Bir olgunun enine boyuna tartışıldığı, fikirlerin analitik bir süzgeçten geçtiği günlerin çok uzağındayız. Hangi görüşü savunursa savunsun birinci vazifesi seslendiği iri ya da ufak kitleye ajitasyon çekmek, bunu yaparken de bir öteki yaratıp ona yüklenip reaksiyon almak olan ekipler görünür halde. Bu tiplerin sosyal medyanın karakter sınırı ve etkileşim kültürü ile beslenen dili, ‘ırkçısınız’ ya da ‘foncusunuz’ gibi sözcükleri kullanıp taraftarlarına amigoluk yapmaktan öteye geçmiyor.

***

2017 yılında Kıyıdaki Çocuklar adlı bir çocuk kitabı yazdım. 2019’da Can Yayınları tarafından basıldı kitap. Çocuklarıyla bu kitabı okuma fırsatı bulan aileler bilecektir ki, derdim göç olgusunu insani bir şekilde çocuk dünyasına sokabilmekti. Bir kıyıya çadır kurmak zorunda kalan mülteci bir aile ile o kıyıda önceden beri oynayan çocuklar arasındaki komik çekişmeler, zamanla aralarında kurulan sevgi bağı anlatılıyordu. Bir mekânı paylaşmak konusu temalardan biriydi. En son üçüncü baskıda olan bu kitabı okuyan çocuklarla çeşitli söyleşilere katıldım. Suriyelilere yönelik “Gidin ülkenizde savaşın” laflarının yoğun olduğu dönemlerde hem çocuklarla hem ailelerle kimi zaman üstü kapalı da olsa bu konuları tartıştık. Irkçı, şoven eğilimleri biraz olsun kırma umuduyla, sevgi dilini kurmaya çalıştık.

***

Heyhat, birkaç gündür sosyal medyaya bakıyorum da AKP’nin açık sınır politikasında kimi cihatçı milislerin de ülkeye girdiği ve bunların ne için kullanılacağı konusunda ifade edilen bir cümle nedeniyle bu ülkenin demokrat, aydın insanları, sanatçıları “ırkçı” olarak nitelendirilmiş. Hatta bu 20 fav peşindeki amigolar daha da ileri giderek Suriyelilere yönelik faşist saldırılardan faşistleri değil de solcu muhalif yazarları sorumlu tutmuş. Neden? AKP’nin sınır politikasına, eğit donat projelerine, ÖSO milisleriyle ve şimdi de kimi ABD destekli (yine dinci bir fraksiyona bağlı) Afgan milisleriyle kurduğu ilişkiye eleştirel baktığımız için… (Yukarıda sosyal medyadaki dili eleştirdiğim için AKP’nin sosyal medya düzenlemesini savunduğum sonucuna varacak kadar şaşırmışlar da vardır belki.)

***

“Irkçı!” Bir insanlık suçunu basit bir itham gibi insanlara atabilecek tıynette bu kişiler, ülkede olan biteni göremeyecek kadar sersem ya da kör müdür? Emperyalistlerin yeni göç dalgasında Türkiye’ye biçtiği rolü ve Saray rejiminin ayakta kalabilmek için bu rolü ne şekilde kullandığı konularını tartışmayacak mıyız? Din, dil, sınır farkı bilmeyen sosyalistlerin, göçmen karşıtı olamayacağını bilen bu kişiler, tartışılanın farklı olduğunu anlamayacak kadar sersem ya da kör değiller. Sadece kurnazlar! Dertleri kendi küçük gruplarına, sektlerine dâhil olmayan herkesi solun dışında göstererek muhalif havuzundan küçük de olsa bir parsa kapmak. Kimileri için de AB-ABD ekseninde kurdukları ekonomik ve siyasi faaliyetlerini de daha konforlu şekilde sürdürmek…

***

Aynı kurnazlık muhalif görünen kimi sağ popülist figürler için de geçerli. Ülkenin kontrolsüz göçü ekonomik ve sosyal yönden kaldıramadığını ve öfkenin biriktiğini gören bu kurnazlar, halka ulaşmanın kolay yolu olarak göçmen karşıtlığını kaşımayı seçtiler. Söylemlerinin nereye gittiğini görmeden ateşle oynadılar, popülerliklerini büyüttüler. “Harikasınız filanca bey” söylemleri eşliğinde kahramanlık tasladılar. Sonunda da insanların tekbirlerle çoluğa çocuğa saldırmasını “aman dikkat” laflarıyla dindirmeye çalıştılar. Harladıkları ateşi üfleyerek söndürür gözüktüler.

***

Kurnazları bir tarafa bırakıp asıl meseleye gelelim. AKP’nin Ortadoğu’da kurmaya çalıştığı ihvan hattı ile emperyalistlerin işgal politikaları, bölgede büyük bir yıkım gerçekleşti. Bu yıkımın sorumluları bellidir. Öfkemiz onlara olmalıdır. Bu yıkımdan kaçan insanları, dünyanın kaynaklarını sömürerek edindikleri zenginliğin sahibi batılı ülkeler başta olmak üzere her ülke gücü oranında almak zorundadır. Burada Türkiye’ye biçilen “para verelim sizde kalsınlar” söylemi kabul edilemez. Bu göçmenlerin yaşam koşullarını zorlaştırmaktan öteye gitmez. Öte yandan eğit-donat, açık sınır gibi politikalarla yaşanan kontrolsüz göç, iç savaşın taraflarından kimi cihatçı milislerin de ülkeye girişini kolaylaştırmaktadır. Bu milislerin Saray rejiminin yurtdışı operasyonlarında paralı asker olarak kullanıldığı biliniyor. Bu kaygıların giderilebileceği göç ve mülteci çalışan uzmanlardan heyetlerin olduğu bir kontrol mekanizması şarttır. Hiçbir kaygı ülkemize sığınmış masum insanların yaşam şartlarını kolaylaştırma ödevimizi ötelemez. Onlara yönelecek her türlü ırkçı faşist saldırıya karşı dururken, daha düzgün bir ortamda yaşamaları için iktidara baskı kurmamız gerekir. Ülkelerine dönmek isteyenlerin dönebilecekleri bir barış ortamını sağlamak için iktidarın şu anki Ortadoğu politikasından tamamen vazgeçmesi gerekir.

***

Ne AKP’nin mülteci konusunda attığı hemen her adımın geleceğini garantilemek için kurduğu bir tuzak olduğunu anlamayacak kadar saftirik olabiliriz, ne de iç savaştan kaçmış insanlara şiddet uygulayacak, ayrımcılık yapacak kadar insanlıktan çıkmış olabiliriz. Bu ülkenin aklıselim insanları, aydınlık insanları, halkçı insanları, devrimci geleneği; ülkenin geleceğini bu sosyal medya kurnazlarına bırakmayacak tecrübeye sahiptir.