Geçen hafta CNN Turk kanalında Enver Aysever’e Nagehan Alçı’nın yönelttiği suçlamaları çoğu kişi Alçı’nın şımarık cehaleti olarak gördü...

Geçen hafta CNN Turk kanalında Enver Aysever’e Nagehan Alçı’nın yönelttiği suçlamaları çoğu kişi Alçı’nın şımarık cehaleti olarak gördü. Alçı, Aysever’in AKP’nin Suriye politikasını eleştirmesini Esad’ın Nusayri, Aysever’inde Alevi olmasına bağlamıştı!

Gerçi bu akıl yürütme doğal olarak Aysever’in AKP karşıtlığının da Erdoğan’ın Sünni olmasından kaynaklandığı sonucunu içeriyordu ama nedense kimse bunu dillendirmedi. Alçı’nın zihninin kıvrımları arasında, belki o bile farkında olmadan yatıyordur, kim bilir?

Nagehan Alçı’nın kendisinin de ayırtında olmadığı ırkçı, nefret suçu söylemi basitçe cehalet, densizlik ya da yalakalık olarak değerlendirilip geçilebilecek bir mantık değil. Son beş altı yıldır Türkiye’de iktidarın kendisine muhalif olanlar hakkındaki genel yargısının bir yansıması. Dahası Alçı, gibi ‘gazetecilerin’ yazılarında sık sık kaynakları olarak gösterdikleri emniyet ve adalet kurumunun yürüttüğü cadı avının da hangi akılla yürütüldüğünün göstergesi. 

Bir yandan 12 Eylül Darbesi’nin hesabının soruması, öte yandan demokrasi önündeki engel olan ‘derin devlet’in yıkılması şiarıyla yürütülen soruşturma, tutuklama ve dava iddianamelerinde tek benzerlikleri AKP karşıtlığı olan, taban tabana zıt kişi, kurum ya da örgütlerin tümünün birbiriyle bağlantılı çeteler olarak görülmesi de bu mantığın sonucu.

Yazıcıoğlu’nun helikopterini Mirgün Cabaş’ın telefonlarının düşürdüğüne ciddi ciddi inananlar olmasına bu yüzden şaşmamak gerekiyor.

Alçı, o kadar tuhaf bir akıl yürütüyor ki eğer iyi niyetli olduğu varsayılırsa aynı Esad ve aynı Erdoğan’ın daha birkaç ay önce ‘canciğer kuzu sarması’ olduklarını bile bilmediğini düşünmek gerekiyor.

Niye böyle? Başta dinci medya olmak üzere, liberaller ve yandaşlar ile iktidarın nimetlerinden yararlananlar, nasıl olup da bunca akıldışı bağlantıyı rahatlıkla kurabiliyor ciddi ciddi inanıyorlar? 

Çünkü iktidar ve avanesi kuşkunun buzdağına sıkışmış durumdalar. Evet zirvedeler ama buzdağının zirvesinde. Suyun altında görünmeyen o büyük kitle ise kuşku ve kibirle dolu.

Akıldışı olan zaten zayıf olanınki değil muktedirin kuşkusudur. Hele zalimse hele de haramiyse.

Kendi dışındaki dünyaya kuşku buzdağının soğuk, ıssız tepesinden bakar, muktedir. Güçlüdür ama kendi gücünün güveninde değildir. Her an, her yamaçta, her kayanın ardında onu alaşağı edecek düşmanlar varmış gibi yaşar. Dünyaya hem hakim görür kendisini hem de ölesiye tedirgindir.

Dünyayı, varlığını tehdit eden düşmanlara dolu olarak kabul etmeye başladı mı aklına yatmayan her durumu, sözü, eylemi kendisine karşı olanların kumpası olarak yorumlamaya başlar. Ona ters gelen her şey ona karşıdır artık ve ona zarar verenler gizli ağlarla örgütlenmiş yeminli düşmanlardır.

Böylesi bir ‘en güçlü benim’ sanrısı ona karşı olanları o kadar zayıf görür ki, kendisiyle mücadele edebilmek için mutlak bir araya gelmiş olmaları gerektiğine hükmeder. O kadar güçlüdür ki kimse onunla tek tek baş edemeyeceğinden kendisine karşı olanların bir arada hareket ettiklerini, gizli bağlantılar örerek onu tuzağa düşürmeye çalıştıklarını düşünür.

Karşıtlarının tek ortak noktası kendisi olduğundan da olağan zamanlarda birbirleriyle işi olmayacakların bile sırf kendisini alt edebilmek için aralarındaki eski ya da güncel sorunları askıya alıp ittifak kurduklarına emin olur.

O zaman en ilkel korkuların kışkırttığı en ilkel akıl devreye girer. Parça bütünü temsil etmeye başlar. Güncel örnekte bütünü belirleyen parça AKP karşıtlığı olur. Diğer tüm değişkenler silinir ve herkes bir ve aynı hale gelir.

Keşke yalnızca Alçı tarzı insanların aklıyla sınırlı kalsa bu hal, o zaman onun adına üzülüp belki gülüp geçilecek bir saflık olarak değerlendirilebilirdi. Ama maalesef iktidar bloğu ve çevresinin aklı artık muktedir paranoyasından ibaret haldedir.