Suriye’ye tam da savaş öncesi gitmiştim. Sadece başkent Şam’a da değil, doğusuna, batısına, Halep’e, Malula’ya…

Çok güzel memleketti, şimdi fotoğraflarına bakınca içim acıyor.

Suriyeliler de çok güzel insanlardı, sokakta omuz atan, laf atan, rahatsız edene rastlamadık. Bilakis pek misafirperverdiler. Şam’da içkiye de, kadınların erkeklerle kahvede oturmasına da yasak yoktu. Tarihi çarşıları, eserleri yerli yerinde duruyordu.

Sonra emperyalist blok ülkede savaş çıkardı, Türkiye’de siyasi iktidar savaşın alevlenmesine, ülkenin bombalanmasına, bizzat bombaları da taşıyarak destek verdi.

Beş yıl içinde ülke harabeye döndükten sonra Batılı liderler karşılarında IŞİD’i gördü, politikalarını değiştirdiler. Türkiye’ye de değiştirttiler.

Böyle bir paragrafta anlattığım beş yılda milyonlarca Suriyeli öldü, bir o kadarı mülteci oldu. Mültecilerin yarısından fazlası çocuk. Büyük bir kısmı da kendi ülkelerini harabeye çeviren Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldı. Hayatlarını tehlikeye atan başka bir kısmı Avrupa’ya gitti.

Türkiye’dekiler de Avrupa’dakiler de kendi memleketlerinden çok çok daha kötü koşullarda yaşıyor, ırkçılığa, aşağılanmaya maruz kalıyor, hatta öldürülüyorlar.

Avrupa’daki kampların hali korkunç, Sınır Tanımayan Doktorlar da, Game of Thrones’un oyuncuları da Avrupalı liderlere “İnsanlar sizin yüzünüzden bu halde, bari kapıları açın, insanca davranın” diyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, Türkiye’deki mültecilere “ne kadar iyi davranıldığını” anlatıyor her fırsatta.

Kamplarda hastalıkla boğuşan, kamp dışında yaşayanların çoğunun evsiz olduğu ya da çadırdan bozma yerlerde kaldığı, eğitime ulaşamayan çocuklarının karnını bile doyuramayan mültecilerin yaşam şartlarıyla övünüyor.

Sadece Suriyeliler diye ırkçılık yapanlar da başkasının ülkesinde savaş çıkarmanın hesabını iktidardan sorsun.

Hadi kendisinden farklı bir tavır beklemiyoruz da, kendisinin de mülteci olup sınır kapılarına dayanmasına ramak kalan memleketin insanına ne oluyor?
Kendi ülkesinde evi, işi, düzenli bir hayatı varken, burada sokakta yaşamak zorunda kalan insanları “istemeyecek” cüreti nereden buluyorsunuz?

Madem “ucuz işgücünden” korkuyorsunuz, maaşınızı hükümetten, iktidardan, patrondan istemek yerine kendi geçiminizi Suriyelilerin akıbetine neden bağlıyorsunuz?

Yabancı düşmanlığı, ırkçılık kelimelerini avam bulanlar, kendilerine yakıştırmayanlar, sizden daha eğitimli Suriyelilerin vatandaş olmasına neden karşı çıkıyorsunuz?

Irkçılığına kılıf bulmak için konuyu oy hesabından açanlar, son seçimdeki oy oranlarına baksın.

Sadece Suriyeliler diye ırkçılık yapanlar da başkasının ülkesinde savaş çıkarmanın hesabını iktidardan sorsun.

Avrupa’da olduğu gibi burada da yabancı düşmanlığına karşı çıkanlar, aynı şekilde Suriye’de savaş çıkarılmasına da karşı çıkan solcular olacak. Milyonlarca ölümün, bir ülkenin yakılıp yıkılmasının sorumlusunun, tüm hayatını geride bırakmak zorunda kalan Suriyeliler olmadığını tekrar tekrar anlatmak zorunda kalsak da.

Zaten Avrupa kapıları hasbelkader açarsa, memleketin ırkçılığı da hasıraltı edilir. Çünkü hiçbir mülteci kendi isteğiyle burada kalmıyor. Evlerini de kendi istekleriyle bırakıp gelmemişlerdi zira.