Mükemmeliyetçilik, zihinsel bir blok olarak kendini gösteren bir korku ya da kişilik özelliği olarak da tanımlanmakta.

Mükemmellik tutkusu

Tolga MIRMIRIK

Yeni yıla girerken birçok insanın “para biriktirme”, “daha sağlıklı yaşam”, “sigarayı bırakma” ya da “kilo verme” gibi dileklerde bulunduklarını duymuşsunuzdur ya da belki sizler de benim gibi bu tür hedefler belirleyenlerdensinizdir.

2016 yılında ABD’de yapılan bir araştırmada, katılımcıların sadece yüzde 9’unun, yeni yıla girerken hedeflediklerine yılın sonunda ulaşmada başarılı oldukları görülmüş. İşin ilginci yeni yıla girdikten sonraki haftada hala bu hedefe uygun olarak davrananların oranı yüzde 75, ikinci hafta yüzde 71, bir ayın sonunda ise yüzde 61 olarak gerçekleşmiş. Altı ay geçtikten sonra ise oran yüzde 49’a kadar gerilemiş.


Bir insan için, kendisine iyi geleceğini düşündüğü bir hedef belirleyip o hedefe ulaşmak için çalışması ne kadar zor olabilir ki? Görünüşe (ve deneyimlerime göre) sanırım çok zor. Hele ki erteleme tutkusuna sahipseniz. Sadece belirlediğimiz hedefe ulaşma konusunda değil, belli bir tarihe kadar yapmamız gereken önemli işlerde de kendisini belli eden bu erteleme durumu, işin bitirilme tarihi yaklaştıkça stres arttırıcı etki de yapmakta. Örneğin gazete yazılarımı hep aynı gün ve saatte BirGün editörüme gönderiyorum. Çok büyük bir değişiklik olmazsa ne zaman yazı yazmam gerektiği önümüzdeki seneler için bile belirlenmiş durumda. Yaklaşık olarak önümüzdeki iki yazının da konularını planlıyorum. Durum böyleyken neden bazen yazıları son güne bırakıp kendimi sıkıntıya soktuğumu hala anlayabilmiş değilim. İnsan neden kendisini bu kadar zor ve stresli bir durumda bırakır ki?

Şu kahveyi bitireyim de öyle başlarım…

Araştırmalara ve çalışmalara göre bu davranış biçiminin sebebi çok da kendimize zarar verme isteğine bağlı değil neyse ki. Hedefleri gerçekleştirememe konusunda en çok karşılaşılan sebep, gerçekçi hedefler koymamak olarak görülmüş. Diğer taraftan ne zaman bitirilmesi gerektiği belirli olan işleri vakitlice yapmamak biraz daha farklı bir durumu işaret edebiliyor. “Mükemmeliyetçilik” ve buna bir bahane olarak eşlikçilik eden, erteleme sevdalarımız hem gerçekleştirmeyi hedeflediğimiz dileklerimiz hem de yapmamız beklenen işler için insan beynindeki ufak evrimsel algoritma hatalarının bir sonucu.

Mükemmeliyetçilik, zihinsel bir blok olarak kendini gösteren bir korku ya da kişilik özelliği olarak da tanımlanmakta. Sadece başarısızlık ve/veya sosyal dışlanma korkusu değil, değişimin korkusu da etkili. Bilinçaltımız statükoya, süregitmekte olan olağan duruma yoğun biçimde bağlı bir yaşam sürüyor. Tek bildiği şey de şimdiye kadar hayatımızda yaptığımız tüm seçimlerin bizi hayatta tutması ile sonuçlandığı. Değişim ise sadece içinde bulunduğumuz minik kayığı sallamakta ve bilinmeyen bir yerlere doğru sürüklenme ya da belki de derin sulara batma riskini arttırmakta (ya da bilinçaltımız öyle olduğunu sanıyor).

Mükemmeliyetçi olduğunu savunan ve bunu iyi bir kişilik özelliğiymiş gibi gören kişilerde değişim korkusunun anlamı, hedeflenen işi olabilecek en mükemmel şekilde yapamazsa şimdiye kadar oluşturduğu ‘mükemmel’ hayatının değişeceğine yönelik olan korku gibi görünüyor. Hem, düşünürseniz, “mükemmeliyetçiyim” sizin için tam olarak ne anlama geliyor? Bir işi mükemmel olarak kabul gören/tanımlanan seviyeye getirmeden hiçbir adımını asla bırakmayacağınız mı yoksa sonucun mükemmel olacağını garanti etmeden bir işe girişmeyeceğinizi mi?

Yapacağımız işin ya da hedef olarak koyduğumuz dileklerin tam da olması gerektiği gibi mükemmel olmasını garanti ederken uzun süreli analizlere ve düşüncelere zaman harcıyor 1,5 kg. ağırlık ortalamasındaki sevgili beynimizde bulunan frontal lobumuz. Mükemmele erişebilecek yollarda bir risk gördüğümüzü sandığımızda ise bu riski o anda sarılabildiğimiz bahaneler ile gidermeye çalışıyor ve riskin hayati tehlike olduğunu düşündüğümüzde de riski gidermeye çabalıyoruz. Bilinçaltımızdaki etkin risk azaltma yöntemleri arasında da “erteleme” geliyor. Bilinçaltımızın o işin garantili mükemmel bir çıktı üretemeyeceği riskini hissetmesi ya da -işte dediğim gibi- ufak hatalı algoritmasının hesaplaması ile mükemmel olamayacağı düşüncesi bizi eyleme geçmekten alıkoyuyor. Buna da en doğal tepkimizi veriyor ve yaşamımızı savunmaya geçerek bahaneler buluyoruz.

Yeni yıl hedeflerimize dönersek… Hatalarımızdan birisi de net hedef yerine belirsiz hedeflere odaklanmak olabilir. “Yeni yılda kilo vereceğim” yerine “bu yıl içindeki ilk 3 ayda şunu yaparak şu kadar kilo vereceğim” dileğinde bulunmak en azından o ufak kayığınıza daha net bir rota da belirttiği için çok daha faydalı ve vahşi doğada ne yapacağını bilmeme riskini azalttığı için erteleme arzumuzu da düşürüyor. Yoksa çok derin okyanuslarda salınıp gittiğini düşünen bir bilinçaltınız limandan bile çıkamıyor… İyi haftalar.