Agora Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Cahide Sarı’ya göre mülteci çocuklar için bu yıl daha zorlu geçecek. Sarı, iktidarın eğitim politikalarının mülteci çocuklarla ilgili eşitsizlikleri daha da artırdığını ifade ediyor.

Mülteci çocukları zor bir yıl bekliyor

Sercan MERİÇ

Mülteciler Derneği’nin verilerine göre, Türkiye’de 3 milyon 750 bin civarında geçici koruma altında Suriyeli bulunuyor. Bunların yüzde 47,4’ünü 0-18 yaş grubu oluşturuyor. Eğitim çağındaki bu grubu 2022’de zor bir yıl bekliyor. Mülteci çocuklar, eğitim hakkına erişmekte dezavantajlı bir durumda. Ayrıca iktidarın kötü eğitim politikaları da çocukların nitelikli bir şekilde gelişimi önünde engel teşkil ediyor. Agora Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Cahide Sarı da mülteci çocukların durumunun pandemiyle birlikte daha da zorlaştığını ifade ediyor.

2022 yılı Türkiye’deki çocuk göçmenler açısından nasıl geçecek?
2011’den bu yana mültecilerle ilgili eğitim alanında atılan birtakım adımlar oldu. Pandemiyle birlikte geriye düşüş de yaşandı. 2022 yılı da son 2-3 yılın deneyimleriyle şekillenecek gibi duruyor. Pandeminin etkilerinin biraz olsun hafiflemesiyle beraber aslında okullaşma oranında daha olumlu bir trend beklemek mümkün. Sadece eğitim açısından değil diğer pek çok açıdan da mülteci çocukları zor bir yıl bekliyor. Mülteci çocuklar okula devam etme, ders araç gereçlerine erişim, dersi kendi dilinde anlama gibi birçok konuda dezavantajlı durumdalar. Pandemiden önce de sıkıntılar vardı. Erken yaşta evlilik, çocuk emeği gibi. Pandemiyle beraber bunlarda da tırmanış olduğunu gösteren araştırmalar yapıldı. Çocukların hayatını belirleyen temel faktör Türkiye’de sosyal bir devletin olmaması. 4+4+4 eğitim sistemi, her bakan değişikliğinde yeniden yapılandırılmaya çalışılan eğitim politikaları, eğitim alanının darmadağın edilmiş olması da sorunu büyütüyor. Bu eğitim sisteminin mülteci çocuklara sunabileceği tek şey aslında dezavantajları ve eşitsizlikleri daha da arttırmak oldu. Suriyeli çocuklar dışında Afganistan’dan, Irak’tan Türkiye’ye gelen çocuklar var. Onların okullaşma oranları çok daha kötü. Suriyeli çocuklar için okula devam şartıyla sağlanan bir takım fonlar var. Okula devam ettikleri sürece onlara verilen aylık 30-40 TL gibi Avrupa Birliği ve çeşitli uluslararası insani yardım örgütleri tarafından sağlanan bir takım destekler var. Meslek liselerini devam eden Suriyeli öğrencilere sağlanan da birtakım avantajlar var. Biraz istihdam garantili yardımlar bunlar.

Mültecilerin bulundukları illere göre eğitim durumları nasıl değişiyor?
Suriye sınırına daha yakın olan illerde en dil engelinin olmadığını görüyoruz. Arapça ya da Kürtçe olarak iletişim kurabiliyorlar. İzmir gibi batıdaki illerde ise mülteci çocuklar daha zor iletişim kuruyor. Türkiye’de hangi bölgede yoksullukla, ayrımcılıkla ilgili sorun yaşanıyorsa mülteci çocuklar genelinde de o sorunlar yaşanıyor. Urfa’da normalde eğitim gören öğrencilerin en önemli sorunlarından bir tanesi ailelerin mevsimlik tarım işçisi olması. Bu durum çocukları okuldan koparabiliyor. Suriyeli çocuklar da aynı şekilde. Türkçeyi en hızlı çocuklar öğreniyor. En kötü durumda olanlar evden çok çıkmayan Suriyeli kadınlar. Annenin Türkçeyi çok iyi bilmediği durumlarda çocuğa destek olması söz konusu değil. Annelere dönük dil desteği olmadığı sürece çocukların aslına adaptasyonla ilgili sorunları da kalıcılaşmaya devam edecek.

multeci-cocuklari-zor-bir-yil-bekliyor-965643-1.
Cahide SARI - Agora Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

