokulan Joe Biden’ın herzeleri ardından evanjelist Trump da sanki başka bir müjde vermiş gibiydi. Havuz medyası derhal “Trump, Erdoğan dünya çapında satranç oyuncusu dedi” manşetini çekti. Hakikatte ise Trump Erdoğan’ı yine harcamıştı. Keşke o lafıyla yetineydi.

Ardından “Geçen hafta dünya liderleri benden Erdoğan’ı bir aramamı rica etti. Dediler ki ‘O bir tek seni dinler, bizi dinlemiyor. Dinleyeceği tek kişi sensin” demiyeydi iyiydi.

Ha bir de satranç değil “Batak oyuncusu” diyeydi belki daha inandırıcı olurdu. “Aptal olma, kabadayılık yapma” diye mektup yazan, Rahip Brunson’un serbest bırakıldığı günlerde “Erdoğan’a söyledim, bıraktı” diyen aynı Trump, şimdi de satranç oyuncusu övgüsüyle mutlaka Kasım seçimi öncesinde yine bir şeyler isteyecek diyenler de var.

İşte doğalgaz müjdesiyle bunların konuşulması da geride kaldı. Peki, doğalgaz müjdesi de etkisini kaybederse? Yeni bir savaş müjdesinin de eli kulağında olabilir ama son muştu bir başka konudaydı: Polis Özel Harekât, İstihbarat ve Bekçilerin sayısının sürekli artırılması ardından bir de Takviye Hazır Kuvvet Müdürlüğü kurulacakmış.

Cumhuriyet’te Orhan Bursalı hepimizin kaygılarını dile getirdi: “İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı ‘hazır takviye gücü’, ‘taşra teşkilatı’ olarak tutulacak, hazır bekletilecek. Kaç bin kişi, belli değil. 10 bin? 25 bin? 50 bin? Ve neden? Anlaşılan ‘merkez’de, yani İstanbul’da çıkabilecek büyük ‘kargaşalara’ karşı, acil müdahale gücü olarak kullanılacak. Öyle mi? Sivil mi, yoksa resmi mi, bilmiyoruz. Ama bu ihtiyacı siyasi - ekonomik - sosyal olarak iktidara karşı protesto gösterilerine kullanmak için duydukları açık. İktidarın gizli gücü mü? Tamamen polis yasasına göre mi yoksa özel kuvvetler olarak mı görev yapacaklar?”

Elbette neyin hazırlığı olduğunu pekâlâ biliyoruz. Üstelik artık bilmeyenler veya görmezden gelenler bile kendi özdeneyimleriyle biliyor ve görmek zorunda kalıyor bazı şeyleri. Çünkü yaptıkları her şey bir yanıyla da toplumun önemli bir kesimindeki ölü toprağını silkeliyor, yani genelde bir teslimiyetten henüz söz edilemez. Gerçi çaresiz hissedenler çareyi şimdilik öfkede arıyor, sokaktaki sudan sebeplerle çıkan kavga haberlerini izliyoruz, insanlar hırsını birbirinden çıkarıyor adeta. Çünkü iktidar artık hemen her şeyi insanların kafasına vura vura yapıyor. Rıza mıza aramak hak getire…


Kimileri de bardağı taşıracak son damlayı bekliyor olabilir. Ama bu ne bardakmış arkadaş, bardağı taşırma hacminde hiçbir damla yokmuş meğer. Ve aslında bugüne dek damlaya damlaya dolan da şeriatmış!

Beklenmedik şeyler olursa? Muhalefetin muştusu (!) da işte bu beklenmedik gelişmeleri beklemektir.
Ne diyelim? Bizim kuşak anlamasa bile Z kuşağının anlaması yeterli, öyleyse onların dediği gibi, ‘WTF’ ve hatta ‘WTAF!’