Bolu Belediyesi’ndeki gibi mülteci karşıtı politikalarla karşılaşıyoruz. Yerel yönetimler ne yapmalı?
Yerel yöneticilerin de mülteci çocuklar için destekleyici bir pozisyon alması gerekiyor. 2015 yılından beri Suriye’den buraya yoğunlaşan bir göç var. Son yıllarda göç sayısında azalma olduğunu görüyoruz ancak şimdi de Afganistan’dan gelenler var. Önümüzdeki dönemde Kazakistan’dan, Türki cumhuriyetlerden gelenler olacak. İç savaşlar nedeniyle Afrika’dan gelenler var. Sonuçta Türkiye transit bir bölge. Her zaman Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları dışında bir kitle oldu. Muhalefetin mülteci meselesini nereye koyacağını belirlemesi gerek. Mültecilerin bir hakkı varsa vardır, yoksa yoktur. Bu haklar, belediye başkanlarının iki dudağının arasında olmamalı. Mevcut uluslararası normların altına inmemeliyiz. Mülteci bir çocuğun diğer herkes gibi eğitim, sağlık, barınma hakkı vardır. Biz onu nasıl daha iyi bir duruma getiririz diye bakış açısına sahip olmalıyız. Çıkan savaşın faturasını asla çocuklara kesemeyiz. Eğitim son derece zamana bağımlı bir süreç okuma, yazma, işlem yapma, sayı sayma, toplama, çıkarma gibi şeyleri bu yaşta öğrenirsiniz. Yani buraya geldiniz. Türkiye’de 10 sene kaldınız, 10 sene sonra gidip Suriye’de aynı sınıftan başlayamazsınız.

Mülteci meselesiyle ilgili mevcut uluslararası sözleşmeleri, genel politikaları nasıl değerlendirmemiz gerekiyor?
Hiyerarşik sırada farklı sıralarda bulunuyoruz. Öncelikle buna itiraz etmek gerekiyor. Suriye’de bir vatandaşsınız. Eksik de olsa oy kullanabiliyorsunuz, birtakım sivil toplum kuruluşlarına üye olabiliyorsunuz, siyasal taleplerde bulunabiliyorsunuz. Sınırı geçtiğiniz anda vatandaşlığınız ortadan kalkıyor. Sonra yardım edilmesi gereken insanlar oluyorsunuz. Siyasal özneliğiniz gidiyor. Sınıflara biz neden itiraz ediyoruz? Sınıflar var olduğu sürece insanlar arasındaki eşitsizlikler var olacak. Çünkü birileri üretiyor, birileri de üretenlerin emeğine el koyuyor. Sınıflar gibi sınırları da aynı şekilde hiyerarşiyi üreten bir unsur olarak görmemiz gerekiyor. Sınırı geçtiğiniz anda sınıf düşüyorsunuz bir anda. Ucuza çalıştırılıyorsunuz, taciz ediliyorsunuz, kolayca şiddet uygulanacak insan muamelesi görüyorsunuz. 200 yıl önce pasaport diye bir şey yoktu. Bugün artık sınırı geçmek de çok pahalı. Artık bunu uluslararası şebekeler sağlıyor. Finans piyasaları bu kadar akışkanken, sınırı geçmek çok zorlaştı.

İnsanlar sınırı geçmeden neden bu kadar sorun oluyor?
Türkiye, Avrupa Birliği fonları ile Ermenistan sınırında mayınları kaldırıldı. AB, gerçekten buna bir sürü para harcadı. Çünkü mayınlar eskisi kadar mülteciyi durdurmuyor. Artık termal kamera koyuyorlar. Avrupa Birliği bunu üstleniyor ki, mültecilerle muhatap olmasın. Mülteci meselesiyle ilgili düşünürken şunu da sormalıyız; siyasal haklarımızı korumaya nasıl devam edeceğiz? Bugün mülteciler siyasal anlamda çıplak hale getiriliyor, en uzun saatlerde çalıştırılıyor, en az ücret veriliyor. Bunlar mülteciler üzerinde deneniyor ve yaygınlaştırılıyor. Bir kimliğe sahip olmamanız, pasaportunuzun başkasının elinde olması sermayenin kârını o kadar çok artırıyor ki! Siyasal olarak görece çıplak birisini sömürmek, istenilen her şeyi yaptırmak daha kolay. Siyasal haklar şu anda önemli bir tampon işlevi görüyor. Sermayeyle proleterya arasında. Parmak izi, göz retina taraması gibi uygulamalar gelecekte toplumsal olayları kontrol altına almak için kullanılan teknoloji olarak tartışılacak.